N
Nabi Akımı Yeni empresyonizm ile ayni zamana tesadüf eden bu
akım, E. Bernard ve P. Serusier’nin etrafında toplanan Maurice Denis, Roussel,
Vuillard, Bonnard ve Vallaton gibi sanatçılar Nabi gurubunu meydana getirdiler.
Bu sanatçılar resim sanatını yeniden yaratmaya ve lider durumunda kendilerini
gördüklerinden yol gösterici anlamnında “Nabi” adını verdiler. Nabi, İbranice
de Nebi yani Peygamber anlamındadır. Bu sanatçılar Gauguin’in primitif
anlayışını rehber ettiler, benimsediler. Bununla beraber, Odilon Redon ve Paul
Cézanne’a da hayranlık duydular. Bunlara göre izlenimler işaretlerden ibaret
olmalıdır. Sınırlı ve sade formları tercih ediyorlardı.
Nabiler (İng. Nabis) 1890 dolaylarında Fransa’da Meaureice
Denis çevresinde toplanan bir ressamlar grubunun adı. Gauguin ve Sembolizmin
etkisinde kalmışlardır.
Naci Kalmukoğlu 1896 doğumlu
olan Naci Kalmukoğlu, Kalmuk Türkleri'ndendir. Rus ihtilali dolayısıyla,
Markof'ta sürdürdüğü tahsilini yarıda bırakarak 1920'de İstanbul'a gelmiştir.
Markof'ta 4,5 yıl Güzel Sanatlar Akademisi'nde eğitim görmüştür. Türk
yurttaşlığına geçtikten sonra bir süre tiyatro dekorları yaptı ve yaşamını bu
yoldan kazandı. İstanbul'un büyük sinemalarında, otellerinde ve lokantalarında
panolar, halkevi sahne dekorları ve İzmir Fuarı'nın pavyon resimlerini
gerçekleştirdi.
Bu işler onu uzun süre İstanbul'un sanat çevrelerinden uzak tuttu. Resim çocukluk tutkusu halinde devam ettiği için bir süre sonra Güzel Sanatlar Birliği'nin geleneksel sergilerine katıldı. Türkiye'de gerçek sanatçı kişiliği resmi bir görevi olması nedeniyle, içinde yaşadığı dönemin beğenilerine uygun konu ve üsluplarda yaptığı resimlerin ardında silik kalmıştır. 1928'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Berlin'e gönderilmiş olan sanatçı, ilk sergisini 1940'da Ankara'da açmıştır. Sanatçının yeteneği konusunda ancak ölümünden sonra resim sever dostları için yaptığı eserler ortaya çıktığında bilgi sahibi olunmuştur. Çok değişik üsluplarda resimleri bulunan sanatçı nü ve peyzajları ile ünlüdür. Sanatçı 1957 yılında ölmüştür.
Bu işler onu uzun süre İstanbul'un sanat çevrelerinden uzak tuttu. Resim çocukluk tutkusu halinde devam ettiği için bir süre sonra Güzel Sanatlar Birliği'nin geleneksel sergilerine katıldı. Türkiye'de gerçek sanatçı kişiliği resmi bir görevi olması nedeniyle, içinde yaşadığı dönemin beğenilerine uygun konu ve üsluplarda yaptığı resimlerin ardında silik kalmıştır. 1928'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Berlin'e gönderilmiş olan sanatçı, ilk sergisini 1940'da Ankara'da açmıştır. Sanatçının yeteneği konusunda ancak ölümünden sonra resim sever dostları için yaptığı eserler ortaya çıktığında bilgi sahibi olunmuştur. Çok değişik üsluplarda resimleri bulunan sanatçı nü ve peyzajları ile ünlüdür. Sanatçı 1957 yılında ölmüştür.
Naif Sanat (İng. Naive Painting) 1. Herhangi bir mesleki eğitim
görmemiş ressamlarca üretilen ve çocuksu bir betimleme anlayışını yansıtan
resim sanatı ürünleri. Naif resim perspektif kurallarını yadsıyışı ve çocuksu
anlatımı dışında genel üslup özellikleri göstermez. Naif ressamlarca
geliştirilen teknik ve üsluplar, hemen daima kişisel niteliktedir. 2. Resimde,
her tür akademik ve artistik kuralları iterek; tamamen içten geldiği gibi.
Yapmacıksız,saf ve doğal resim yapma eğilimi. Bilgi dışı basitlik.
Nakkar Osmanlıca’da kalemle oyma, genellikle de metal üzerine oyma yapan
sanatçı.
Nakkaş (İng. Painter) Osmanlıca’da renkli, iki boyutlu yüzey düzenleme
sanatıyla, nakışla uğraşan ressam.
Nari (İng. Nari) Birmanya duvar resimlerinin kompozisyonlarında kullanılan
dört öğeden biri.
Natür (Nature) Doğa, tabiat, varlık. Yaşayan şeylerin tümü. Fiziki dünya.
Natüralist (İng. Naturalist, Frs. Naturaliste (m et f))
1.Doğacı, tabiatcı. Doğalcı. 2. 19. yüzyılda gelişen Natüralizm akımı
doğrultusunda çalışan sanatçıları bu anlayışla ürettikleri eserleri ve bu
anlayışın düşünsel çerçevesini niteler. 3. Genel olarak her tür sanatta ve
çağda, özellikle de resim ve heykelde betimlenen gerçekliği doğaya sadakatle
yansıtmayı amaçlayan sanatsal anlayışları, bu anlayışla çalışan sanatçıları ve
bu doğrultuda üretilmiş yapıtları niteler.
Natüralizm 1. (Naturalism) Sanat yapıtında doğal gerçekliği
hiçbir değişime uğratmadan, üsluplaştırıp ülküselleştirmeden betimlemeyi
amaçlayan anlayış, 19. yüzyılda Zola tarafından yazın alanı için öne sürülmüşse
de, natüralist olarak nitelenebilecek tutumlar çok eskiden beri varolmuşlardır.
2. NATÜRALİZM
(Tabiatçılık); Tabiatı tek gerçeklik, bilgi ve değer kaynağı olarak kabul eden
ve insan zihnini doğal kavramlarla izah eden sistemlerin genel adıdır. Başka
bir ifadeyle Natüralizm, felsefe, ilim, ahlâk ve sanattaki her çeşit yorumu
tabiat ve tabiat ilkelerine göre yapan, bütün fizik ve metafizik gerçekleri
tabiata ve maddeye indirgemeye çalışan bir doktrindir. Bunlara göre, gerek
hayatta, gerek hayatın ötesinde olup ta tabiata indirgenemeyen hiçbir şey
yoktur. Tabiatın dışında, varlığı ve eşyayı açıklamak için kullanılabilecek
aşkın (müteal, transcendant) bir ilke de mevcut değildir. Natüralist varlık
açıklaması, özellikle Sosyoloji, Antropoloji, Ahlâk ve Sanat gibi sahalarda
yoğunlaşmıştır. Bu doktrin insanı basit bir tabiat parçasına; onun
davranışlarının kriteri olan ahlâkı hazza; sanatı tabiat taklitçiliğine
indirgemiştir. Metafizik gerçeklikleri ise ya inkâr etmiş veya maddeye, tabiata
irca etmekle onu tanrılaştırmıştır. Düşünce tarihinde natüralistler;
materyalistlerle aynı kategoride müteala edildikleri halde, bunlar ilke olarak
ruhun ve Allah'ın varlığını kabul ederler; fakat bunları da sonunda tabiata
irca ederler. Natüralistler varlığı temellendirmede ve bilgi elde etmede metod
olarak duyu ve deneyi, tümevarım (elİstikra) yolunu kullanırlar. Varlık
felsefesi açısından realist; bilgi felsefesi açısından ise ampristtirler.
Tabiat ve tabiattaki objeleri felsefelerine hareket ilkesi yapan Materyalizm,
Darwinizm, Materyalist Panteizm, Nominalizm, Mekanizm, Enerjetizm vb. gibi birçok
felsefi sistem natüralist bir karakter taşımaktadır. Natüralizm, birçok felsefe
sistemi gibi, Antikçağa dayanır. O günden bu güne tabiatı müessir bir güç ve
fâil bir kuvvet kabul eden Natüralizm, ruhî ilkeleri maddeye irca eden
Darwinizm ile, Tanrı ile Cevheri aynı Cevherde birleştiren Materyalizm ve
Natüralist Panteizm ile esasta birleşmektedir. Natüralizmin tabiat ve varlık,
anlayışı, benzeri sistemlerinkinden hem çok daha geniş ve kapsamlıdır. Bu
nedenle, tümel fikirlerin ve kav ramların gerçekliğini inkâr eden sofistlerden,
stoacılar, epikürcüler; Ortaçağda Roselinus, d'Occam; Yeniçağda St. Mill vb. ne
varıncaya kadar ki nominalistler de Natüralizmin temsilcileri durumundadır.
Zira Natüralizm ve Küllî Mekanizm duyumculuk ve deneyciliği metod edinmiş olan
Nominalizm (Adcılık) vasıtasıyla yerleşmiş ve yaygınlaşmıştır. Natüralizm,
İslâm felsefesi geleneğinde zaman zaman yer alan bir varlık açıklamasıdır. Bu
görüşün mensubu olan filozoflar, varlık açıklaması ve bilgi konusunda Batılı
meslektaşları gibi deney ve tümevarım metodunu kullandıkları için İslâm
dünyasında ilk Amprist filozoflardır. Bunlara göre bilginin kaynağı duyulardır.
Bu görüşü İslâm dünyasında ilk temsil eden Ebû Bekir Zekeriya erRazı' (841926)
dir. O, sistemini Allah, Mutlak Zaman, Mutlak Mekan, Ruh (Işık) ve Madde
(Karanlık) gibi beş ezelî olarak kabul ettiği prensip üzerine dayandırmıştır.
Ona göre akıl, iyi ile kötüyü, Allah'a aid şeyleri bilme ve dünya işlerini
düzenlemek için yeterlidir; bu nedenle peygamber, vahiy vb. gibi başka rehberlere
ihtiyaç yoktur. erRazî, ruhun bedenden bedene geçtiğini (tenasühü) kabul ettiği
için tipik bir natüralisttir. Yine o, ruhun ölümsüzlüğüne inandığı için salt
materyalistlerden, ruhun bedenden bedene geçtiğini (istihale) kabul ettiği için
de kelâmcılardan ayrılır: İnsanı tabiatın bir parçası olarak kabul eden
Natüralizm, ahlâkî hayat dediğimiz yaşayış biçimini de tabiat kanunlarına
uydurmaya çalışır. Bu sisteme göre, tabiat ve tabiat bilimlerine uygun yaşamak
ve hareket etmek ahlâkîliğin ta kendisidir. Çünkü ahlâkî olgunluğun hedefi,
hayat, hayatın devamı, yaşama arzusu ve ihtiyaçların tamamı birer içgüdü
faaliyetinden ibarettir. İnsandaki ahlâkî değerler, aynı zamanda, tabiatta da
var olan değerlerdir; ahlâkî kavramlar da deneysel kavramlardan ibarettir.
Natüralistlere göre, iyi, bize faydalı olan, işimize yarayan ve bize haz
sağlayan, aynı zamanda, içgüdü ve insan tabiatına en uygun olandır; natüralist
ahlâk, ütilitarist (faydacı) ve prağmatist (menfaatçı) bir ahlâktır. Hayatı,
zihinsel faaliyetleri ve değerleri tabiatın çeşitli fiziksel görünüşlerinden
ibaret sayan Natüralizm, sanatta da tam bir tabiat taklitçisidir. Kayıtsız
şartsız tabiatı taklide dayanan natüralist sanat, idealist sanat anlayışının
zıddı, realist sanat anlayışının da eşanlamlısıdır. Bu sanat anlayışı hayat ve
tabiatın kaba, adî, çirkin ve iğrenç yanlarını abartmalı bir şekilde tasvir
eder. Bu tavrıyla Natüralizmin, gerçekliği göründüğü gibi yansıtmaktan başka
bir başarısı yoktur. Natüralist sanatın en başarılı sanatçısı ünlü Fransız romancısı
Emile Zola (18401902)'dır. Zola bu sanat dalının üstadı sayılır. O, Natüralizme
deneycilikle birlikte determinizm ve katılımcılığı da ilave etmekle onu
realizmden ayırmıştır. Bu yolla Zola, bir çeşit tabiat ilimlerinin metodunu
sanata uygulamıştır. Ona göre, sanatçının tavrı, laboratuardaki bilim adamının
tavrı gibi olmalıdır; sanatçı tıpkı bilim adamı gibi kendisinden hiçbir şey
katmadan ve olmakta olanı olduğu gibi yansıtmak zorundadır; şiirde, hikâye ve
romanda yazarın bir dili yoktur; kahraman hangi dili konuşuyorsa yazar da o
dili kullanmalıdır. Natüralist sanat akımının Batıdaki diğer temsilcileri
arasında Paul Alexis, H. Ceard, Leon Hennique, Becque'i, bizde de Beşir Fuad'ı
zikredebiliriz. Natüralizm büyük ölçüde varlığı, düşünce ve değerleri tabiata
irca eden bir anlayış olduğu için; böyle bir anlayışa ilâhî dinlerde rastlamak
mümkün değildir; ayrıca böyle bir düşünce bu dinlerle de bağdaştırılamaz.
Çünkü, metafizik ve mantıkî manada Natüralizm, Materyalizm ve Pozitivizm ile
aynı anlama gelmektedir. Natüralizmin İslâm düşüncesiyle de hiçbir ortak yanı
yoktur. Gerçi İslâm düşüncesinde Tabiat Felsefesi içinde yer alan
"Tabüyyûn" Allah'ın ve ruhun varlığını kabul ediyorlarsa da, onları
da sonunda tabiata veya oradaki ilkelere irca ediyorlar. Natüralistler bu
indirgemeci tavırlarıyla herşeyi tabiata indirgediklerini zannederek, yani
tabiatı tanrılaştırarak aslında üst olanın alt olana indirgenemeyeceğini
unutmuş görünmektedirler. Çünkü toplumsal ilkeler fizikî ve biyolojik ilkelere,
metafizik ilkeler de fizikî ilkelere asla irca edilemezler. Her şeyi tabiata
indirgeyerek açıklığa kavuşturduğunu zanneden natüralistler, ahlâk ve sanatı
tabiat kanunlarına, "iyi"yi "haz"za, "güzel"i
tabiat taklitçiliğine indirgemekle aynı hataya düşmüşlerdir. Ahlâkı, güdüsel
bir ilkeye dayandırmakla da amacı araç haline getirmişlerdir. Natüralizme karşı
Endeterminizm, Mutasyon gibi bir takım düşünce ve çalışmalar geliştirilmiş, bu
çalışmalar neticesinde tabiatçılık büyük ölçüde önem ve değerini kaybetmiştir.
(açıklama: Hüsameddin ERDEM)
Natüel Çizgi 1. Geometriden uzak, disiplin altına alınmamış,
gevşek ve bir karaktere sahip olmayan çizgi. 2. Doğada valör ve renkler arası.
Natürmort (İng.still Life, Frs.Nature morte (f)) 1. Ölü doğa,
ölü doğa resmi, Zî hayat olmayan, Cansız. 2. Çiçek meyve vs. gibi doğal ve
hareketsiz varlıkları betimleyen resimsel yapıt.
Nazerenler 1809’da Dverbeck ve Pforr adlı iki Alman ressamın
Viyana’da kurdukları ve Aziz Lukas’ın kardeşleri (Lukas Brüder) adını taşıyan
bir çeşit mezhebin, dinsel heyecanı yenilemek amacını güden resim anlayışı.
İngiltere’de kurulan Rafael öncesi Kardeşilk grubu bu akımdan etkilenmiştir.
Nazlı Ecevit Asker kökenli
bir aileden gelen Nazlı Ecevit, 1900 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Albay
Emin Bey, büyükbabası Ferik Salih Paşa'dır. Annesinin babası ise padişah
yaverlerinden Kirat Paşa'dır.Bülent Ecevit7in annesi Dr. Fahri Ecevit'in
eşidir. Nazlı hanım,
meşrutiyet döneminde kızlar için açılan İnas Sanayii Nefise Mektebi'nin ilk
öğrencilerindendi. Ankara ve İstanbul'da resim öğretmenliği yapmıştır. Her
tarzı başarı ile fırçasına aktarmıştır. Mesleği ile ilgili derneklerde
başkanlık yapmıştır. 1985 yılında vefat etti. Manzara, portre ve ölü doğaları ile tanınır.
19221947 yılları arası verdiği aradan sonra tekrar resme başlamış. 194875 arası
Devlet Resim ve Heykel Sergi'lerinin hemen hemen hepsine katılmıştır. Eserleri
çoğunlukla yağlıboya, suluboya, pastel ve karakalemdir.
Nazmi Ziya Güran Nazmi Ziya’nın 1914 kuşağı sanatçıları arasında ışık
titreşimlerine karşı en duyarlı kişiliği oluşturduğunu görüyoruz. Nazmi
Ziya’nın resimlerinde doğa parçaları ışığı emmiş yoğun renk kümeleri halinde ve
şiirsel ifade yükleriyle doludur. 1881’de İstanbul’da doğdu, 1937’de
İstanbul’da öldü. Mülkiye’yi bitirdi(1901). Küçük yaştan resme ilgi duydu ve
Hoca Ali Rıza’dan ders aldı. Mülkiye’den sonra Sanayii Nefise Mektebi’ye girdi.
Okulu bitirdikten sonra Paris’e gitti(1908). Güzel Sanatlar Okulu’nda Cormon’un
atölyesinde çalıştı. Avusturya ve Almanya müzelerinde incelemeler yaptıktan
sonra yurda döndü. Güzel Sanatlar Akademisinde öğretmen ve iki kez de müdür
olarak görev yaptı.En tanınmış Eserleri şunlardır: Kandilli Sırtlarından,
Göksu, Kurbağalı Dere.
Nedim Günsür (1924 1994) 1924 'de İstanbul'da doğmuştur. İlk
öğrenimini burada, orta öğrenimini Afyon'da tamamlamış 1941'de Güzel Sanatlar
Akademisine girmiştir. 1948'de Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden mezun olan
Günsur Fransız Hükümetinin bursu ile Paris'e gitmiş ve burada üçbuçuk yıl geniş
incelemelerde bulunmuştur. Sanatçı ilk devresinde Emprestyonist tarzda, Paris
devresinde ise Abstre çalışmalar yapmış, son dönemlerinde ise figüratif
ekspresyonist bir anlayışı seçmiştir. Yurt içi ve yurt dışında pek çok sergiler
düzenleyen ve ödülller alan sanatçımızı 1994'te kaybettik.
Nedret sekban 1953 – Trabzon,
Sürmene’de doğdu. 1977 – İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Resim
Bölümü’nde öğrenim gördü. 1979 – İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi,
Yüksek Resim Bölümü’e asistan olarak atandı. 1983 – “Sanatta Yeterlilik”
diploması aldı. 1992 – Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim
Bölümü’nde yardımcı doçent oldu. 1995 – Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Resim Bölümü’nde doçent oldu. 2001
Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde profesör
oldu.
Neft Resim Yağlı boyasını inceltmek, çalışma sonrası fırçaları temizlemek
için kullanılan bir resim malzemesi.
Nefti (İng. Dark brownish gren) Bir tür koyu yeşil.
Negatif Perspektif Perspektif algı
yanılması nedeniyle gözden uzaklaşan şekillerin oran dahilinde küçüldüğünü
kabul edip onların gerçek boyutları ile algılanabilmesi için ne ölçülerde büyük
çizilmesi gerektiğini bilimsel olarak saptayan bir perspektif yöntemidir.
Nejat Melih Devrim 1923
İstanbul’da doğdu. 193638
Berlin’de yaşadı. 1940
Galatasaray Lisesi’nde resim yapmaya başladı. 1941 Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi,
Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. Kaligrafi ve Bizans Sanatı
üzerine çalıştı. 1945 Güzel
Sanatlar Akademisini bitirdi. 1946 Paris’e
yerleşti. Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Hollanda, Danimarka,
Amerika, Sovyetler Birliği ve Çin’de sanat araştırmaları yaptı. 1955 Tristan Tzara’nın şiir kitabı "Le Temps Naissant’i desenledi. 1960 Paul Elvard’ın şiir kitabı "Sens de Tours Les Instants"i desenledi.
1961 Polonya’ya yerleşti. 1995 Nowy Sacz, Polonya’da öldü.
Amerika, Sovyetler Birliği ve Çin’de sanat araştırmaları yaptı. 1955 Tristan Tzara’nın şiir kitabı "Le Temps Naissant’i desenledi. 1960 Paul Elvard’ın şiir kitabı "Sens de Tours Les Instants"i desenledi.
1961 Polonya’ya yerleşti. 1995 Nowy Sacz, Polonya’da öldü.
Neo Empresyonizm (İng. NeoImpressionisme) Ressam Georges Seurat ve Paul
Signac’ın da içinde yer aldığı bir yeni izlenimci akım.
Neo Klasisizm (Frs.Néo classicisme (m)) Yeni klasizmci. Sanatta
yeniden ilkçağ unsurlarının ön plana çıkması anlamına gelir. Bu dönemde, eski
Yunan ve Roma tarzı tekrar canlandırılmıştır. Bu akım özellikle Barok
Sanatı’nın aşırı süslemeciliğine duyulan bir tepkidir. Neoklasik resim : Yeni
tarzın teknik özellikleri, ışığın getirdiği etkilerden uzak, perspektif ve
derinlik aramayan, arka plana ağırlık veren keskinleşen çizgilerdir. Bu akımın
en büyük ustası Jacques Louis David’dir.
Neo Plastisisizm Adını Piet Mondrian’ın 1920’de Paris’te yayınlanan
Neo-Plastisisizm’inden alan saf geometrik soyut resim kuralı. Kübizmin bir
gelişmesi olarak da görülür. Kırmızı, sarı ve mavi renklerin siyah, beyaz, gri
gibi renk sayılmayan renklerle birlikte kullanımına dayanan dik ve yatık
çerçeve düzenlerini kapsar.
Neo Romantizm Belli hiçbir grubu tanımlamayan bir eğilim olarak doğa
hayal ve duygulanımlarını yeniden öne süren sanatçılar için kullanılan bir
deyimdir.
Nesih (İng. Naskhi) Hat sanatında şeş kalem diye adlandırılan hat
türlerinden biri.
Neşet Günal Neşet Günal’ın resmini değerlendirmenin tek yolu, geniş
figür ilgileri ortamında gerçekleşen toplumsal bir tutkuyu dile getirmektir.
1923’te Nevşehir’de doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenim gördü
(19391946). Burada Nurullah Berk ve Sabri Berkel’in, daha sonrada Leopold
Levy’nin öğrencisi oldu. Okulu bitirdiği yıl Avrupa Sınavını kazandı ve 1948’de
Paris’e gitti. André Lhote’nin Atölyesinde ve desen çalışmaları için Fernand
Leger’in özel akademisinde çalışmalar yaptı. Yurda dönünce Güzel Sanatlar
Akademisine asistan oldu. 3 yıl Mimar Sinan Üniversitesi Resim Fakültesi
Dekanlığı yapan Günal 1983’te emekli oldu. 30. Devlet Resim ve Heykel
Sergisinde “Kör Hasan’ın Oğlu” adlı eseriyle birincilik ödülü aldı (1969). İlk
kişisel sergisini 1954’te açtı. En tanınmış eserleri; Bağ bozumu, Aile, Toprak,
Bunalım, Korkuluk
Neue Sachlichkeit (Yeni Nesnellik) 1920’lerde ekspresyonizme bir tepki
olarak doğan ve nesnelliği amaçlayan resim hareketinin aldığı ad.
Nigar Suret, yüz anlamına gelen bir deyim. İnsan resmi yapanlara nigari adı
da verilir. Osmanlı nakkaşı Reis Haydar, Nigari adıyla da anılır (16. yüzyıl).
Nigarende ya da Nigari Osmanlıca’da figüratif resim ve özellikle insan
figürleri yapan ressam.
Nigarhane ya da Nigaristan Osmanlıca’da ressamların çalıştığı yere resim
sergileme işlevi gören mekana verilen ad.
Nihat boydaş (1942 )
Yozgat – Sarıkaya’da doğdu. İlk öğrenimini köyünde tamamladı. 1960
yılında Mimarsinan İlk Öğretmen Okulu’nu derece ile bitirerek, bir yıl Mardin –
Gercüz – Seki Köyü’nde. İlkokul öğretmenliği ve müdürlüğü yaptı. 1964 yılında
G.E.E. Resimiş Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu. Bitlis Lisesi’ne atandı. Bu
okulun müdürü iken İngiltere’ye gönderildi. Kıbrıs harekatında yedek subay
olarak görev yaptı. 1975 yılında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’ne resim
öğretmeni olarak atandı. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde
Sanat Eğitimi alanında master (1980), ardından İlahiyat Fakültesi’nde İslam
Sanatları Dalın’da (1985) doktorasını tamamladı. 1986 yılında G.Ü. Gazi Eğitim
Fakültesi’ne geçti. Bölüm Başkanı iken 1989 yılında doçent, 1995 yılında
profesör oldu. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu asil üyesi iken,
Rumeli ve Türk Cumhuriyetleri’nde çeşitli sempozyum ve toplantılara katıldı.
M.E.B. ve YÖK Dünya Bankası işbirliği ile hazırlanan program geliştirme ve
öğretmen yetiştirme çalışmalarına katıldı. Bu cümleden olarak 1997 yılında ABD
Arizona State Üniversitesi’nde, Sanat Eğitimi ile ilgili çalışmalar yaptı.
İslam Sanatları ile ilgili pek çok yayını bulunan Dr. Boydaş’ın yayınlanmış iki
kitabı vardır. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi’nde görev yapan Boydaş
hattat, neyzen ve eleştirmen olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve üç
çocuk babasıdır. İngilizce ve Osmanlıca bilmektedir.
Nijat Sirel (1897 1959)
1987 Yılında Amasya'da doğmuştur. 1915 yılında Almanya'ya heykel öğrenimi için
giden sanatçı Münih Güzel Sanatlar Akademisinde Prof. Kahn'ın öğrencisi
olmuştur. 1922 yılında yurda dönen sanatçı bir süre resim öğretmenliği yaptı.
1.8.1927 tarihinde kısa süren Güzel Sanatlar Akademisindeki görevine atandı. 22
Kasım 1952 tarihinde Akademi Müdürlüğüne atanan sanatçının değişik sitilde
çalışmaları dikkat çekmektedir. Önemli eselerinin
arasında büst çalışmaları ve Atatürk anıtları yeralmaktadır. Bolu Atatürk Anıtı
(1940), Çanakkale Atatürk Anıtı, Malatya Atatürk Anıtı (Hakkı ATAMULU ile),
Bursa Atatürk Anıtı (Mahir TOMRUKLA) başlıcalarıdır.
Nispet (İng. Proportion) Eski dilde oran, oranlandırma, proporsiyon.
Nokta (İng. Point) Resimde “nokta” kavramı, merkezi dengeye sahip bir
yüzeysel etki öğesi olarak tanımlanır. Yine Resim sanatındaki “nokta”
geometrideki anlamından oldukça farklıdır. Nokta, görsel anlatımın temel
ögelerinden biridir. Objektif tanımı ile yer belirleyici bir işarettir. Görsel
olarak nokta; bulunduğu yere göre küçük, merkezsel benektir. Bir nokta mekan
içindeki ( uzaydaki ) bir pozisyonu ( durumu ) gösterir. İki çizginin
birleştiği ya da kesiştiği yeri gösterebilir, bir düzlemin köşesini, bir
işareti, bir yeri belirler. Nokta düzensizliğin içinde ilk düzen elemanıdır.
Nokta, geometrik olarak görselliğin anlatımında çeşitli büyüklüklerde, boş ya
da dolu yuvarlaklar olarak değerlendirilir. Biçimi oluşturan elemanlardan biri
olan nokta, düzen içersinde sözü bulunan bir elemandır. Noktanın yüzey üzerinde
sayıları arttıkça etkileri de değişik olur. Tek başına durgunluğu ifade eden
nokta çoğaltıldıkça giderek dinamizme, ritme ya da kargaşaya dönüşebilir.
Noktalar yanyana geldiklerinde birbirleriyle ilişkiye girer, bu bağıntı bazen
çizgiselliğe bazen de lekeselliğe dönüşebilir. Noktanın yanına ikinci bir nokta
geldiğinde kompozisyon ilkeleri başlar. Nokta bulunduğu yer ve çevreye göre
noktadır. Evren içinde dünya noktadır. Çok uzakta bir uçak ta nokta izlenimi
verir. Renk olarak ta gri imajı verir. Ayrıca bir çok alanda görselliğin
dışında da kullanılır. Örneğin; suyun kaynama noktası, erime noktası, patlama
noktası, birleştirme, kesişme noktası... Canlı ya da cansız doğaya baktığımızda
çok sayıda ve sınırsız olanaklar gösteren noktasal oluşum ve etkilerle
karşılaşırız. Çeşitli böceklerin dış görünüşlerinde, büyüyenküçülen,
düzenlidüzensiz, renklirenksiz benek ya da birimlerin oluşturduğu doku
örnekleri... Bazı bitki ve hayvanların yapılarında noktasal düzenlere
rastlanır. Resimsel anlatımda nokta; denge, hareketi durdurma ( nokta koyma )
vs. olarak kullanılır. Belli büyüklük ve küçüklükte noktalar, renk unsuru ile
birlikte matematiksel sistemlerde düzenlenerek kullanıldığında optik bir takım
anlatımlara olanak sağlar. Nokta diğer görsel anlatım ögeleri ile ilişkili
olarak yeni anlatım olanakları verebilir. Nokta tek başına durağandır.
Noktaların, büyüklükküçüklük farkları, ışık ve renk değişiklikleri, yanyana
gelişlerinde aralık ve sıralanış farklılıkları zengin görsel etkiler elde
edilmesine olanak sağlar.
Non Figüratif Sanat (İng. NonFigurative Art, Frs.Nonfigüratif Art) 1.
figür olmayan sanat, figürsüz, betisiz sanat. 2. Resim ve heykelde, gerçek
varlık ve nesneler gönderme yapan betileri kullanmayan sanat anlayışı.
Nonfigüratif sanatta betiler birer nesne ya da varlık olarak tanınmazlar. Onlar
yalnızca sanatsal gerçeklik düzleminde varolurlar.
NonObjektif Objenin ve tabii maddelerinin tamamen ortadan
kaldırılmasına dayanan sanat. Form ve Yaratıcı davranışın esas konu olduğu
sanat tarzı.
Nötr (Neutre) 1. Renksiz. 2. Karanlık gri etki bırakan renkler. 3.
Siyah beyaz ve gri de ışık etkisi uyandırmak.
Nötürleştirilen Renk Bir takım renklerin karışımı ile belirgin rengin
etkisizleştirilmesi. Yoğunluğu azaltılmış renk.
Nötr Renk Kırılmış, tarafsızlaştırılmış veya tarafsız renk.
Nötr renkler Işığın hiçbir dalga boyunu yansıtmayan tonlardır.
Siyah beyaz ve gri’de olduğu gibi. Yalnızca koyuluk ve açıklık etkilerini
yansıtırlar.
Nur Gökbulut 1954 Ankara doğumlu. Ressam, Sanat eğitimcisi.
Nur Koçak 1941'de
İstanbul'da doğdu. 1964 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim
Bölümü'nü bitirdi. 19701974 yılları arasında Paris'de Ecole
Nationale Superieure des Beauxarts'da resim dalında uzmanlık eğitimi
gördü. 11 kişisel sergisi bulunan sanatçı 23 grup sergisine katılmış, 1 devlet
bursu ve 5 ödül kazanmıştır.
Nuri İyem Nuri İyem figüratif ve soyut çalışmalarının tümünde
özenli bir işçiliğin giderek ustalık katına ulaştığı bir gelişme içinde
görülür. 1915’te İstanbul’da doğdu. Güzel Sanatlar Akademisinde Nazmi Ziya
Güran, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı Atölyelerinde öğrenim gördü (19331937).
Arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da “Liman Resim Sergisini” düzenledi (1940).
1941’de Ferruh Başağa, Avni Erbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener,
Turgut Atalay, Nejat, Agop Arad, Haşmet Akal’la birlikte “Yeniler” Grubunda yer
aldı. Bu grubun her yıl 2 kez açılan sergilerine katıldı (19411951). 19461983
yılları arasında yaklaşık 40 kadar kişisel sergi açtı. Paris’te (1946),
Hollanda’da (1947), Venedik’te (1956), Sao Paulo’da (1957) resimlerini
sergiledi. Başlıca resimleri; Nalbant, Halk şairi, Çeşme başı, Aile, Ana şefkati
Nurullah Berk Nurullah Berk’in kübizmen A. Lhote’tan esinlenen ve
oldukça dekoratif bir yön tutturan uygulamaları içinde görülür. 1906’ta
İstanbul’da doğdu, 1982’te İstanbul’da öldü. İlkokulu Heybeliada’da, ortaokulu
Nişantaşı’nda okudu. Galatasaray lisesini bitirdikten sonra, Sanayii Nefise’ye
girdi. Burayı, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde öğrenim görerek
bitirdi (1924). Daha sonra Paris!e giderek Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda
Ernest Laurent’in öğrencisi oldu. Yurda dönüşümde İstanbul’da arkadaşlarıyla
birlikte “Müstakil Ressamcılar ve Heykeltraşlar Birliğini” kurdu (1978).
Arkadaşlarıyla birlikte D grubu topluluğunu kurdu. 1939 İstanbul Güzel Sanatlar
Akademisine öğretim görevlisi oldu. UNESCO’ya bağlı “Uluslar Arası Sanat
Eleştirmenleri Türkiye Komitesi”ni Suut Kemal Yetkin’le birlikte kurmuş, Paris,
Moskova, Bükreş, Leningrad ve Brüksel’de açılan “Çağdaş Türk Grafik Sanatları”
sergilerinde komiserlik yapmıştır. En tanınmış eserleri şunlardır; İskambil
kağıtlı natürmort, Ütü yapan kadın,
Çömlekçi
Nü (İng. Nude, Frs. Nudité(f) ) 1. Çıplaklık. 2. Resim sanatında çıplak
resimler. 3. Resim ve heykel sanatında çıplak kadın betisi. İlk olarak Antik
Yunan ve Roma sanatlarında görülen “nü”, ortaçağda hemen hemen ortadan silinir.
Nüar (Frs. N(e o)ir sur blan (Adj)) Beyaz üzerine siyah.
Nüans (Frs.Nuance (f)) Renklerde açıklık koyuluk derecesi.
Nüanser (Frs. Nouncer (v)) Renkleri derece derece açmak ya da
koyulaştırmak eylemi.
O
Obbürn (Frs. Aubburne (Adj)) Kızıl
kahverengi renk.
Obelisk Dikilitaş.
Obje (İng. Object) 1. Nesne, şey. 2. Resim sanatında konu malzemeleri.
Objektif 1. Tarafsız, Realist olma durumu. 2. Gözlerimizle
gözlemlediğimiz görünen görüntünün yaygın ifadesi. Sanatta gözle görülen imajı
düşünceyle veya mistik yönden hiçbir değişmeye fırsat tanımadan olduğu ve
göründüğü gibi olan durum. Sanatçının yapabileceği ve içine yaratıcı imgelemin
girmediği yüzeysel karakteristiklerin aktarılması.
Objektif Renk Objelerin sahip oldukları ve görünen doğal, gerçekçi
renkleri.
Objet Trove (İng. Found Object, object trauve) “ Bulunmuş nesne”
anlamında Fransızca bir sözcük. Sanatçı tarafından bulunmuş ya da seçilmiş ve
estetik değere sahip nitelikte görülmüş doğal nesne.
Obsidiyen (İng. Obsidion) Siyah, yeşil, gri ya da mor renkli
saf doğal cam. Volkan camı da denilir.
Obtüratör Fotoğraf makinesinin karanlık kutusuna ışığın giriş
süresini düzenleyen aygıt.
Oda Resmi (İnterieur) Özel evlere asılmak üzere ısmarlanan,
küçük boyda ve gündelik hayattan sahnelerive ev içlerindeki hayatı konu edinen
resimler. 17 yüzyılda Hollanda’da orta sınıfın gelişmesi bu tip resimlere
ilgiyi arttırmıştır.
Odak Noktası
– (Egemenlik) Bir kompozisyonda
kullanılan ögelerden birinin ya da bir grubun diğer ögelere göre ölçü, değer,
renk, doku bakımından üstünlük sağlamasıdır. Her türlü egemenlik zıtlıkla
sağlanır. Tasarımın esas düşmanı yeknesaklıktır. Gözlemcinin bir tasarıma ilgi
uyandırabilmesi için hayalgücünü kurcalaması gerekir. Amaç dikkat çekmek ve
bakan bireyde haz uyandıran bir düzenleme sağlamaktır. Bu bir kompozisyonda
odak noktasının oluşturulmasını sağlamakla gerçekleştirilir. Son derece saf,
soyut düzenlemelerde bile odak noktası bakan bireyin dikkatini çekecek; görsel
heyecan uyandıracaktır. Birden fazla odak noktası, bir öge diğerinden ayrılırsa
oluşur diyebiliriz. Ögelerin çoğu düşey olduğunda yatay formların bir kaçı
düzeni keserse odak noktası oluşur.
Ögelerin çoğu yaklaşık aynı ölçüde ve biri oldukça büyük ise bu öge
görsel olarak önem kazanır. Ayırım yardımıyla odak noktasının oluşturulması; bu
oluşum zıtlıkla, şiddet oluşturma diye de tanımlanabilir. Yerleştirme
yardımıyla
Oe Uvre) (İng. Oe uvre) Fransızca kökenli bu sözcük, bir
sanatçının yaşamı boyunca ürettiği tüm yapıtları ifade eder.
Ofort (İng. Eouforte) Bir kazı resim yapım yöntemi. Bakır ya da çinko levha
kullanılarak çukur kazı tekniğiyle yapılır.
Ofset (İng. Ofset) Bir baskı tekniği. Islatılmış bir kağıdın yağlı pastel
boya, Hint mürekkebi vs. ile yapılmış bir resim üzerine yerleştirilip basınç
altında bırakılması yöntemiyle gerçekleştirilir.
Okr (İng.Ocre, Frs. Ocre (f))
1.Toprak rengi. 2. Resim sanatında kullanılan eski boya hammaddelerinden
biri. Koyu sarıdan kırmızı ve kahverengiye dek çeşitli boyaların elde
edilişinde kendisinden yararlanılır.
Okr jon (Frs. Ocre jaune (Adj)) Toprak sarısı.
Okr
ruj (Frs. Ocre rouje (Adj))
Toprak kırmızısı.
Okre (Frs. Ocré (Adj)) Toprak sarısı renginde.
Okrer (Frs. Ocrer (v)) Toprak rengine boyamak.
Oktay Aslanapa 1915 yılında
Kütahya'da doğdu.1934 yılında Bursa Lisesinden, 1938 yılında İstanbul Edebiyat
Fakültesinden ve Yüksek Öğretmen Okulunun Sanat Tarihi Bölümünden mezun
oldu.Türk sanatı tarihçisidir.Almanya'da ve Avusturya'da Türk sanatı üzerine
doktora yaptı. 1960 yılında profesör oldu. ESERLERİ (bazıları) Osmanlılar
Devrinde Kütahya Çinileri,araman Devri Sanatı, Selçuklu Sanatı Bibliyografyası,
Selçuklu Halıları, Kıbrıs’ta Türk Eserleri, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı,
Kırım ve Kuzey Azerbaycan’da Türk Eserleri.
Olivert (Frs.Olive verte (f)) Zeytin yeşili.
Ombiant (Frs.Ombrant, e (Adj)) Resim sanatı. Gölge veren,
gölgeli gösteren.
Ombie (Frs.Ombré (dessin) (Adj)) Gölge vurulmuş.
Ombr (Frs.Ombre (f) ) Gölge, koyuluk.
Ombu (Frs. Ombreux (Adj)) Gölgeli, koyu gölgeli.
Ombréne (Adj) Gölge vuruşu.
Ombrer (Frs.Ombrer (v)) Bir resme, bir tabloya gölge vurmak.
Onglet (Frs.Onglette (f)) Oymacı kalemi.
O,ot (Frs. Haut, e (adj) ) Renkli resim.
Op Art (İng. Op Art) 1. İngilizce “Optical Art” (Optik sanat) sözcüklerinin
kısaltılmış biçimi. Op Art bir derinlik ya da üç boyutluluk yanılsaması
yaratmayı amaçlayan soyut sanat ürünlerini içerir. 2. 1965 yılında New York’ta
çağdaş sanatlar müzesinde açılan büyük bir sergiden hemen sonra Amerika’da
olduğu kadar, Avrupa ve Japonya’da da süsleme ve moda da büyük etki eden bir
sanat tarzıdır. Op Art, bu günkü kent yaşamında edindiğimiz optik gözlemleri
geometrik biçimde yansıtmaya çalışır. Bu sanat kolu, belli bir ölçüde Rus
konstruktivizm’i ile Maleviç, Mondrian, Robert ve Sonia Delaunay, Fernand
Léger’nin araştırmalarından meydana çıkmıştır. Kinetik sanatçılar, Op Art’a
renkli neon ışıklarını mekanik olarak harekete getirme biçimini ekledi. Op Art
temsilcileri arasında Fransa’da Henryk Berlew, Vasarely, Paris’deki, plastik
sanat araştırmaları gurubu, 1960 yılında Düsseldorf’ta kurulan sıfır gurubu,
(Venezüella’lı JesusRaphael Soto, Arjantin’li Gyula Kosice ve İsrail’li Yakov
Agam, Paris Okulu’na bağlıdırlar). A.B.D.’de önce Josef Albers ve çeşitli
araştırmalar yapan bir çok sanatçı sayılabilir. Moda alanında Op Art, etkisini
1965 yılından sonra Avrupa’da göstermeye başlamıştır. Resim sanatında olduğu
gibi, bu moda geometrik biçimlerle optik yanılsamalar yapmak amacını
gütmektedir. Bunun için de şiddetli kontrastlardan, özellikle siyahbeyaz
zıtlığından, geometrik desenlerden yararlanılmış, dama kareler, kirişler, oluklar, aynı
merkezli daireler böylelikle, perspektiv ve yüzeyde kabartma hissi
yaratılmıştır. hacme verilen bu yeni mekan ve önem, büyük ölçülerin oranların
kullanılmasına, kumaşları süsleyen resimlerin yapılmasına ve yeni biçimlerin
meydana gelmesine yol açtı.
Opera (İng. Opera) İçinde opera eserleri sahnelenen özel gösteri binası.
Oran (Proportion) : 1. Yüzey üzerinde objeler arası
büyüklük küçüklük, darlık genişlik uyumu. 2. Resimde oranlar ile çok farklı
yanılsamalar sağlanabilir. Bir cismin eni
ile boyu arasındaki farka oran denir. İnsan resmi yaparken vücut parçalarının
birbirine olan oranına dikkat edilmelidir. İnsan resminde baş birim olarak
alınır. Diğer vücut parçaları bu birime göre değerlendirilir. Resim
çalışmalarında baş birim olarak kabul edilir ve yetişkin insanda baş vücudun
yedide biri ( ya da sekizde biri ) kadardır. Erkekte omuz genişliği, baş
genişliğinin iki buçuk katı, kadında iki katıdır. Elin uzunluğu yüzün uzunluğu
kadardır. İki elin büyüklüğü de yüzün büyüklüğünü verir. Ayak büyüklüğü ise baş
uzunluğu kadardır. Her iki kolun yanlara uzanmış hali o kişinin boyu ile aynı
ölçüdedir. Omuzdan dirseğe, dirsekten bileğe kadar olan uzunluk birbirine
eşittir. Aynı şekilde kalçadan dize, dizden ayak bileğine kadar olan mesafeler
de birbirine eşittir. Eller aşağıya doğru uzatıldığında parmak uçları diz ile
kalça arasında tam ortaya gelir. BAŞ
ÖLÇÜLERİNDE ORAN : Gözler başın tam ortasında yer alır. İki göz arası
bir göz uzunluğu kadardır. Karşıdan bakıldığında göz ile kulak arası bir göz
genişliğine eşittir. Alın, burun, burunla çene arası aynı uzunluktadır. Kulak,
burun hizasında ve burun büyüklüğündedir. Ağzın genişliği iki göz bebeği arası
kadardır. Ağız, burunla çene arasındaki uzunluk üç parçaya bölündüğünde burundan
itibaren ilk parçanın bittiği yerdedir. Bazı değişik yönlerden görünüşü bu
ölçüleri değiştirir.
Oranj (İng. Orange, Frs.Orange ) Portakal kabuğu rengi. Turuncu renk.
Oranje (Frs.Oranger (v)) Portakal kabuğu rengine boyamak.
Orans (İng. Orant, Orans) Avrupa resim sanatı terminolojisinde dua eder
pozda resmedilmiş kişi betisi.
Oransız (İng. Proportionless) Bir oranlandırma eyleminin
sonucunda belirmemiş genel beğeniye göre çirkin olarak nitelenen sanat
yapıtlarını niteler.
Orfik-Kübizm Robert Delaunay tarafından kurulmuştur. Renkçi
anlayışa ağırlık veren bir akım türüdür.
Orfist (İng. Orphist) Orfizm akımı doğrultusunda çalışan sanatçıları, bu
anlayışa uygun üretilmiş eserleri ve söz konusu akımın düşünsel estetik
yönelimini niteler.
Orfizm (İng. Orphism) Resimde Kübizm’in bir dalı. Özellikle renge ve renk
uyumuna ağırlık veren bir çalışma tarzı.
Oreol (Frs. Auréole (f)) Hıristiyan azizlerinin resimlerinde başları
etrafında gösterilen hâle.
Orhan Peker Orhan Peker özgün resim üslubuna, soyutlanmaya
yönelik lekeci bir anlayış çerçevesini yoğun ifade içerikleriyle kaynaştırarak
geliştirme yolunu açmıştır. 1927’de Trabzon’da doğdu, 1978’de İstanbul’da öldü.
İlk öğrenimini Trabzon’da gördükten sonra İstanbul’da Avusturya lisesinde
okudu. Güzel Sanatlar Akademisinde Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesinde öğrenim
gördü (19461951). 147’de bazı arkadaşlarıyla “Onlar” grubunu kurdu. 1951’de ilk
kez Devlet Resim ve Heykel Sergisine katıldı. 1953’te kişisel sergisini açtı.
1965’te Devlet Resim ve Heykel Sergisinde birincilik ödülü aldı. Başlıca
resimleri; Kırmızı evli Peyzaj,
Kompozisyon, Atlar ve
Arabalar, Kedinin rüyası, Kedili özden
Oryantalizm (İng. Oriantalism) Doğu konularını ele alan sanat
dalı.
Oryantalist (Frs. Orientaliste (n) ] Doğu konuları ressamı.
Orijinal (Frs.Original (e, aux) (Adj)) 1. Başkalarından örnek
alınmayarak başkalarına örnek olan eserlere denir. İlk örnek, özgün, orijinal.
2. Yepyeni bir tarzda eser veren. 3. Bir sanatsal ürünün doğrudan doğruya
sanatçının elinden çıkmış biçimi.
Oskar Kokoschka (1886-1980) Avustralyalı Ressam. Düş gücüne dayanan
ekspresyonist çıkışlı eserler ortaya koymuştur. Doğa ve kent görünümlerinde
canlı renkler kullanmıştır.
Osman Hamdi Osman Hamdi’nin, Fotoğraf büyültme yöntemini
kullanarak Türk resminin figür çalışmasına açılmasında önemli bir katkısı
olmuştur. Oryantal temaları işleyen resimleriyle Portre ve peyzaj alanına
yöneldiği resimleri arasında kaynaşık bir üslup birliği yoktur. 1842’de
İstanbul’da doğdu, 1910’da Eskihisar (Gebze)’da öldü. Ressam ve Arkeolog Ethem Paşa’nın
oğludur. 1857’de Hukuk öğrenimi için Paris’e gitti. Burada Paris Güzel Sanatlar
Okuluna devam etti. Ressam Boulanger ve Gérome’un atölyelerinde çalıştı. Ülkeye
döndükten sonra Osmanlı Müzesi Müdürlüğü yaptı. Sanayii Nefise Mektebi
Alisi’nin kurulmasını sağladı(1883). Özellikle Aydın dolaylarında kazılar
yaparak, birçok tarihi eseri ortaya çıkardı. En tanınmış eserleri şunlardır:
Enteriyör, Silah Satıcısı, Kaplumbağalı Derviş
Osmanlı Sanatı – (İng. Ottman Art) Osmanlı Devleti içerisinde 1299’dan
1923 yıllarına kadar uygulanan sanat türü.
Otomatizm (İng. Automatism) Hiçbir estetik ön yargı, ilke ya da
kurala bağlı kalmadan beyinle denetlenemeyeni, bilinçsizce “otomatik” biçimde
yapılan sanatsal çalışma.
Otör (Frs. Auteur (m))
Yazar. Eserin kendisi
Otografi (Frs. Autographie (f)) Özel mürekkeple yazılmış ya da
çizilmiş bir şeyi bulmak üzere taşa ya
da başka bir maddeye geçirme.
Otomatizm Sanatçıların
bilinç kontrolü olmaksızın, bilinçaltının yönlendirmesiyle biçim yaratmaları tekniği. Sürrealist akıma katılan
sanatçıların en rağbet ettikleri yollardan biridir.
Oksikopaj (Frs.Oxycoopage (m)) Üfleçle yapılan oyma, oymalık.
Oyma (İng. Carving) 1. Oyma yöntemiyle bezeme ve süslemeler yapma sanatı ya
da uğraşı. 2. Özel Araçlar kullanılarak, ahşap plaka üzerine yapılmış kabartma
resim.
Ö
Öğe (İng. Element) Bütünü oluşturan ve bağımsız olarak da varolabilen
nitelikte parça.
Ölü doğa (İng. Naturmorth) 1. Cansız doğa. 2. Resim sanatında
durağan, hareketsiz, meyve, vazo içinde çiçekler vs. gibi konu alan resimler.
Ömer Uluç Soyutlayıcı resim fantezisini, giderek figüratif
yolda açılım kazanan yeni bir boyuta oturtmakta Ömer Uluç’un özel bir yer
aldığını rahatça belirtmek mümkündür. 1931’de İstanbul’da doğdu. Robert
kolejinde Mühendislik öğrenimi gördü. 1950’den sonra Nuri İyem’in resim
atölyesinde çalışmalarına başladı. 19531957 yılları arasında A.B.D.’de
mühendislik ve resim alanında çalışmalar yaptı. Resimlerini 1953’ten sonra
İstanbul, Paris ve Londra gibi şehirlerde sergiledi. 1969’da Sao Paulo Bienaline
katıldı. Bir süre batı Afrika’da çalıştı (19751977). 19781980 yılları arasında
İstanbul Atatürk Kültür Merkezi (A.K.M.)’de kültür danışmanlığı yaptı.
Öne Çıkarma (Emphasis) Resmin içindeki bir veya bir kaç öğenin
vurgulanması.
Ön Rönesans (İng. Proto Renaissonc) 12., 13., ve 14. yüzyıllarda
Avrupa sanatında, özellikle de İtalyan resim ve heykel sanatında görülen
gerçekçi ve Antikiteye yönelik eğilimler dönemi. Rönesans’ı hazırlayan
dönemdir.
Ördekbaşı (İng. Greenish blue) Lacivert’e kaçan yeşil renk.
Ördek Gagası (İng. Light Orange) 1. Açık Portakal rengi. 2. Açık
turuncu.
Öyküleyici Sanat (ing. Norrative Art) Resim ve heykelde, yapıtın bir
öyküyü ya da olayı betimlemesini amaçlayan sanat anlayışı.
Özdemir Atlan 1931 Konya’da
doğdu 1956 İ.D.G.S.A
Resim bölümünü bitirdi. 1966 Yılın
Başarılı Genç Ressamı, Çağdaş Ressamlar Derneği 1969 T.R.T. İstanbul Radyosu
Yarışması Birincisi, Duvar Halısı Uygulaması 1971 32. DRHS ikincilik Ödülü 1971 Akbank Resim yarışması mansiyon 1973 7. DYO sergisi başarı ödülü 1975 36. DRHS Başarı ödülü
1976 Türkiye İş Bankası resim ödülü 1993 Yılın Sanatçısı, Ankara Sanat Kurumu İstanbulda Yaşıyor.
1976 Türkiye İş Bankası resim ödülü 1993 Yılın Sanatçısı, Ankara Sanat Kurumu İstanbulda Yaşıyor.
Özgün (İng. Authentic) İçinde üretildiği toplumun gerçek koşullarının bir
sonucu olarak beliren ve bir öykünmenin ürünü olmayan tüm kültürel ve sanatsal
olguları ve tutumları niteler.
Özgün Baskı (İng. Print) Çeşitli hacim teknikleri ile çoğaltılmış
resimsel sanat yapıtı. Bir yapıtın özgün baskı sayılabilmesi için çoğaltılmak
amacıyla yaratılması gerekir. Röprodüksiyon özgün baskı tekniği değildir. Bir
sanatçının imzalayarak özgünlüğünü belgelediği özgün baskı tekniği ile yaptığı
eser, onun sanatının bir ürünüdür. Sanatının geneli içinde onun boyama bir
tablosu veya bir yonutu gibi yer alır. Özgün Baskı Resim Sanatı ürünü bir
eserin özgün bir tablo resim veya bir yonuttan ayrılığı yalnız resim
pazarlaması için söz konusudur. Çünkü Özgün Baskı resimler
çoğaltılabilmektedir. Aynı kalıptan yapılan özgün baskıların sayısı çoğaldıkça,
tek resmin satış değeri düşer. Özgün bir tablo tektir, satış değeri aynı
sanatçının çoğaltılmış özgün baskılarına oranla daha yüksek olmak durumundadır.
Sanata ilgili yazılarda ve sanat pazarında Özgün Baskı eserlerin özgün mü
reprodüksiyon mu olduğu konusunda tartışmalar geçmiş yüzyıllarda sürmüştür.
Ancak bugün Özgün Baskı bir eserin ne zaman özgün bir eser sayılacağı konusunda
daha açık belgelenme kuralları saptanmıştır. Bütün bu ölçülere karşın,
sanatçının kendisi, galeriler, baskı atölyeleri tarafından kural dışı baskılar,
reprodüksiyonlar (benzer baskılar) pazara sürülebilmektedir. Benzeri sahtecilik
özgün tablo resimlerinde yapılabildiğine göre, bu durumu özgün baskı sanatının
olumsuz değerlendirme nedeni sayamayız. Sanatçıları özgün baskı eserler vermeye
çeken nedenler, genelde şöyle açıklanır: Çeşitli Özgün Baskı teknikleri
sanatçıya yeni görsel anlatım olanak ve tekniklerini sunarlar. Sanatçı
böylesine zengin anlatım ve şekillendirme olanaklarını denemekten kendini
alamaz. Bu denemeler ona hem kendi görsel anlatım dilini bulmasını sağlar, hem
bu dili zenginleştirir. Bu tekniklerin görsel öğeleri oluşturmadaki zenginliği
ve doğrudanlığı sanatçının kişiliğinin resimlere yansımasında da kestirme ve
kısa yollar sağlar. Genelde öğesel ve anlatımcı denemelerin büyük önem
kazandığı yüzyılımızda resim sanatının müze, saray ve konak duvarları dışına
taşmasını sağlayacak toplumsal ekonomik ortam sanatının çoğalmasını ve
yayılmasını gerektirmiştir. Bu gereksinim başlangıçta sanat eserlerinin
reprodüksiyonlarının yayılmasına, giderek benzer baskı yerine özgün baskıların
derlenmesine, duvara asılmasına neden olmuştur. Bu toplumsal istek oluşturduğu
ekonomik etkenlerle, sanatçıyı özgün baskı eserler vermeye yöneltmiştir. Özgün
Baskı Terimleri ve İmleri: Sanatçının yaratma olayı sürerken hazırladığı kalıba
özgün baskı kalıbı, bu kalıptan yapılan baskıya özgün baskı, aynı kalıptan
yapılan baskıların tümüne birden toplam baskı denir. Sanatçı baskının sınır
sayısını kalıp üzerine değil, baskı yapılan kağıtlar üzerine, kendi yazısı ile
imler. Bu yöntem 1880’den bu yana uygulanmaktadır. Sanatçı kendi imzasını
genelde sağ alt köşeye grafit kalemi ile atar. İmza ve tarihin daha sağına veya
sol köşeye yakın bir yere, gene grafit kalemle o yaprağın kaçıncı baskı
olduğunu ve toplam baskı sayısını yazar. Baskının kaçıncı baskı olduğunu imlek,
baskı yapıldıkça yıpranan kalıplarda özellikle önemlidir. Çünkü ilk baskılar
sanatçının yaptığı özgün resme en yakın olanlardır; baskı sayısı çoğaldıkça,
kalıp yıpranması nedeniyle, son baskılarda ayrıntılarda değişme ve kayıplar
olabilir. İlk baskıların son baskılara göre yeğ tutulan baskılar vardır: 1.
Geleneğin başlama yıllarında, sanatçı çukur baskı resim kalıbını hazırladıktan
sonra sanatçı ve resimle ilgili açıklamalar sanatçının kendisi veya özel yazı
sanatçısı tarafından kalıba kazınırdır. İşte yazı kazınmadan önce yapılan
baskılara yazı öncesi sözleri imlenirdi. Bu tür resimlere yazı ile beraber
resmi çeviren çerçeve çizgiler de kazınabilir. Yazı öncesi baskılar da bu
çerçeve çizgiler de bulunmazsa baskılar özellikle yeğ tutulurdu. Bu durumdaki
baskıların her türlü basım çoğaltmasından önce basıldıkları belgelenmiş
sayılırdı. 2. Çukur baskı kalıpları hazırlanırken, sanatçı kalıptaki asıl
resmin dışına asitle yedirme veya kazıma kalemi denemeleri için bir şeyler
çizebilir. Asitle yedirme işi bitince, asıl baskılara geçmeden önce bu deneme
çizgileri silinir. İşte bu silinmeden önce yapılan deneme baskılar “Remarguen”
sözcüğü ile imlenir. Türçe bunlara “Notlu Baskılar” diyebiliriz. 3. Bir
kalıptan dizi baskıya geçemeden önce sanatçının kendisi için baskılar
yapılabilir. Genellikle bunların sayısı 10 veya 20’yi geçmez bu sakıların
üzerine resmin alt kenarı dış soluna gelecek şekilde grafit kalemle E.A.
imlenir, veya E.preuved’Artiste sözleri yazılır. Türkçe anlamına göre S.B. veya
Sanatçı Baskısı yazabilir. Bunlar deneme baskıları değildir. Diziye geçmeden
önce sanatçının kendisi için basılanlardır. Dürüstlük bunların da sayılanmasını
gerektirir. Örneğin S.B. IV veya E.A. IV gibi. 4. Baskı kalıbının
tamamlanmasından önce, resmin oluşması sırasında, sanatçı deneme baskıları
yapabilir. Bu baskılar Epreuved’Etat sözcükleriyle imlenirler. Türkiye’de biz
bu tür baskılar için “Deneme Baskı” sözcüklerini kullanabilir. Deneme baskılar
sırasında, kağıda yapılan bir deneme baskı o kağıttan başka bir kağıda baskı
yoluyla aktarılabilir. Sanatçı kalıptan yapılan baskıda ters görünmesi
nedeniyle, resmi kalıptaki gibi görmek, oluşmayı denetlemek için, bu aktarma
baskıları yapar. Bu baskılara Contre Epreuve denir. Türkçe “Aktarma Baskı”
diyebiliriz. Deneme baskılar doğal olarak sayıca azdırlar ve bir kalıptan
yapılan deneme baskılarda her resim diğerinden ayrılıklar gösterir. Bu nedenle
bu baskılar, özellikle sanatçısı ünlü ise, dizi baskılardan değerli sayılırlar.
5. Kalıp ve baskı aşamaları da baskılarda yeğ tutma ayrılıklarına neden
olabilirler. Araştırmacılar dizi baskının ilk baskıları ile son baskıları
arasında çizgi kopmaları, ton değişmeleri, ezilmeler, boya yayılmalarından
ileri gelen ayrılıklar saptayabilirler. Bu durumda toplam baskı sayısına göre
ilk baskılar., son baskılar gibi baskı aşamaları grupları oluşur. Bu durumda en
az resim kaybı olan baskılar daha değerlidir. Sanatçı önce kalıbı bitmiş sayıp
bir dizi baskı yapar. Sonra aynı kalıp üzerinde yeni çalışmalar yapabilir.
Rembrandt’ın başlıca özgün baskılarında bu tür değişmeler, resme yeni bölümler
katmalar görülür. Bu değişikliklerden sonra da dizi baskılar yapılmıştır. Bu
durumda gene aynı kalıbın bu değişiklik taşıyan baskıları da ayrıca
değerlendirilirler. 6. Olağan dizi baskının dışında, bir özgün baskı kalıbından
özel yüksek nitelikli kağıtlara, keten ve ipek kumaşlara, deriye de baskılar
yapılabilir. Az sayıda yapılan bu baskılar da özel olarak imlenirler ve
değerlendirilirler.
Özgünlük (İng.Authenticity) Bir kültürel ve sanatsal davranış,
tutum ya da olgunun özgün olması durumu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder