11 Kasım 2012 Pazar

RESİM SÖZLÜĞÜ_Prof. Ahmet ATAN




N

Nabi Akımı Yeni empresyonizm ile ayni zamana tesadüf eden bu akım, E. Bernard ve P. Serusier’nin etrafında toplanan Maurice Denis, Roussel, Vuillard, Bonnard ve Vallaton gibi sanatçılar Nabi gurubunu meydana getirdiler. Bu sanatçılar resim sanatını yeniden yaratmaya ve lider durumunda kendilerini gördüklerinden yol gösterici anlamnında “Nabi” adını verdiler. Nabi, İbranice de Nebi yani Peygamber anlamındadır. Bu sanatçılar Gauguin’in primitif anlayışını rehber ettiler, benimsediler. Bununla beraber, Odilon Redon ve Paul Cézanne’a da hayranlık duydular. Bunlara göre izlenimler işaretlerden ibaret olmalıdır. Sınırlı ve sade formları tercih ediyorlardı.
Nabiler (İng. Nabis) 1890 dolaylarında Fransa’da Meaureice Denis çevresinde toplanan bir ressamlar grubunun adı. Gauguin ve Sembolizmin etkisinde kalmışlardır.
Naci Kalmukoğlu  1896 doğumlu olan Naci Kalmukoğlu, Kalmuk Türkleri'ndendir. Rus ihtilali dolayısıyla, Markof'ta sürdürdüğü tahsilini yarıda bırakarak 1920'de İstanbul'a gelmiştir. Markof'ta 4,5 yıl Güzel Sanatlar Akademisi'nde eğitim görmüştür. Türk yurttaşlığına geçtikten sonra bir süre tiyatro dekorları yaptı ve yaşamını bu yoldan kazandı. İstanbul'un büyük sinemalarında, otellerinde ve lokantalarında panolar, halkevi sahne dekorları ve İzmir Fuarı'nın pavyon resimlerini gerçekleştirdi.
Bu işler onu uzun süre İstanbul'un sanat çevrelerinden uzak tuttu. Resim çocukluk tutkusu halinde devam ettiği için bir süre sonra Güzel Sanatlar Birliği'nin geleneksel sergilerine katıldı. Türkiye'de gerçek sanatçı kişiliği resmi bir görevi olması nedeniyle, içinde yaşadığı dönemin beğenilerine uygun konu ve üsluplarda yaptığı resimlerin ardında silik kalmıştır. 1928'de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Berlin'e gönderilmiş olan sanatçı, ilk sergisini 1940'da Ankara'da açmıştır. Sanatçının yeteneği konusunda ancak ölümünden sonra resim sever dostları için yaptığı eserler ortaya çıktığında bilgi sahibi olunmuştur. Çok değişik üsluplarda resimleri bulunan sanatçı nü ve peyzajları ile ünlüdür. Sanatçı 1957 yılında ölmüştür.
Naif Sanat (İng. Naive Painting) 1. Herhangi bir mesleki eğitim görmemiş ressamlarca üretilen ve çocuksu bir betimleme anlayışını yansıtan resim sanatı ürünleri. Naif resim perspektif kurallarını yadsıyışı ve çocuksu anlatımı dışında genel üslup özellikleri göstermez. Naif ressamlarca geliştirilen teknik ve üsluplar, hemen daima kişisel niteliktedir. 2. Resimde, her tür akademik ve artistik kuralları iterek; tamamen içten geldiği gibi. Yapmacıksız,saf ve doğal resim yapma eğilimi. Bilgi dışı basitlik.
Nakkar Osmanlıca’da kalemle oyma, genellikle de metal üzerine oyma yapan sanatçı.
Nakkaş (İng. Painter) Osmanlıca’da renkli, iki boyutlu yüzey düzenleme sanatıyla, nakışla uğraşan ressam.
Nari (İng. Nari) Birmanya duvar resimlerinin kompozisyonlarında kullanılan dört öğeden biri.
Natür (Nature) Doğa, tabiat, varlık. Yaşayan şeylerin tümü. Fiziki dünya.
Natüralist (İng. Naturalist, Frs. Naturaliste (m et f)) 1.Doğacı, tabiatcı. Doğalcı. 2. 19. yüzyılda gelişen Natüralizm akımı doğrultusunda çalışan sanatçıları bu anlayışla ürettikleri eserleri ve bu anlayışın düşünsel çerçevesini niteler. 3. Genel olarak her tür sanatta ve çağda, özellikle de resim ve heykelde betimlenen gerçekliği doğaya sadakatle yansıtmayı amaçlayan sanatsal anlayışları, bu anlayışla çalışan sanatçıları ve bu doğrultuda üretilmiş yapıtları niteler.
Natüralizm 1. (Naturalism) Sanat yapıtında doğal gerçekliği hiçbir değişime uğratmadan, üsluplaştırıp ülküselleştirmeden betimlemeyi amaçlayan anlayış, 19. yüzyılda Zola tarafından yazın alanı için öne sürülmüşse de, natüralist olarak nitelenebilecek tutumlar çok eskiden beri varolmuşlardır. 2. NATÜRALİZM (Tabiatçılık); Tabiatı tek gerçeklik, bilgi ve değer kaynağı olarak kabul eden ve insan zihnini doğal kavramlarla izah eden sistemlerin genel adıdır. Başka bir ifadeyle Natüralizm, felsefe, ilim, ahlâk ve sanattaki her çeşit yorumu tabiat ve tabiat ilkelerine göre yapan, bütün fizik ve metafizik gerçekleri tabiata ve maddeye indirgemeye çalışan bir doktrindir. Bunlara göre, gerek hayatta, gerek hayatın ötesinde olup ta tabiata indirgenemeyen hiçbir şey yoktur. Tabiatın dışında, varlığı ve eşyayı açıklamak için kullanılabilecek aşkın (müteal, transcendant) bir ilke de mevcut değildir. Natüralist varlık açıklaması, özellikle Sosyoloji, Antropoloji, Ahlâk ve Sanat gibi sahalarda yoğunlaşmıştır. Bu doktrin insanı basit bir tabiat parçasına; onun davranışlarının kriteri olan ahlâkı hazza; sanatı tabiat taklitçiliğine indirgemiştir. Metafizik gerçeklikleri ise ya inkâr etmiş veya maddeye, tabiata irca etmekle onu tanrılaştırmıştır. Düşünce tarihinde natüralistler; materyalistlerle aynı kategoride müteala edildikleri halde, bunlar ilke olarak ruhun ve Allah'ın varlığını kabul ederler; fakat bunları da sonunda tabiata irca ederler. Natüralistler varlığı temellendirmede ve bilgi elde etmede metod olarak duyu ve deneyi, tümevarım (elİstikra) yolunu kullanırlar. Varlık felsefesi açısından realist; bilgi felsefesi açısından ise ampristtirler. Tabiat ve tabiattaki objeleri felsefelerine hareket ilkesi yapan Materyalizm, Darwinizm, Materyalist Panteizm, Nominalizm, Mekanizm, Enerjetizm vb. gibi birçok felsefi sistem natüralist bir karakter taşımaktadır. Natüralizm, birçok felsefe sistemi gibi, Antikçağa dayanır. O günden bu güne tabiatı müessir bir güç ve fâil bir kuvvet kabul eden Natüralizm, ruhî ilkeleri maddeye irca eden Darwinizm ile, Tanrı ile Cevheri aynı Cevherde birleştiren Materyalizm ve Natüralist Panteizm ile esasta birleşmektedir. Natüralizmin tabiat ve varlık, anlayışı, benzeri sistemlerinkinden hem çok daha geniş ve kapsamlıdır. Bu nedenle, tümel fikirlerin ve kav ramların gerçekliğini inkâr eden sofistlerden, stoacılar, epikürcüler; Ortaçağda Roselinus, d'Occam; Yeniçağda St. Mill vb. ne varıncaya kadar ki nominalistler de Natüralizmin temsilcileri durumundadır. Zira Natüralizm ve Küllî Mekanizm duyumculuk ve deneyciliği metod edinmiş olan Nominalizm (Adcılık) vasıtasıyla yerleşmiş ve yaygınlaşmıştır. Natüralizm, İslâm felsefesi geleneğinde zaman zaman yer alan bir varlık açıklamasıdır. Bu görüşün mensubu olan filozoflar, varlık açıklaması ve bilgi konusunda Batılı meslektaşları gibi deney ve tümevarım metodunu kullandıkları için İslâm dünyasında ilk Amprist filozoflardır. Bunlara göre bilginin kaynağı duyulardır. Bu görüşü İslâm dünyasında ilk temsil eden Ebû Bekir Zekeriya erRazı' (841926) dir. O, sistemini Allah, Mutlak Zaman, Mutlak Mekan, Ruh (Işık) ve Madde (Karanlık) gibi beş ezelî olarak kabul ettiği prensip üzerine dayandırmıştır. Ona göre akıl, iyi ile kötüyü, Allah'a aid şeyleri bilme ve dünya işlerini düzenlemek için yeterlidir; bu nedenle peygamber, vahiy vb. gibi başka rehberlere ihtiyaç yoktur. erRazî, ruhun bedenden bedene geçtiğini (tenasühü) kabul ettiği için tipik bir natüralisttir. Yine o, ruhun ölümsüzlüğüne inandığı için salt materyalistlerden, ruhun bedenden bedene geçtiğini (istihale) kabul ettiği için de kelâmcılardan ayrılır: İnsanı tabiatın bir parçası olarak kabul eden Natüralizm, ahlâkî hayat dediğimiz yaşayış biçimini de tabiat kanunlarına uydurmaya çalışır. Bu sisteme göre, tabiat ve tabiat bilimlerine uygun yaşamak ve hareket etmek ahlâkîliğin ta kendisidir. Çünkü ahlâkî olgunluğun hedefi, hayat, hayatın devamı, yaşama arzusu ve ihtiyaçların tamamı birer içgüdü faaliyetinden ibarettir. İnsandaki ahlâkî değerler, aynı zamanda, tabiatta da var olan değerlerdir; ahlâkî kavramlar da deneysel kavramlardan ibarettir. Natüralistlere göre, iyi, bize faydalı olan, işimize yarayan ve bize haz sağlayan, aynı zamanda, içgüdü ve insan tabiatına en uygun olandır; natüralist ahlâk, ütilitarist (faydacı) ve prağmatist (menfaatçı) bir ahlâktır. Hayatı, zihinsel faaliyetleri ve değerleri tabiatın çeşitli fiziksel görünüşlerinden ibaret sayan Natüralizm, sanatta da tam bir tabiat taklitçisidir. Kayıtsız şartsız tabiatı taklide dayanan natüralist sanat, idealist sanat anlayışının zıddı, realist sanat anlayışının da eşanlamlısıdır. Bu sanat anlayışı hayat ve tabiatın kaba, adî, çirkin ve iğrenç yanlarını abartmalı bir şekilde tasvir eder. Bu tavrıyla Natüralizmin, gerçekliği göründüğü gibi yansıtmaktan başka bir başarısı yoktur. Natüralist sanatın en başarılı sanatçısı ünlü Fransız romancısı Emile Zola (18401902)'dır. Zola bu sanat dalının üstadı sayılır. O, Natüralizme deneycilikle birlikte determinizm ve katılımcılığı da ilave etmekle onu realizmden ayırmıştır. Bu yolla Zola, bir çeşit tabiat ilimlerinin metodunu sanata uygulamıştır. Ona göre, sanatçının tavrı, laboratuardaki bilim adamının tavrı gibi olmalıdır; sanatçı tıpkı bilim adamı gibi kendisinden hiçbir şey katmadan ve olmakta olanı olduğu gibi yansıtmak zorundadır; şiirde, hikâye ve romanda yazarın bir dili yoktur; kahraman hangi dili konuşuyorsa yazar da o dili kullanmalıdır. Natüralist sanat akımının Batıdaki diğer temsilcileri arasında Paul Alexis, H. Ceard, Leon Hennique, Becque'i, bizde de Beşir Fuad'ı zikredebiliriz. Natüralizm büyük ölçüde varlığı, düşünce ve değerleri tabiata irca eden bir anlayış olduğu için; böyle bir anlayışa ilâhî dinlerde rastlamak mümkün değildir; ayrıca böyle bir düşünce bu dinlerle de bağdaştırılamaz. Çünkü, metafizik ve mantıkî manada Natüralizm, Materyalizm ve Pozitivizm ile aynı anlama gelmektedir. Natüralizmin İslâm düşüncesiyle de hiçbir ortak yanı yoktur. Gerçi İslâm düşüncesinde Tabiat Felsefesi içinde yer alan "Tabüyyûn" Allah'ın ve ruhun varlığını kabul ediyorlarsa da, onları da sonunda tabiata veya oradaki ilkelere irca ediyorlar. Natüralistler bu indirgemeci tavırlarıyla herşeyi tabiata indirgediklerini zannederek, yani tabiatı tanrılaştırarak aslında üst olanın alt olana indirgenemeyeceğini unutmuş görünmektedirler. Çünkü toplumsal ilkeler fizikî ve biyolojik ilkelere, metafizik ilkeler de fizikî ilkelere asla irca edilemezler. Her şeyi tabiata indirgeyerek açıklığa kavuşturduğunu zanneden natüralistler, ahlâk ve sanatı tabiat kanunlarına, "iyi"yi "haz"za, "güzel"i tabiat taklitçiliğine indirgemekle aynı hataya düşmüşlerdir. Ahlâkı, güdüsel bir ilkeye dayandırmakla da amacı araç haline getirmişlerdir. Natüralizme karşı Endeterminizm, Mutasyon gibi bir takım düşünce ve çalışmalar geliştirilmiş, bu çalışmalar neticesinde tabiatçılık büyük ölçüde önem ve değerini kaybetmiştir. (açıklama: Hüsameddin ERDEM)
Natüel Çizgi 1. Geometriden uzak, disiplin altına alınmamış, gevşek ve bir karaktere sahip olmayan çizgi. 2. Doğada valör ve renkler arası.
Natürmort (İng.still Life, Frs.Nature morte (f)) 1. Ölü doğa, ölü doğa resmi, Zî hayat olmayan, Cansız. 2. Çiçek meyve vs. gibi doğal ve hareketsiz varlıkları betimleyen resimsel yapıt.
Nazerenler 1809’da Dverbeck ve Pforr adlı iki Alman ressamın Viyana’da kurdukları ve Aziz Lukas’ın kardeşleri (Lukas Brüder) adını taşıyan bir çeşit mezhebin, dinsel heyecanı yenilemek amacını güden resim anlayışı. İngiltere’de kurulan Rafael öncesi Kardeşilk grubu bu akımdan etkilenmiştir.
Nazlı Ecevit  Asker kökenli bir aileden gelen Nazlı Ecevit, 1900 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Albay Emin Bey, büyükbabası Ferik Salih Paşa'dır. Annesinin babası ise padişah yaverlerinden Kirat Paşa'dır.Bülent Ecevit7in annesi Dr. Fahri Ecevit'in eşidir. Nazlı hanım, meşrutiyet döneminde kızlar için açılan İnas Sanayii Nefise Mektebi'nin ilk öğrencilerindendi. Ankara ve İstanbul'da resim öğretmenliği yapmıştır. Her tarzı başarı ile fırçasına aktarmıştır. Mesleği ile ilgili derneklerde başkanlık yapmıştır. 1985 yılında vefat etti. Manzara, portre ve ölü doğaları ile tanınır. 19221947 yılları arası verdiği aradan sonra tekrar resme başlamış. 194875 arası Devlet Resim ve Heykel Sergi'lerinin hemen hemen hepsine katılmıştır. Eserleri çoğunlukla yağlıboya, suluboya, pastel ve karakalemdir.
Nazmi Ziya Güran Nazmi Ziya’nın 1914 kuşağı sanatçıları arasında ışık titreşimlerine karşı en duyarlı kişiliği oluşturduğunu görüyoruz. Nazmi Ziya’nın resimlerinde doğa parçaları ışığı emmiş yoğun renk kümeleri halinde ve şiirsel ifade yükleriyle doludur. 1881’de İstanbul’da doğdu, 1937’de İstanbul’da öldü. Mülkiye’yi bitirdi(1901). Küçük yaştan resme ilgi duydu ve Hoca Ali Rıza’dan ders aldı. Mülkiye’den sonra Sanayii Nefise Mektebi’ye girdi. Okulu bitirdikten sonra Paris’e gitti(1908). Güzel Sanatlar Okulu’nda Cormon’un atölyesinde çalıştı. Avusturya ve Almanya müzelerinde incelemeler yaptıktan sonra yurda döndü. Güzel Sanatlar Akademisinde öğretmen ve iki kez de müdür olarak görev yaptı.En tanınmış Eserleri şunlardır: Kandilli Sırtlarından, Göksu, Kurbağalı Dere.
Nedim Günsür (1924 1994) 1924 'de İstanbul'da doğmuştur. İlk öğrenimini burada, orta öğrenimini Afyon'da tamamlamış 1941'de Güzel Sanatlar Akademisine girmiştir. 1948'de Bedri Rahmi Eyüboğlu atölyesinden mezun olan Günsur Fransız Hükümetinin bursu ile Paris'e gitmiş ve burada üçbuçuk yıl geniş incelemelerde bulunmuştur. Sanatçı ilk devresinde Emprestyonist tarzda, Paris devresinde ise Abstre çalışmalar yapmış, son dönemlerinde ise figüratif ekspresyonist bir anlayışı seçmiştir. Yurt içi ve yurt dışında pek çok sergiler düzenleyen ve ödülller alan sanatçımızı 1994'te kaybettik.
Nedret sekban  1953 – Trabzon, Sürmene’de doğdu. 1977 – İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Resim Bölümü’nde öğrenim gördü. 1979 – İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Yüksek Resim Bölümü’e asistan olarak atandı. 1983 – “Sanatta Yeterlilik” diploması aldı. 1992 – Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde yardımcı doçent oldu. 1995 – Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde doçent oldu. 2001  Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde profesör oldu.
Neft Resim Yağlı boyasını inceltmek, çalışma sonrası fırçaları temizlemek için kullanılan bir resim malzemesi.
Nefti (İng. Dark brownish gren) Bir tür koyu yeşil.
Negatif Perspektif  Perspektif algı yanılması nedeniyle gözden uzaklaşan şekillerin oran dahilinde küçüldüğünü kabul edip onların gerçek boyutları ile algılanabilmesi için ne ölçülerde büyük çizilmesi gerektiğini bilimsel olarak saptayan bir perspektif yöntemidir.
Nejat Melih Devrim  1923 İstanbul’da doğdu. 193638 Berlin’de yaşadı. 1940 Galatasaray Lisesi’nde resim yapmaya başladı. 1941 Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi, Leopold Levy’nin öğrencisi oldu.  Kaligrafi ve Bizans Sanatı üzerine çalıştı. 1945 Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi. 1946 Paris’e yerleşti. Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya, Hollanda, Danimarka,
Amerika, Sovyetler Birliği ve Çin’de sanat araştırmaları yaptı. 1955 Tristan Tzara’nın şiir kitabı "Le Temps Naissant’i desenledi. 1960 Paul Elvard’ın şiir kitabı "Sens de Tours Les Instants"i desenledi.
1961 Polonya’ya yerleşti. 1995 Nowy Sacz, Polonya’da öldü.
Neo Empresyonizm (İng. NeoImpressionisme) Ressam Georges Seurat ve Paul Signac’ın da içinde yer aldığı bir yeni izlenimci akım.
Neo Klasisizm (Frs.Néo classicisme (m)) Yeni klasizmci. Sanatta yeniden ilkçağ unsurlarının ön plana çıkması anlamına gelir. Bu dönemde, eski Yunan ve Roma tarzı tekrar canlandırılmıştır. Bu akım özellikle Barok Sanatı’nın aşırı süslemeciliğine duyulan bir tepkidir. Neoklasik resim : Yeni tarzın teknik özellikleri, ışığın getirdiği etkilerden uzak, perspektif ve derinlik aramayan, arka plana ağırlık veren keskinleşen çizgilerdir. Bu akımın en büyük ustası Jacques Louis David’dir.
Neo Plastisisizm Adını Piet Mondrian’ın 1920’de Paris’te yayınlanan Neo-Plastisisizm’inden alan saf geometrik soyut resim kuralı. Kübizmin bir gelişmesi olarak da görülür. Kırmızı, sarı ve mavi renklerin siyah, beyaz, gri gibi renk sayılmayan renklerle birlikte kullanımına dayanan dik ve yatık çerçeve düzenlerini kapsar.
Neo Romantizm Belli hiçbir grubu tanımlamayan bir eğilim olarak doğa hayal ve duygulanımlarını yeniden öne süren sanatçılar için kullanılan bir deyimdir.
Nesih (İng. Naskhi) Hat sanatında şeş kalem diye adlandırılan hat türlerinden biri.
Neşet Günal Neşet Günal’ın resmini değerlendirmenin tek yolu, geniş figür ilgileri ortamında gerçekleşen toplumsal bir tutkuyu dile getirmektir. 1923’te Nevşehir’de doğdu. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde öğrenim gördü (19391946). Burada Nurullah Berk ve Sabri Berkel’in, daha sonrada Leopold Levy’nin öğrencisi oldu. Okulu bitirdiği yıl Avrupa Sınavını kazandı ve 1948’de Paris’e gitti. André Lhote’nin Atölyesinde ve desen çalışmaları için Fernand Leger’in özel akademisinde çalışmalar yaptı. Yurda dönünce Güzel Sanatlar Akademisine asistan oldu. 3 yıl Mimar Sinan Üniversitesi Resim Fakültesi Dekanlığı yapan Günal 1983’te emekli oldu. 30. Devlet Resim ve Heykel Sergisinde “Kör Hasan’ın Oğlu” adlı eseriyle birincilik ödülü aldı (1969). İlk kişisel sergisini 1954’te açtı. En tanınmış eserleri; Bağ bozumu, Aile, Toprak, Bunalım, Korkuluk
Neue Sachlichkeit (Yeni Nesnellik) 1920’lerde ekspresyonizme bir tepki olarak doğan ve nesnelliği amaçlayan resim hareketinin aldığı ad.
Nigar Suret, yüz anlamına gelen bir deyim. İnsan resmi yapanlara nigari adı da verilir. Osmanlı nakkaşı Reis Haydar, Nigari adıyla da anılır (16. yüzyıl).
Nigarende ya da Nigari Osmanlıca’da figüratif resim ve özellikle insan figürleri yapan ressam.
Nigarhane ya da Nigaristan Osmanlıca’da ressamların çalıştığı yere resim sergileme işlevi gören mekana verilen ad.
Nihat boydaş  (1942 )  Yozgat – Sarıkaya’da doğdu. İlk öğrenimini köyünde tamamladı. 1960 yılında Mimarsinan İlk Öğretmen Okulu’nu derece ile bitirerek, bir yıl Mardin – Gercüz – Seki Köyü’nde. İlkokul öğretmenliği ve müdürlüğü yaptı. 1964 yılında G.E.E. Resimiş Eğitimi Bölümü’nden mezun oldu. Bitlis Lisesi’ne atandı. Bu okulun müdürü iken İngiltere’ye gönderildi. Kıbrıs harekatında yedek subay olarak görev yaptı. 1975 yılında Ankara Atatürk Anadolu Lisesi’ne resim öğretmeni olarak atandı. Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde Sanat Eğitimi alanında master (1980), ardından İlahiyat Fakültesi’nde İslam Sanatları Dalın’da (1985) doktorasını tamamladı. 1986 yılında G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi’ne geçti. Bölüm Başkanı iken 1989 yılında doçent, 1995 yılında profesör oldu. Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu asil üyesi iken, Rumeli ve Türk Cumhuriyetleri’nde çeşitli sempozyum ve toplantılara katıldı. M.E.B. ve YÖK Dünya Bankası işbirliği ile hazırlanan program geliştirme ve öğretmen yetiştirme çalışmalarına katıldı. Bu cümleden olarak 1997 yılında ABD Arizona State Üniversitesi’nde, Sanat Eğitimi ile ilgili çalışmalar yaptı. İslam Sanatları ile ilgili pek çok yayını bulunan Dr. Boydaş’ın yayınlanmış iki kitabı vardır. Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi’nde görev yapan Boydaş hattat, neyzen ve eleştirmen olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır. İngilizce ve Osmanlıca bilmektedir.

Nijat Sirel  (1897 1959) 1987 Yılında Amasya'da doğmuştur. 1915 yılında Almanya'ya heykel öğrenimi için giden sanatçı Münih Güzel Sanatlar Akademisinde Prof. Kahn'ın öğrencisi olmuştur. 1922 yılında yurda dönen sanatçı bir süre resim öğretmenliği yaptı. 1.8.1927 tarihinde kısa süren Güzel Sanatlar Akademisindeki görevine atandı. 22 Kasım 1952 tarihinde Akademi Müdürlüğüne atanan sanatçının değişik sitilde çalışmaları dikkat çekmektedir. Önemli eselerinin arasında büst çalışmaları ve Atatürk anıtları yeralmaktadır. Bolu Atatürk Anıtı (1940), Çanakkale Atatürk Anıtı, Malatya Atatürk Anıtı (Hakkı ATAMULU ile), Bursa Atatürk Anıtı (Mahir TOMRUKLA) başlıcalarıdır.
Nispet (İng. Proportion) Eski dilde oran, oranlandırma, proporsiyon.
Nokta (İng. Point) Resimde “nokta” kavramı, merkezi dengeye sahip bir yüzeysel etki öğesi olarak tanımlanır. Yine Resim sanatındaki “nokta” geometrideki anlamından oldukça farklıdır. Nokta, görsel anlatımın temel ögelerinden biridir. Objektif tanımı ile yer belirleyici bir işarettir. Görsel olarak nokta; bulunduğu yere göre küçük, merkezsel benektir. Bir nokta mekan içindeki ( uzaydaki ) bir pozisyonu ( durumu ) gösterir. İki çizginin birleştiği ya da kesiştiği yeri gösterebilir, bir düzlemin köşesini, bir işareti, bir yeri belirler. Nokta düzensizliğin içinde ilk düzen elemanıdır. Nokta, geometrik olarak görselliğin anlatımında çeşitli büyüklüklerde, boş ya da dolu yuvarlaklar olarak değerlendirilir. Biçimi oluşturan elemanlardan biri olan nokta, düzen içersinde sözü bulunan bir elemandır. Noktanın yüzey üzerinde sayıları arttıkça etkileri de değişik olur. Tek başına durgunluğu ifade eden nokta çoğaltıldıkça giderek dinamizme, ritme ya da kargaşaya dönüşebilir. Noktalar yanyana geldiklerinde birbirleriyle ilişkiye girer, bu bağıntı bazen çizgiselliğe bazen de lekeselliğe dönüşebilir. Noktanın yanına ikinci bir nokta geldiğinde kompozisyon ilkeleri başlar. Nokta bulunduğu yer ve çevreye göre noktadır. Evren içinde dünya noktadır. Çok uzakta bir uçak ta nokta izlenimi verir. Renk olarak ta gri imajı verir. Ayrıca bir çok alanda görselliğin dışında da kullanılır. Örneğin; suyun kaynama noktası, erime noktası, patlama noktası, birleştirme, kesişme noktası... Canlı ya da cansız doğaya baktığımızda çok sayıda ve sınırsız olanaklar gösteren noktasal oluşum ve etkilerle karşılaşırız. Çeşitli böceklerin dış görünüşlerinde, büyüyenküçülen, düzenlidüzensiz, renklirenksiz benek ya da birimlerin oluşturduğu doku örnekleri... Bazı bitki ve hayvanların yapılarında noktasal düzenlere rastlanır. Resimsel anlatımda nokta; denge, hareketi durdurma ( nokta koyma ) vs. olarak kullanılır. Belli büyüklük ve küçüklükte noktalar, renk unsuru ile birlikte matematiksel sistemlerde düzenlenerek kullanıldığında optik bir takım anlatımlara olanak sağlar. Nokta diğer görsel anlatım ögeleri ile ilişkili olarak yeni anlatım olanakları verebilir. Nokta tek başına durağandır. Noktaların, büyüklükküçüklük farkları, ışık ve renk değişiklikleri, yanyana gelişlerinde aralık ve sıralanış farklılıkları zengin görsel etkiler elde edilmesine olanak sağlar.
Non Figüratif Sanat (İng. NonFigurative Art, Frs.Nonfigüratif Art) 1. figür olmayan sanat, figürsüz, betisiz sanat. 2. Resim ve heykelde, gerçek varlık ve nesneler gönderme yapan betileri kullanmayan sanat anlayışı. Nonfigüratif sanatta betiler birer nesne ya da varlık olarak tanınmazlar. Onlar yalnızca sanatsal gerçeklik düzleminde varolurlar.
NonObjektif Objenin ve tabii maddelerinin tamamen ortadan kaldırılmasına dayanan sanat. Form ve Yaratıcı davranışın esas konu olduğu sanat tarzı.
Nötr (Neutre) 1. Renksiz. 2. Karanlık gri etki bırakan renkler. 3. Siyah beyaz ve gri de ışık etkisi uyandırmak.
Nötürleştirilen Renk Bir takım renklerin karışımı ile belirgin rengin etkisizleştirilmesi. Yoğunluğu azaltılmış renk.
Nötr Renk Kırılmış, tarafsızlaştırılmış veya tarafsız renk.
Nötr renkler Işığın hiçbir dalga boyunu yansıtmayan tonlardır. Siyah beyaz ve gri’de olduğu gibi. Yalnızca koyuluk ve açıklık etkilerini yansıtırlar.
Nur Gökbulut 1954 Ankara doğumlu. Ressam, Sanat eğitimcisi.
Nur Koçak  1941'de İstanbul'da doğdu. 1964 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'nü bitirdi. 19701974 yılları arasında Paris'de Ecole Nationale Superieure des Beauxarts'da resim dalında uzmanlık eğitimi gördü. 11 kişisel sergisi bulunan sanatçı 23 grup sergisine katılmış, 1 devlet bursu ve 5 ödül kazanmıştır.
Nuri İyem Nuri İyem figüratif ve soyut çalışmalarının tümünde özenli bir işçiliğin giderek ustalık katına ulaştığı bir gelişme içinde görülür. 1915’te İstanbul’da doğdu. Güzel Sanatlar Akademisinde Nazmi Ziya Güran, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı Atölyelerinde öğrenim gördü (19331937). Arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’da “Liman Resim Sergisini” düzenledi (1940). 1941’de Ferruh Başağa, Avni Erbaş, Selim Turan, Fethi Karakaş, Mümtaz Yener, Turgut Atalay, Nejat, Agop Arad, Haşmet Akal’la birlikte “Yeniler” Grubunda yer aldı. Bu grubun her yıl 2 kez açılan sergilerine katıldı (19411951). 19461983 yılları arasında yaklaşık 40 kadar kişisel sergi açtı. Paris’te (1946), Hollanda’da (1947), Venedik’te (1956), Sao Paulo’da (1957) resimlerini sergiledi. Başlıca resimleri; Nalbant, Halk şairi,  Çeşme başı, Aile, Ana şefkati
Nurullah Berk Nurullah Berk’in kübizmen A. Lhote’tan esinlenen ve oldukça dekoratif bir yön tutturan uygulamaları içinde görülür. 1906’ta İstanbul’da doğdu, 1982’te İstanbul’da öldü. İlkokulu Heybeliada’da, ortaokulu Nişantaşı’nda okudu. Galatasaray lisesini bitirdikten sonra, Sanayii Nefise’ye girdi. Burayı, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde öğrenim görerek bitirdi (1924). Daha sonra Paris!e giderek Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulunda Ernest Laurent’in öğrencisi oldu. Yurda dönüşümde İstanbul’da arkadaşlarıyla birlikte “Müstakil Ressamcılar ve Heykeltraşlar Birliğini” kurdu (1978). Arkadaşlarıyla birlikte D grubu topluluğunu kurdu. 1939 İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine öğretim görevlisi oldu. UNESCO’ya bağlı “Uluslar Arası Sanat Eleştirmenleri Türkiye Komitesi”ni Suut Kemal Yetkin’le birlikte kurmuş, Paris, Moskova, Bükreş, Leningrad ve Brüksel’de açılan “Çağdaş Türk Grafik Sanatları” sergilerinde komiserlik yapmıştır. En tanınmış eserleri şunlardır; İskambil kağıtlı natürmort,  Ütü yapan kadın, Çömlekçi
(İng. Nude, Frs. Nudité(f) ) 1. Çıplaklık. 2. Resim sanatında çıplak resimler. 3. Resim ve heykel sanatında çıplak kadın betisi. İlk olarak Antik Yunan ve Roma sanatlarında görülen “nü”, ortaçağda hemen hemen ortadan silinir.
Nüar (Frs. N(e o)ir sur blan (Adj)) Beyaz üzerine siyah.
Nüans (Frs.Nuance (f)) Renklerde açıklık koyuluk derecesi.
Nüanser (Frs. Nouncer (v)) Renkleri derece derece açmak ya da koyulaştırmak eylemi.


O

Obbürn (Frs. Aubburne   (Adj)) Kızıl kahverengi renk.
Obelisk Dikilitaş.
Obje (İng. Object) 1. Nesne, şey. 2. Resim sanatında konu malzemeleri.
Objektif 1. Tarafsız, Realist olma durumu. 2. Gözlerimizle gözlemlediğimiz görünen görüntünün yaygın ifadesi. Sanatta gözle görülen imajı düşünceyle veya mistik yönden hiçbir değişmeye fırsat tanımadan olduğu ve göründüğü gibi olan durum. Sanatçının yapabileceği ve içine yaratıcı imgelemin girmediği yüzeysel karakteristiklerin aktarılması.
Objektif Renk Objelerin sahip oldukları ve görünen doğal, gerçekçi renkleri.
Objet Trove (İng. Found Object, object trauve) “ Bulunmuş nesne” anlamında Fransızca bir sözcük. Sanatçı tarafından bulunmuş ya da seçilmiş ve estetik değere sahip nitelikte görülmüş doğal nesne.
Obsidiyen (İng. Obsidion) Siyah, yeşil, gri ya da mor renkli saf doğal cam. Volkan camı da denilir.
Obtüratör Fotoğraf makinesinin karanlık kutusuna ışığın giriş süresini düzenleyen aygıt.
Oda Resmi (İnterieur) Özel evlere asılmak üzere ısmarlanan, küçük boyda ve gündelik hayattan sahnelerive ev içlerindeki hayatı konu edinen resimler. 17 yüzyılda Hollanda’da orta sınıfın gelişmesi bu tip resimlere ilgiyi arttırmıştır.
Odak Noktası – (Egemenlik) Bir kompozisyonda kullanılan ögelerden birinin ya da bir grubun diğer ögelere göre ölçü, değer, renk, doku bakımından üstünlük sağlamasıdır. Her türlü egemenlik zıtlıkla sağlanır. Tasarımın esas düşmanı yeknesaklıktır. Gözlemcinin bir tasarıma ilgi uyandırabilmesi için hayalgücünü kurcalaması gerekir. Amaç dikkat çekmek ve bakan bireyde haz uyandıran bir düzenleme sağlamaktır. Bu bir kompozisyonda odak noktasının oluşturulmasını sağlamakla gerçekleştirilir. Son derece saf, soyut düzenlemelerde bile odak noktası bakan bireyin dikkatini çekecek; görsel heyecan uyandıracaktır. Birden fazla odak noktası, bir öge diğerinden ayrılırsa oluşur diyebiliriz. Ögelerin çoğu düşey olduğunda yatay formların bir kaçı düzeni keserse odak noktası oluşur.  Ögelerin çoğu yaklaşık aynı ölçüde ve biri oldukça büyük ise bu öge görsel olarak önem kazanır. Ayırım yardımıyla odak noktasının oluşturulması; bu oluşum zıtlıkla, şiddet oluşturma diye de tanımlanabilir. Yerleştirme yardımıyla
Oe Uvre) (İng. Oe uvre) Fransızca kökenli bu sözcük, bir sanatçının yaşamı boyunca ürettiği tüm yapıtları ifade eder.
Ofort (İng. Eouforte) Bir kazı resim yapım yöntemi. Bakır ya da çinko levha kullanılarak çukur kazı tekniğiyle yapılır.
Ofset (İng. Ofset) Bir baskı tekniği. Islatılmış bir kağıdın yağlı pastel boya, Hint mürekkebi vs. ile yapılmış bir resim üzerine yerleştirilip basınç altında bırakılması yöntemiyle gerçekleştirilir.
Okr (İng.Ocre, Frs. Ocre (f))  1.Toprak rengi. 2. Resim sanatında kullanılan eski boya hammaddelerinden biri. Koyu sarıdan kırmızı ve kahverengiye dek çeşitli boyaların elde edilişinde kendisinden yararlanılır.
Okr jon (Frs. Ocre jaune (Adj)) Toprak sarısı.
Okr  ruj (Frs. Ocre rouje (Adj)) Toprak kırmızısı.
Okre (Frs. Ocré (Adj)) Toprak sarısı renginde.
Okrer (Frs. Ocrer (v)) Toprak rengine boyamak.
Oktay Aslanapa  1915 yılında Kütahya'da doğdu.1934 yılında Bursa Lisesinden, 1938 yılında İstanbul Edebiyat Fakültesinden ve Yüksek Öğretmen Okulunun Sanat Tarihi Bölümünden mezun oldu.Türk sanatı tarihçisidir.Almanya'da ve Avusturya'da Türk sanatı üzerine doktora yaptı. 1960 yılında profesör oldu. ESERLERİ (bazıları) Osmanlılar Devrinde Kütahya Çinileri,araman Devri Sanatı, Selçuklu Sanatı Bibliyografyası, Selçuklu Halıları, Kıbrıs’ta Türk Eserleri, Yüzyıllar Boyunca Türk Sanatı, Kırım ve Kuzey Azerbaycan’da Türk Eserleri.
Olivert (Frs.Olive verte (f)) Zeytin yeşili.
Ombiant (Frs.Ombrant, e (Adj)) Resim sanatı. Gölge veren, gölgeli gösteren.
Ombie (Frs.Ombré (dessin) (Adj)) Gölge vurulmuş.
Ombr (Frs.Ombre (f) ) Gölge, koyuluk.
Ombu (Frs. Ombreux (Adj)) Gölgeli, koyu gölgeli.
Ombréne (Adj) Gölge vuruşu.
Ombrer (Frs.Ombrer (v)) Bir resme, bir tabloya gölge vurmak.
Onglet (Frs.Onglette (f)) Oymacı kalemi.
O,ot (Frs. Haut, e (adj) ) Renkli resim.
Op Art (İng. Op Art) 1. İngilizce “Optical Art” (Optik sanat) sözcüklerinin kısaltılmış biçimi. Op Art bir derinlik ya da üç boyutluluk yanılsaması yaratmayı amaçlayan soyut sanat ürünlerini içerir. 2. 1965 yılında New York’ta çağdaş sanatlar müzesinde açılan büyük bir sergiden hemen sonra Amerika’da olduğu kadar, Avrupa ve Japonya’da da süsleme ve moda da büyük etki eden bir sanat tarzıdır. Op Art, bu günkü kent yaşamında edindiğimiz optik gözlemleri geometrik biçimde yansıtmaya çalışır. Bu sanat kolu, belli bir ölçüde Rus konstruktivizm’i ile Maleviç, Mondrian, Robert ve Sonia Delaunay, Fernand Léger’nin araştırmalarından meydana çıkmıştır. Kinetik sanatçılar, Op Art’a renkli neon ışıklarını mekanik olarak harekete getirme biçimini ekledi. Op Art temsilcileri arasında Fransa’da Henryk Berlew, Vasarely, Paris’deki, plastik sanat araştırmaları gurubu, 1960 yılında Düsseldorf’ta kurulan sıfır gurubu, (Venezüella’lı JesusRaphael Soto, Arjantin’li Gyula Kosice ve İsrail’li Yakov Agam, Paris Okulu’na bağlıdırlar). A.B.D.’de önce Josef Albers ve çeşitli araştırmalar yapan bir çok sanatçı sayılabilir. Moda alanında Op Art, etkisini 1965 yılından sonra Avrupa’da göstermeye başlamıştır. Resim sanatında olduğu gibi, bu moda geometrik biçimlerle optik yanılsamalar yapmak amacını gütmektedir. Bunun için de şiddetli kontrastlardan, özellikle siyahbeyaz zıtlığından, geometrik desenlerden yararlanılmış,  dama kareler, kirişler, oluklar, aynı merkezli daireler böylelikle, perspektiv ve yüzeyde kabartma hissi yaratılmıştır. hacme verilen bu yeni mekan ve önem, büyük ölçülerin oranların kullanılmasına, kumaşları süsleyen resimlerin yapılmasına ve yeni biçimlerin meydana gelmesine yol açtı.
Opera (İng. Opera) İçinde opera eserleri sahnelenen özel gösteri binası.
Oran (Proportion) : 1. Yüzey üzerinde objeler arası büyüklük küçüklük, darlık genişlik uyumu. 2. Resimde oranlar ile çok farklı yanılsamalar sağlanabilir. Bir cismin eni ile boyu arasındaki farka oran denir. İnsan resmi yaparken vücut parçalarının birbirine olan oranına dikkat edilmelidir. İnsan resminde baş birim olarak alınır. Diğer vücut parçaları bu birime göre değerlendirilir. Resim çalışmalarında baş birim olarak kabul edilir ve yetişkin insanda baş vücudun yedide biri ( ya da sekizde biri ) kadardır. Erkekte omuz genişliği, baş genişliğinin iki buçuk katı, kadında iki katıdır. Elin uzunluğu yüzün uzunluğu kadardır. İki elin büyüklüğü de yüzün büyüklüğünü verir. Ayak büyüklüğü ise baş uzunluğu kadardır. Her iki kolun yanlara uzanmış hali o kişinin boyu ile aynı ölçüdedir. Omuzdan dirseğe, dirsekten bileğe kadar olan uzunluk birbirine eşittir. Aynı şekilde kalçadan dize, dizden ayak bileğine kadar olan mesafeler de birbirine eşittir. Eller aşağıya doğru uzatıldığında parmak uçları diz ile kalça arasında tam ortaya gelir. BAŞ ÖLÇÜLERİNDE ORAN : Gözler başın tam ortasında yer alır. İki göz arası bir göz uzunluğu kadardır. Karşıdan bakıldığında göz ile kulak arası bir göz genişliğine eşittir. Alın, burun, burunla çene arası aynı uzunluktadır. Kulak, burun hizasında ve burun büyüklüğündedir. Ağzın genişliği iki göz bebeği arası kadardır. Ağız, burunla çene arasındaki uzunluk üç parçaya bölündüğünde burundan itibaren ilk parçanın bittiği yerdedir. Bazı değişik yönlerden görünüşü bu ölçüleri değiştirir.
Oranj (İng. Orange, Frs.Orange ) Portakal kabuğu rengi. Turuncu renk.
Oranje (Frs.Oranger (v)) Portakal kabuğu rengine boyamak.
Orans (İng. Orant, Orans) Avrupa resim sanatı terminolojisinde dua eder pozda resmedilmiş kişi betisi.
Oransız (İng. Proportionless) Bir oranlandırma eyleminin sonucunda belirmemiş genel beğeniye göre çirkin olarak nitelenen sanat yapıtlarını niteler.
Orfik-Kübizm Robert Delaunay tarafından kurulmuştur. Renkçi anlayışa ağırlık veren bir akım türüdür.
Orfist (İng. Orphist) Orfizm akımı doğrultusunda çalışan sanatçıları, bu anlayışa uygun üretilmiş eserleri ve söz konusu akımın düşünsel estetik yönelimini niteler.
Orfizm (İng. Orphism) Resimde Kübizm’in bir dalı. Özellikle renge ve renk uyumuna ağırlık veren bir çalışma tarzı.
Oreol (Frs. Auréole (f)) Hıristiyan azizlerinin resimlerinde başları etrafında    gösterilen hâle.
Orhan Peker Orhan Peker özgün resim üslubuna, soyutlanmaya yönelik lekeci bir anlayış çerçevesini yoğun ifade içerikleriyle kaynaştırarak geliştirme yolunu açmıştır. 1927’de Trabzon’da doğdu, 1978’de İstanbul’da öldü. İlk öğrenimini Trabzon’da gördükten sonra İstanbul’da Avusturya lisesinde okudu. Güzel Sanatlar Akademisinde Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesinde öğrenim gördü (19461951). 147’de bazı arkadaşlarıyla “Onlar” grubunu kurdu. 1951’de ilk kez Devlet Resim ve Heykel Sergisine katıldı. 1953’te kişisel sergisini açtı. 1965’te Devlet Resim ve Heykel Sergisinde birincilik ödülü aldı. Başlıca resimleri; Kırmızı evli Peyzaj,  Kompozisyon,  Atlar ve Arabalar,  Kedinin rüyası,  Kedili özden
Oryantalizm (İng. Oriantalism) Doğu konularını ele alan sanat dalı.
Oryantalist (Frs. Orientaliste (n) ] Doğu konuları ressamı.
Orijinal (Frs.Original (e, aux) (Adj)) 1. Başkalarından örnek alınmayarak başkalarına örnek olan eserlere denir. İlk örnek, özgün, orijinal. 2. Yepyeni bir tarzda eser veren. 3. Bir sanatsal ürünün doğrudan doğruya sanatçının elinden çıkmış biçimi.
Oskar Kokoschka (1886-1980) Avustralyalı Ressam. Düş gücüne dayanan ekspresyonist çıkışlı eserler ortaya koymuştur. Doğa ve kent görünümlerinde canlı renkler kullanmıştır.
Osman Hamdi Osman Hamdi’nin, Fotoğraf büyültme yöntemini kullanarak Türk resminin figür çalışmasına açılmasında önemli bir katkısı olmuştur. Oryantal temaları işleyen resimleriyle Portre ve peyzaj alanına yöneldiği resimleri arasında kaynaşık bir üslup birliği yoktur. 1842’de İstanbul’da doğdu, 1910’da Eskihisar (Gebze)’da öldü. Ressam ve Arkeolog Ethem Paşa’nın oğludur. 1857’de Hukuk öğrenimi için Paris’e gitti. Burada Paris Güzel Sanatlar Okuluna devam etti. Ressam Boulanger ve Gérome’un atölyelerinde çalıştı. Ülkeye döndükten sonra Osmanlı Müzesi Müdürlüğü yaptı. Sanayii Nefise Mektebi Alisi’nin kurulmasını sağladı(1883). Özellikle Aydın dolaylarında kazılar yaparak, birçok tarihi eseri ortaya çıkardı. En tanınmış eserleri şunlardır: Enteriyör, Silah Satıcısı, Kaplumbağalı Derviş
Osmanlı Sanatı – (İng. Ottman Art) Osmanlı Devleti içerisinde 1299’dan 1923 yıllarına kadar uygulanan sanat türü.
Otomatizm (İng. Automatism) Hiçbir estetik ön yargı, ilke ya da kurala bağlı kalmadan beyinle denetlenemeyeni, bilinçsizce “otomatik” biçimde yapılan sanatsal çalışma.
Otör (Frs. Auteur (m))  Yazar. Eserin kendisi
Otografi (Frs. Autographie (f)) Özel mürekkeple yazılmış ya da çizilmiş bir  şeyi bulmak üzere taşa ya da başka bir maddeye   geçirme.
Otomatizm  Sanatçıların bilinç kontrolü olmaksızın, bilinçaltının yönlendirmesiyle biçim  yaratmaları tekniği. Sürrealist akıma katılan sanatçıların en rağbet ettikleri yollardan biridir.
Oksikopaj (Frs.Oxycoopage (m)) Üfleçle yapılan oyma, oymalık.
Oyma (İng. Carving) 1. Oyma yöntemiyle bezeme ve süslemeler yapma sanatı ya da uğraşı. 2. Özel Araçlar kullanılarak, ahşap plaka üzerine yapılmış kabartma resim.



Ö

Öğe (İng. Element) Bütünü oluşturan ve bağımsız olarak da varolabilen nitelikte parça.
Ölü doğa (İng. Naturmorth) 1. Cansız doğa. 2. Resim sanatında durağan, hareketsiz, meyve, vazo içinde çiçekler vs. gibi konu alan resimler.
Ömer Uluç Soyutlayıcı resim fantezisini, giderek figüratif yolda açılım kazanan yeni bir boyuta oturtmakta Ömer Uluç’un özel bir yer aldığını rahatça belirtmek mümkündür. 1931’de İstanbul’da doğdu. Robert kolejinde Mühendislik öğrenimi gördü. 1950’den sonra Nuri İyem’in resim atölyesinde çalışmalarına başladı. 19531957 yılları arasında A.B.D.’de mühendislik ve resim alanında çalışmalar yaptı. Resimlerini 1953’ten sonra İstanbul, Paris ve Londra gibi şehirlerde sergiledi. 1969’da Sao Paulo Bienaline katıldı. Bir süre batı Afrika’da çalıştı (19751977). 19781980 yılları arasında İstanbul Atatürk Kültür Merkezi (A.K.M.)’de kültür danışmanlığı yaptı.
Öne Çıkarma (Emphasis) Resmin içindeki bir veya bir kaç öğenin vurgulanması.
Ön Rönesans (İng. Proto Renaissonc) 12., 13., ve 14. yüzyıllarda Avrupa sanatında, özellikle de İtalyan resim ve heykel sanatında görülen gerçekçi ve Antikiteye yönelik eğilimler dönemi. Rönesans’ı hazırlayan dönemdir.
Ördekbaşı (İng. Greenish blue) Lacivert’e kaçan yeşil renk.
Ördek Gagası (İng. Light Orange) 1. Açık Portakal rengi. 2. Açık turuncu.
Öyküleyici Sanat (ing. Norrative Art) Resim ve heykelde, yapıtın bir öyküyü ya da olayı betimlemesini amaçlayan sanat anlayışı.
Özdemir Atlan  1931 Konya’da doğdu 1956 İ.D.G.S.A Resim bölümünü bitirdi. 1966 Yılın Başarılı Genç Ressamı, Çağdaş Ressamlar Derneği 1969 T.R.T. İstanbul Radyosu Yarışması Birincisi, Duvar Halısı Uygulaması 1971 32. DRHS ikincilik Ödülü 1971 Akbank Resim yarışması mansiyon 1973 7. DYO sergisi başarı ödülü 1975 36. DRHS Başarı ödülü
1976 Türkiye İş Bankası resim ödülü 1993 Yılın Sanatçısı, Ankara Sanat Kurumu İstanbulda Yaşıyor.
Özgün (İng. Authentic) İçinde üretildiği toplumun gerçek koşullarının bir sonucu olarak beliren ve bir öykünmenin ürünü olmayan tüm kültürel ve sanatsal olguları ve tutumları niteler.
Özgün Baskı (İng. Print) Çeşitli hacim teknikleri ile çoğaltılmış resimsel sanat yapıtı. Bir yapıtın özgün baskı sayılabilmesi için çoğaltılmak amacıyla yaratılması gerekir. Röprodüksiyon özgün baskı tekniği değildir. Bir sanatçının imzalayarak özgünlüğünü belgelediği özgün baskı tekniği ile yaptığı eser, onun sanatının bir ürünüdür. Sanatının geneli içinde onun boyama bir tablosu veya bir yonutu gibi yer alır. Özgün Baskı Resim Sanatı ürünü bir eserin özgün bir tablo resim veya bir yonuttan ayrılığı yalnız resim pazarlaması için söz konusudur. Çünkü Özgün Baskı resimler çoğaltılabilmektedir. Aynı kalıptan yapılan özgün baskıların sayısı çoğaldıkça, tek resmin satış değeri düşer. Özgün bir tablo tektir, satış değeri aynı sanatçının çoğaltılmış özgün baskılarına oranla daha yüksek olmak durumundadır. Sanata ilgili yazılarda ve sanat pazarında Özgün Baskı eserlerin özgün mü reprodüksiyon mu olduğu konusunda tartışmalar geçmiş yüzyıllarda sürmüştür. Ancak bugün Özgün Baskı bir eserin ne zaman özgün bir eser sayılacağı konusunda daha açık belgelenme kuralları saptanmıştır. Bütün bu ölçülere karşın, sanatçının kendisi, galeriler, baskı atölyeleri tarafından kural dışı baskılar, reprodüksiyonlar (benzer baskılar) pazara sürülebilmektedir. Benzeri sahtecilik özgün tablo resimlerinde yapılabildiğine göre, bu durumu özgün baskı sanatının olumsuz değerlendirme nedeni sayamayız. Sanatçıları özgün baskı eserler vermeye çeken nedenler, genelde şöyle açıklanır: Çeşitli Özgün Baskı teknikleri sanatçıya yeni görsel anlatım olanak ve tekniklerini sunarlar. Sanatçı böylesine zengin anlatım ve şekillendirme olanaklarını denemekten kendini alamaz. Bu denemeler ona hem kendi görsel anlatım dilini bulmasını sağlar, hem bu dili zenginleştirir. Bu tekniklerin görsel öğeleri oluşturmadaki zenginliği ve doğrudanlığı sanatçının kişiliğinin resimlere yansımasında da kestirme ve kısa yollar sağlar. Genelde öğesel ve anlatımcı denemelerin büyük önem kazandığı yüzyılımızda resim sanatının müze, saray ve konak duvarları dışına taşmasını sağlayacak toplumsal ekonomik ortam sanatının çoğalmasını ve yayılmasını gerektirmiştir. Bu gereksinim başlangıçta sanat eserlerinin reprodüksiyonlarının yayılmasına, giderek benzer baskı yerine özgün baskıların derlenmesine, duvara asılmasına neden olmuştur. Bu toplumsal istek oluşturduğu ekonomik etkenlerle, sanatçıyı özgün baskı eserler vermeye yöneltmiştir. Özgün Baskı Terimleri ve İmleri: Sanatçının yaratma olayı sürerken hazırladığı kalıba özgün baskı kalıbı, bu kalıptan yapılan baskıya özgün baskı, aynı kalıptan yapılan baskıların tümüne birden toplam baskı denir. Sanatçı baskının sınır sayısını kalıp üzerine değil, baskı yapılan kağıtlar üzerine, kendi yazısı ile imler. Bu yöntem 1880’den bu yana uygulanmaktadır. Sanatçı kendi imzasını genelde sağ alt köşeye grafit kalemi ile atar. İmza ve tarihin daha sağına veya sol köşeye yakın bir yere, gene grafit kalemle o yaprağın kaçıncı baskı olduğunu ve toplam baskı sayısını yazar. Baskının kaçıncı baskı olduğunu imlek, baskı yapıldıkça yıpranan kalıplarda özellikle önemlidir. Çünkü ilk baskılar sanatçının yaptığı özgün resme en yakın olanlardır; baskı sayısı çoğaldıkça, kalıp yıpranması nedeniyle, son baskılarda ayrıntılarda değişme ve kayıplar olabilir. İlk baskıların son baskılara göre yeğ tutulan baskılar vardır: 1. Geleneğin başlama yıllarında, sanatçı çukur baskı resim kalıbını hazırladıktan sonra sanatçı ve resimle ilgili açıklamalar sanatçının kendisi veya özel yazı sanatçısı tarafından kalıba kazınırdır. İşte yazı kazınmadan önce yapılan baskılara yazı öncesi sözleri imlenirdi. Bu tür resimlere yazı ile beraber resmi çeviren çerçeve çizgiler de kazınabilir. Yazı öncesi baskılar da bu çerçeve çizgiler de bulunmazsa baskılar özellikle yeğ tutulurdu. Bu durumdaki baskıların her türlü basım çoğaltmasından önce basıldıkları belgelenmiş sayılırdı. 2. Çukur baskı kalıpları hazırlanırken, sanatçı kalıptaki asıl resmin dışına asitle yedirme veya kazıma kalemi denemeleri için bir şeyler çizebilir. Asitle yedirme işi bitince, asıl baskılara geçmeden önce bu deneme çizgileri silinir. İşte bu silinmeden önce yapılan deneme baskılar “Remarguen” sözcüğü ile imlenir. Türçe bunlara “Notlu Baskılar” diyebiliriz. 3. Bir kalıptan dizi baskıya geçemeden önce sanatçının kendisi için baskılar yapılabilir. Genellikle bunların sayısı 10 veya 20’yi geçmez bu sakıların üzerine resmin alt kenarı dış soluna gelecek şekilde grafit kalemle E.A. imlenir, veya E.preuved’Artiste sözleri yazılır. Türkçe anlamına göre S.B. veya Sanatçı Baskısı yazabilir. Bunlar deneme baskıları değildir. Diziye geçmeden önce sanatçının kendisi için basılanlardır. Dürüstlük bunların da sayılanmasını gerektirir. Örneğin S.B. IV veya E.A. IV gibi. 4. Baskı kalıbının tamamlanmasından önce, resmin oluşması sırasında, sanatçı deneme baskıları yapabilir. Bu baskılar Epreuved’Etat sözcükleriyle imlenirler. Türkiye’de biz bu tür baskılar için “Deneme Baskı” sözcüklerini kullanabilir. Deneme baskılar sırasında, kağıda yapılan bir deneme baskı o kağıttan başka bir kağıda baskı yoluyla aktarılabilir. Sanatçı kalıptan yapılan baskıda ters görünmesi nedeniyle, resmi kalıptaki gibi görmek, oluşmayı denetlemek için, bu aktarma baskıları yapar. Bu baskılara Contre Epreuve denir. Türkçe “Aktarma Baskı” diyebiliriz. Deneme baskılar doğal olarak sayıca azdırlar ve bir kalıptan yapılan deneme baskılarda her resim diğerinden ayrılıklar gösterir. Bu nedenle bu baskılar, özellikle sanatçısı ünlü ise, dizi baskılardan değerli sayılırlar. 5. Kalıp ve baskı aşamaları da baskılarda yeğ tutma ayrılıklarına neden olabilirler. Araştırmacılar dizi baskının ilk baskıları ile son baskıları arasında çizgi kopmaları, ton değişmeleri, ezilmeler, boya yayılmalarından ileri gelen ayrılıklar saptayabilirler. Bu durumda toplam baskı sayısına göre ilk baskılar., son baskılar gibi baskı aşamaları grupları oluşur. Bu durumda en az resim kaybı olan baskılar daha değerlidir. Sanatçı önce kalıbı bitmiş sayıp bir dizi baskı yapar. Sonra aynı kalıp üzerinde yeni çalışmalar yapabilir. Rembrandt’ın başlıca özgün baskılarında bu tür değişmeler, resme yeni bölümler katmalar görülür. Bu değişikliklerden sonra da dizi baskılar yapılmıştır. Bu durumda gene aynı kalıbın bu değişiklik taşıyan baskıları da ayrıca değerlendirilirler. 6. Olağan dizi baskının dışında, bir özgün baskı kalıbından özel yüksek nitelikli kağıtlara, keten ve ipek kumaşlara, deriye de baskılar yapılabilir. Az sayıda yapılan bu baskılar da özel olarak imlenirler ve değerlendirilirler.
Özgünlük (İng.Authenticity) Bir kültürel ve sanatsal davranış, tutum ya da olgunun özgün olması durumu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder