11 Kasım 2012 Pazar

RESİM SÖZLÜĞÜ_ Prof. Ahmet ATAN



İ

İbrahim Çallı 1882 yılında o zamanlar İzmir'e bağlı bulunan Çal kasabasında doğdu. (Çal kasabası bugün Denizli iline bağlıdır.) 1906'da Şeker Ahmet Paşa'nın desteğiyle Sanayii Nefise'ye giren İbrahim Çallı, 1910 yılında buradan mezun olduktan sonra Hikmet Onat ve Ruhi Arel'in de aralarında olduğu bir grupla Paris'e resim öğrenimine gönderildi. Ünlü ressam Paris'te L'Ecole des Beaux Arts'da Fernard Cormon atölyesinde eğitim gördü.I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla yurda dönen ressam, sanatın köklü gelişmelerden yana olduğunu her fırsatta belli etmiştir. Çallı, Sanayii Nefise'ye hoca olarak girdikten sonra Hikmet Onat, Nazmi Ziya, Feyhaman Duran, Avni Lifij, Namık İsmail de okulda hocalık yapmaya başladılar. Çallı, iyi bir ressam olmanın yanı sıra iyi bir öğretmen olduğunu da kanıtlamıştır.
Yetiştirdiği öğrenciler arasında Şeref Akdik, Refik Ekipman, Saim Özeren, Elif Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu gösterilebilir. 22 Mayıs 1960 yılında mide kanamasından ölen İbrahim Çallı, Cormon atölyesinde dört yıl klasik eğitim almasına rağmen, serbest bir teknikle resim çalışmalarına devam etmiştir. Sanatçının eserleri arasında portreler, nüler, peyzajlar ve natürmortlar daha ağırlıktadır. İbrahim Çallı, kendi kuşağı içindeki sanatçılar arasında uçarı denebilecek bir üslup dinamiziyle karşımıza çıkar. Resimlerine yerel bir atmosferin tadını kazandırmakta, izlenimci sınırları aşan bir duyarlılığa sahiptir
İçerik (İng.Content) 1. Klasik sanat kuramında her sanat yapıtının vazgeçilmez ikili bir yapısı olduğu öne sürülür. Biçim ve içerikten oluşan bu ikili bünyede, biçim yapıtın algılanan dış gerçekliği olarak düşünülmekte, içerik ise, biçimin iletmeye çalıştığı “mesaj” olarak değerlendirilmektedir. 2. Öz. 3. Bir sanat eserinin asıl anlamı, önemi veya estetik değerinin tersine: insanoğlunun biçimlerde veya sanat eserinin bütün armonizasyonunda görmeyi istediği psikolojik özellikler.
İç Mekan Resmi (İng. Interior) 1. Ev yaşamını ve gündelik yaşamdan sahneleri betimleyen küçük boyda resim. 2. Oda içi resim.
İçine sinmek (İng. To be satisfied/ happy/ relievet) 1.Kalbine yatmak. 2. Ressamın yaptığı resmin plastik olgunluğa ulaştığına inanması.
İçlenmek (İng. To take to heart) 1.duygulanmak. 2. Buruk bir hisse kapılmak.
İçsel (İng. İnternal, iner, spiritual) 1. İnsan ruhunun derinliklerinden gelen şeyler. 2. Ruhsal.
İdeoloji (İng. İdeology) Kabaca, kesin doğrular biçiminde formülleştirilmiş afarizmalarla temellendirilen bir düşünce, duygu, inanç ve eylem sistemleri bütünü olarak tanımlanan ideoloji, sanat alanındaki her tür yaratmayı belirleyen bir etmen olarak ele alınabilir.
İdol (İng. İdol) Çok tanrılı (Paganizm) dinlerde küçük tanrı ya da tanrıça heykeli.
İki boyutlu Uzunluğu ve eni olan, kalınlığı ve derinliği olmayan bir ölçüye sahip biçim.
İki Buçuk Boyutlu – Üç boyutluluk yanılsaması yaratan, ama farklı görünüşleri oluşturacak uzamsal verileri içermeyen görünümün kısa adı.
İkon (Frs. İcone (f)) 1. Ortodoks kiliselerinde dinsel resimlere verilen ad. 2.  Tapınmak amacı ile yapılan küçük heykelcik ve resimler. 3. Yunanca da imaj, suret.Hıristiyan peygamber ve azizlerin tahta levhalar üzerine belli tekniklerle yapılan ve önünde tapınılan resimlerine verilen ad. Mitolojik tüm simgesel resim ve heykeller için de kullanılmaktadır.
İkonoklazm (Frs. İconoclasme (m)  İconoclasie) (f) Kiliselerdeki resimlere tapınmayı yeren ve bu resimleri parçalamayı öğütleyen bir din doktrini.
İkonoklast (Frs. İconoclaste (Adj)) Resimlere tapmayı yeren doktrin taraflı.
İkonograf (Frs. İconographe (m)) Resim, heykel ve madalya gibi sanat yapıtlarını  inceleme uzmanı.
İkonografi (Frs. İconographique, iconography (Adj)) 1. Dinsel içerikli sanat yapıtlarında betimlenen dinsel olay ya da kişiyle ilgili tiplenmiş, hatta, bir ölçüde standartlaşmış biçim düzenleri veya kalıplarını inceleyen bilimsel disiplin. 2. İkonografiye ait. 3. Dinsel içerikli sanat yapıtlarında dinsel olay ya da kişi ile ilgili tipleşmiş hatta bir ölçüde standartlaşmış biçim düzenlerini veya kalıplarını inceleyen bilimsel disiplin. 4. Simgesel dil.
İkonografik (İng. Iconographic) İkonografiye ilişkin olguları niteler. “ikonografik sahne”, “ikonografik bilgi” vs. gibi biçimlerde kullanılır.
İkonoklazm Suret düşmanlığı. Bizans’ta 730-787 ve 815-843 yılları arasında dinsel suretlerin tahrip edildiği ve kanunla yasaklandığı dönem.
İkonolati (Frs. İconolâtre (m et f)) Dinsel resimlere tapan resim türü.
İkonolatri (Frs. İconolatrie (f)) Dinsel resimlere taparlık, putperestlik.
İkonoloji (Frs.  İconologie (f)) 1.Eski resimlerin, heykellerin, abidelerin açıklama bilimi, arkeolojinin resim ve heykel kısmı. 2. Dinsel simge ve biçim öğelerinin tarihini inceleyen tarihsel disiplin. Sanat tarihine yardımcı bilimlerden.
İkonolojist (Frs. İconologiste, iconologue (m et f)) Eski resim ve heykelleri ait bilimde uzman.
İkonostasis (İng. Iconostasis) Bizans kiliselerinde an nefi apsid kesiminden ayıran ikonlarla bezeli bölme duvarı.
İlkel (İng. Primitive) 1. eski. 2. Sanat terminolojisinde “ilkel” kavramı teknik olarak gelişmemiş yapıtları nitelese de, çağdaş sanat anlayışı bu kavramı sağlıklı bir yargı olarak kabul etmemektedir.
İlkellik (İng. Primitiveness) eski ve gelişmemiş olma durumu.
İlkel Sanat (İng. Primitive Art) 1.Henüz tarımsal düzene tam anlamıyla geçmemiş, göçebetoplayıcı ve yarıtarımsal yapı gösteren toplumların sanatı. 2. Primitif sanat. 3. Kabile yaşamını sürdüren veya neolitik zaman kültürünü paylaşanların sanat. Bu tür sanat, biçim üzerinde aşırı bir önemle durur, ateşli bir anlatım ve saflıkla karakterize eder. (Ayrıt edici özellikleri gösterir) İkinci anlam olarak, Henry Rousseau gibi.. sanatçıların çalışmalarında bulunur. Çoğu zaman spontane biçimlerle yakından ilgili, disipline edilmemiş biçim, ilkelliğini ve deneyimsizliğini gösteren sanat tarzı. Özellikle Rönesans’tan önce gelen, 14. 15. yüzyılda yaşayan İtalyan ressamlarına İtalyan Primitifleri denir. Saf ve duygulu bir hava gösteren sanatçılara primitif denir. Çalışmaları çocukça bir saflık gösteren tarih öncesi insanlarının mağara resimlerini hatırlatan otodidakt – hiçbir sanatçıya ve modele bağlı kalmaksızın kendi kendilerini yetiştiren sanatçılara primitif sanatçı denir. Çağımızda bir çok sanatçının özellikle Primitivizme eğilim gösterdikleri seziliyor. Primitif zevkin başlıca nedenleri: Sosyal yaşam baskıları, bilim ve tekniğin hakimiyetinden kurtuluşu saflık ve temizlikte arıyorlar. Primitif sanatın günümüzdeki temsilcisi Klee olarak bilinmektedir.
İlkel toplum (İng. Primitive Society) Henüz tarımsal düzene tam anlamıyla geçmemiş, göçebetoplayıcı ve yarıtarımsal yapı gösteren toplum. 2. Primitif toplum.
İllüminasyon (Frs. İlluminations (f)) Işıklandırma.
İlümine (Frs. İllumine´ (Adj)) Işıklandırılmış.
İlümüne (Frs. İlluminer (v) ) Işıklandırmak.
İlüminüm (Frs. İlluminume (m)) Işıkçılık.
İlüstra (Frs. İllustra (m)) Gazete, kitap v.s. ressamı.
İllüstrasyon (İng. Illustration, Frs. İllustration (f)) 1. Gazete, kitap resmi, kitap resimleme. 2. Aslında “resimleme” ve “kitap resimleme” anlamına gelen sözcük, Türkçe’de çoğunlukla sanatsal değer taşımayan ve estetik nitelikten yoksun resim ürünleri için, küçültücü anlamında kullanılır. 3. Hikayeci, estetik niteliklerle daha az ilgili olan sanat tarzı. Estetik formu dikkate almaksızın hikaye gerçeklerinin dokümanter bir tasviri.
İllüstre (Frs. İllustré,e (Adj)) 1.Resimli (Livre illustré) 2. (m) Resimli hikayeler, Resimlendirilmiş, resimli kitap.
İllüstrer (Frs. İllustrer (v) ) Bir metni resimlerle süslemek, resimlemek.
İllüzyonizm (Ilusionnisme) Görünen görüntünün taklidi. Boyarken derinlik veya mekan kazandırmak için ekranın düzlüğünü önlemek amacıyla izlenen yöntem. Perspekftiv. Yandan görünen bir objenin boyunu kısa göstermek, Işık gölge oyununa sapmak, hep illizyonizm için birer potansiyel yardımcıdır. Işıkgölge oyunları illizyonizm’in malzemeleridir. 19.yüzyıldaki Natüralizm ve Empresyonizm biçimleridir.
İmaj (Frs. İmage (f)) 1. Resim, tasvir, imge. 2. Dinsel resim. Görünüm, görüntü. 3. Yönlendirici görünüş. Zihnen tahmin edilen şey veya bir sanat kolu vasıtasıyla kendisine manevi görüntü verilen bir çalışmanın genel görünüşü,
İmaj  reel (Frs. İmage re´elle (f)) Gerçek görüntü.
İmaj virtüel (Frs.  İmage virtuelle (f) ) Görünen görüntü.
İmaje (Frs. İmage (Adj)) İmgelerle dolu, renkli.
İmajri (Frs. İmagerie (f)) 1.Resim basımevi 2.Resim ticareti. Resimcilik.
İmajiye (Frs. İmagier (m)) 1. Resim, basma resim satan kimse. 2. Ortaçağda ressam,  heykeltıraş 3. (Adj) Resim ve tasvirlere ait. (bu anlamda Féminin’in imagière’dir.)
İmajinasyon (Frs. İmagination (f)) 1. İmgeleme 2. Yaratma gücü. İmgeleme yetisi. 3. Tahayyül. 4. Varlıkların kurucu melekeleri olarak, bir şeyi ruhta
İmgesel Tasarım  Hayali yapılan resim.
İmpasto (İng. İmpasto) 1. Resim sanatı ürünleri üzerinde görülen çok kalın yağlıboya katmanı. Yüzeyinde fırça ve ıspatula izleri görülür. 2. Fırça yerine ıspatula kullanılarak uygulanan bir yağlı boya resim yapma tekniği.
İndigo (İng. İndigo) Bir tür koyu mavi boya.
İnFolio (İng. İnFolio) En büyük boy kitapları niteler.
İnestetik (Frs. İnesthétique (Adj)) Estetik olmayan. Güzel duyuya aykırı.
İnestimabıl (Frs. İnestimable (le tableau) ) Paha biçilmez tablo.
İnformel sanat (İng. İnformal Art) 1950 sonrasında Avrupa’da beliren bir sanat anlayışı. Kullandığı teknik “ruhsal doğaçlama” olarak da nitelenmiştir. Sanatı bu teknikle çalışırken bir biçim yaratma çabasından tümüyle uzaklaşıp bilinç dışı bir üretime giriştir. Çoğunlukla, resim sanatında kullanılan bu yöntemde, sanatçı eylemini özellikle aklın denetiminde tutmaktan kaçınır.
İnimitabıl (Frs. İnimitable (Adj) ) Taklit olunamaz.
İnittiye (Frs.İnittié (Adj et n)) Bazı sırlara, bazı sanat inceliklerine vakıf.
İnisiye (Frs. İnitier (v) ) Birine sanatı öğretmek.
İnri (İng. Inri) Hz. İsa’yı Çarmıha gerilmiş betimleyen her tür sanat yapıtında haçın en üst ucuna yerleştirilmiş yazı.
İntagilo Çizgilerin, baskıda kullanılan madeni plaka içine oyulduğu gravür tekniği.
İntimizm (İng. Intimism) Vuillard ve Bannard gibi Fransız sanatçıların neo-klasik mistisizme tepki ile geliştirdikleri sakin (bkz.)genre sahnelerine yönelen bir çeşit empresyonist eğilimine verilen ad. İzlenimci akım içinde değerlendirilebilecek yönelim.
İriver (Frs. İriver (v)) Gökkuşağı renklerini vermek. Yanar döner kılmak.
İsleme (İng. To blacken) Üzerine resim çizilecek çinko ya da bakır kazı resim levhalarını is ile karartılması işlemi.
İsmail ateş  1960 Göle’de doğdu. 1982 Gazi Yüksek Öğretmen Okulu Resimİş Bölümü 1983 Resim öğretmenliği, Yozgat 1986 Galeri MiGe Gençlerarası Resim Yarışması Teşvik Ödülü 198893 Sanatta Yeterlilik, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü, Ankara 1988 Başarı Ödülü, Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü 50. Yıl Resim Yarışması 1988 Başarı Ödülü, 49. Devlet Resim ve Heykel Sergisi, Ankara 1989 Birincilik Ödülü, Kültür Bakanlığı Zonguldak Resim Yarışması, Zonguldak 1990 PTT 150. Yıl Kuruluş Yılı Plastik Sanatlar Yarışması, Resim Ödülü 1990 Kültür Bakanlığı Ahi Evran Resim Yarışması, Birincilik Ödülü 1990 9.TPAO Resim Yarışması, Mansiyon 1991 Kültür Bakanlığı 2.Ahi Evran Resim Yarışması, Mansiyon 1992 Sincan Festivali Resim Yarışması, Ödül 1992 53. Devlet Resim Heykel Sergisi Birincilik Ödülü, Ankara
İssan, İssant (Frs.İssant, e (Adj)) Armaların üst kısımlarında belden yukarısı görünen ya  da bir binanın cephelerinden yarı görünen hayvan resimlerine  denir.
İstinsah Bir el yazması kitaptan bir nüsha daha yazma eylemi. Eski hattatların genel uğraşı alanlarından biri bu idi.
İşleme (İng. Handwork, embroidery) 1. Genellikle kumaş üzerine yapılan bezeme, süsleme ve bu işte kullanılan bezeme öğelerinin tümü. 2. El işi.
İtalik (İng. İtalic) Soldan sağa doğru hafif yatık biçimde tasarlanmış bir baskı harfleri.
İzlenimcilik (İng. Impressionism) İlk olarak 19.yy’ın sonlarında beliren bir resim akımı ve anlayışı. İlk izlenimci sergi 1874’de açılmıştır. En ünlü sanatçıları arasında Claude Monet, Eduard Manet, Sisley, Degas sayılabilir. Gerçekçi anlayışın resimdeki son halkası olarak değerlendirilebilir. Gerçekten de Batı resim sanatında doğaya sadakat kaygısıyla çalışan son önemli akım izlenimciliktir. İzlenimcilerin algıladığı ve resmettiği biçimiyle doğa, belirli bir andaki ışık ve aydınlık etkisinden ibarettir. Dolayısıyla, izlenimciler nesnelerin yalnız biçimlerini betimlemenin ötesine giderek, onların ışık karşısındaki davranışlarını resmetmeyi amaçlamışlardır. İzlenimci resimde kesin konturlar ve titiz ayrıtılar görülmez; aksini betiler.  Çevreyi aydınlatan birer ışık kaynağı gibi, “ışıma” izlenimi verirler.
İzokefali (İng. Isocephely) Sanat yapıtında yer alan tüm insan betilerinin aynı boyda oluşu durumu. Klasik Yunan Sanatında görülür.
İzometri (İng. Isometry) Bir aksonometrik perspektif türü. Bu teknikte üzerinde çizimi yapılacak nesnenin en, boy ve yükseklik ölçülerinin alındığı üç eksenden biri resim düzlemine paraleldir.

J


James Ensor (1860-1949) Belçikalı Ressam. Ekspresyonizm akımı ortaya çıkmadan önce dışavurumcu amaçlarla mask çalışmaları yapmıştır.
Janr (İng. Genre) Avrupa resim sanatında günlük yaşamı, ev yaşamını, festivalleri ya da içki sahnelerini betimleyen yapıtları niteler.
Japonizm İzlenimci resim sanatında görülen Japon etkilerini anlatmak için bu kavram kullanılır. Japon resmi izlenimcileri özellikle renk düzeni açısından etkilemiştir.
Jean François Millet (1814-1875) Fransız ressam. 1949 ‘da Barbizon’a gitmiş, köylü ve manzara resimleri yapmıştır.
Jean (Hans) Arp (1887-1966) Fransız Ressamıdır. 1916 yılında Dada hareketini başlatanlara katılmıştır. Sürrealist eserler vermiştir.
Jean Auguste Dominique İngres (1780-1867) Fransız ressam. 1806’ya kadar porte çalışmıştır. 1820’de Floransa’da yerleşerek Montauban Katedrali için yaptığı “Louis XIII’ün Yemini” adlı eseri ile tanınır.
Joan Miro (1893-1983) İspanyol Asıllı Ressam. Bir süre Amerika’da yaşamıştır. Gerçeküstücü resimleri ile Dali ile birlikte bu akımın öncülerinden olmuştur. Lirik Ekspresyonist akım içine de yerleştirilebilecek eserler ortaya koymuştur.
Jod (Frs. Jade (m)) 1. Yeşim taşı. 2. Yeşim taşından yapılan süs eşyası.
John Constable (1776-1837) 19. yüzyılın önde gelen İngiliz manzara ressamlarından biridir. 1818 yılında Fransa ‘da Barbizon okulunun gelişmesine ve romantik akıma çok etkisi olmuştur.
Jon (Frs. Jaune (Adj)) Sarı.
Jonatr (Frs. Jaunâtre (Adj)) Sarıca, sarımtırak.
Jonkler (Frs. Jaune clair (m)) Açık sarı.
Jondöf (Frs. Jaune d’oeuf (Adj)) Yumurta sarısı.
Jondökram (Frs. Jaune de chrome (Adj)) Krom sarısı.
Jon fonse (Frs. Jaure foncé (m)) Koyu sarı.
Jon napıl (Frs.Jaune naples (Adj)) Napoli sarısı.
Jon nötr (Frs.Jaune neutre (Adj)) Nötr sarı.
Jonguy (Frs. Jonguille (f)) 1. Fulya, fulya çiçeği. 2. (m) Beyaz ile sarı karışımı renk 3. (Adj) Fulya sarısı, beyazsarı.
Joseph Mallord William Turner (1775-1851) İngiliz ressam. 17. yüzyıl Hollanda resminden etkilediği görülür. 300 yağlıboya, 20.000 suluboya ve çizgi resimlerinden çoğu Londra müzelerinde, diğerleri ise başka çeşitli müzelerde bulunmaktadır.
Juan Griss (1887-1927) İspanyol Ressam. Çalışmalarında başlangıçta objeleri küçük düz yüzeylere bölmüş, 1911 ‘den sonra kübizme dönmüş daha sonra da sentetik formlar kullanmıştır.
Julyen (Frs. Julienne (f)) Frenk menekşesi.
Junk Art (İng. Junk Art) Özellikle heykel sanatında geçerli bir anlayış. 1960’larda ortaya çıkmıştır. Bu anlayışta çalışan sanatçılar, yapıtlarını çağdaş endüstri uygarlığının artıklarından resimdeki kolaj tekniği kullanarak oluştururlar. Bu işlem için çoğunlukla makine parçaları yeğlenir.
Jüri (İng. Juru) 1. Bir sanat yarışmasında yapıtları değerlendirip bir sıralamaya sokan kurul. 2. Seçici kurul.

K

Kabartma (İng. Relief) Taş, metal, kil, ahşap ya da alçı yüzeyi üzerinde, bazı kesimleri oyuk bazı kesimleri ise, kabartılı bırakarak betiler oluşturma yöntemiyle yapılmış sanat yapıtı ya da bir yapıtın bu anlamda oluşturulmuş parçası. “Rölyef” denir.
Kaçış noktası (İng. Vanishing point) Perspektif’te bir nesneyi sınırlayan tüm yatay çizgilerin uzantılarının ufuk çizgisi üzerinde konumlanan varsayımsal noktalara ulaştığı kabul edilir. Birbirine paralel olan çizgiler ise, perspektifte ufuk çizgisi üzerinde bulunan noktada kesişirler. Bu noktaya kaçma noktası ya da  “Kaçış noktası” denir.
Kadmiyum (Frs. Cadmium (m)) Kadmiyum sarısı.
Kadmiyum Kırmızısı (İng.Cadmium red) Carmin kırmızısından daha koyu bir kırmızı renk.
Kadr (Frs. Cadre (m)) Çerçeve
Kadraj Her tür resimsel düzenin çerçeve sınırlarının belirlenmesi işlemi. Özellikle fotoğraf sanatı ürünleri için kullanılır.
Kadri Özayten  1947 Antalya’da doğdu
196873 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Resim Bölümü 1973 Mansiyon, Cumhuriyrt’in 50.Yılı Sergisi, İstanbul 1974 İstanbul,Arkeoloji Müzeleri Açıkhava Sergisi Jüri Özel Ödülü 1974 8. DYO Resim Yarışması, Mansiyon 1975 Asistanlık, IDTGSY Okulu Resim Bölümü 1975 "Türkiye İş Bankası Duvar Resimleri Yarışması", Ödül 1975 9. DYO Resim Yarışması, Jüri Özel Onuru 1977 Salzburg, Avusturya Taş Baskı Resim Çalışmaları 1977 Avusturya hükümeti bursu ile Salzburg’da Prof. Werner Otte Atölyesinde taş baskı resim çalışmaları 1978 39. Devlet Resim ve Heykel Sergisi, Resim Ödülü 1979 Viyana, Münih, Hamburg ve Köln’de kişisel araştırmalar  1982 Marmara Üniversitesi GSF Resim Bölümü Öğretim Üyeliği 1983 Mansiyon 1.Viking Baskı Resim Sergisi 1984 Günümüz Sanatçıları 5.İstanbul Sergisi Resim Ödülü 1986 Viking Özgün Baskı Resim Sergisi Ödülü 1987 İstanbul Yeni Eğilimler Sergisi Resim Ödülü 1987 Doçentlik, IDTGSY Okulu Resim Bölümü 1989 Berlin’de kişisel araştırmalar 1990 Hamburg’da kişisel araştırmalar 1991 Konstanz, Almanya’da Goethe Enstitüsü Bursu ile dil eğitimi 1994 Profesörlük, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü
Kahverengi  Pişmiş ya da kavrulmuş kahveden adını alan renk. Etkisi : Üstten Koruyucu, himaye edici
Yandan Sıcak, cana yakın , Alttan Yakıcı
Kağıt (İng. Paper) Kayıtlara Çin’de icat edildiği şeklinde geçer. Yapım tekniği 8.yy. ortalarında Semerkand yoluyla İslam ülkelerine geçmiş, buradan da Avrupa’ya yayılmıştır. Eskiden İslam  ülkelerinde üretilen bazı kağıt türleri; Firavuni, Haşebi, Adilşahi, Dımışki, Sultani.
Kakemono (İng. Kakemono) Japonca ‘da rulo biçiminde dürülmüş resimlere verilen ad. Duvara uzunlamasına asılır.
Kakemono-Ye Dikine düzenleri içeren Japon tahta kesme resimleri. Uzunlamasına düzenlenen çeşitleri Makemono adını alır.
Kalem (İng. Pencil, Pen) 1. Desen çizmek ve yazı yazmak için kullanılan araç. 2. Hat sanatında bir hattatın kendine özgü yazma üslubu. 3. Oyma ve kazıma işlerinde kullanılan ince uçlu, sivri, çelikten yapılmış araç.
Kalemgir Hat sanatında kullanılan aharlanmış kağıdın parlaklık ve kayganlığını niteler.
Kalemişi Osmanlı mimarlığında sıvı üzerinde boya ile yapılan bezeme.
Kaligrafi (İng.Calligraphy) 1.Hat sanatı. 2. Yazı sanatı. 3. Harfleri güzel yazma sanatı.
Kalke Etmek (Frs. Calquer (v)) 1. saman kâğıdı ile kopya etmek. 2. Bir resmi ya da deseni bir başka kağıt ya da yüzey üzerine aynen ve aynı boyutta geçirme işlemi.
Kalkografi (Frs. Chalcographie (f)) Maden üzerine kazı işi, Bakır yapma,
Kalkaj (Frs. Calquage (m)) Saman kâğıdı ile resim kopya etme, Öykünme.
Kampus (İng. Campus) Bir üniversitenin yerleştiği yapılardan oluşan kent dışı yerleşme alanı.
Kamaiyö Camaieu (m) Tek renkli resim.
Kame (Frs. Camée (m)) Kabartma taklidi resim.
Kame an profit (Frs. Camé (un profide)) Düzgün profilli yüz.
Kanefor (İng. Canephonus) Antik Ynan ve Roma sanatlarında, başında sepet taşıyan kadın betisi.
Kanövas (Frs. Canevas (m)) 1.Taslak, plan. 2. Bir eserin taslağı, planı
Kapalı Açık Biçim  Kapalı biçimle söylenmek istenen, resmi inşacı araçlarla kendi içinde sınırlı bir görüntü haline getiren, her yanı hep kendisini belirleyen kapalı bir betim, açık biçimle de her yanı kendi dışını belirleyen, sınırsız görünmek isteyen ama yine de gizli bir sınırlama duygusu veren bir betimdir. 16.yy da yataylar ve düşeyler resme egemendirler, resimler merkezde bulunan bir eksenin çevresinde düzenlenmişlerdir. 17.yy da ise yataylar, düşeyler inşacı güçlerini yitirirler, resimlerde serbest bir düzen görülür. Resim çerçeveden dışarı çıkar, görülebilen dünyanın rasgele bir parçası haline gelir. Söz konusu olan açık kompozisyondur. Klasikteki karşıt renkler barokta önemini yitirir, renk ve ışık resme öyle dağıtılır ki, resimde bir doygunluk durumu değil bir gerilim elde edilir. Işık yada parlak bir renk resmin bir köşesine konur, böylece resimde dış merkezli bir düzen sağlanır. Kuşkusuz Barokta da bir yasalılık vardır  olmasaydı ritm olmazdı  ama bu apayrı yolda bir yasalılıktır, güzellik sınırlı da değil sınırsız da, sonsuzluktadır.Yontuda da durum aynıdır. Klasik yontunun inşacı değerleri, yerini eğiklere bırakır ve yontu duvardan nişten fırlayan bir devinimliliğe kavuşur. Hele Rokoko’da yontu hiçbir yerle ilişkisi olmadan tek başına yaşar. Yapı sanatında kapalı biçim zorunludur. Burada ancak süslemelerin daha bağımsız olması söz konusudur. Bununla birlikte Barok yapıda oranlar değişmiş, dikdörtgenin Altın kesit ölçülerinden kaçmak için beşgen yapılar yapılmıştır. Barok, akıcı biçimleriyle geç Gotik’i andırır ve gotikteki yumuşama, Barokta daha ileriye götürülür. Rokoko’dan sonra yapı sanatı yeniden klasiğe döner.
Kapalı Kompozisyon (Closed composition) Resim sanatında bir yüzey üzerinde betimlenen tüm “gerçeklik”in kompozisyonun sınırları içinde bulunması durumu. Böyle bir durumda bir betinin tümü resim düzlemi içinde bulunmak zorundadır; sadece bir kesimin resmedilmesi söz konusu olamaz. Doğal gerçeklik düzleminde betimlenmesi amaçlanan tüm nesneler düzenli bir “istif” içinde bakış açısı içinde yer almazlar. Kapalı kompozisyon bunları sanatsal gerçeklik düzleminde yeniden ürettiği zaman, hepsi bakış açımız içinde bulunuyormuşçasına betimler.
Kapi (İng. Kapi) Birmanya duvar resimlerinin kompozisyonlarında kullanılan dört öğeden biri. Tüm hayvanları ve mitolojik yaratıkları kapsar.
Kapriççio (Capriccio)  18. yüzyılda yaygınlaşan ve mimari dekorları fantastik bir birleşim içnde sunan bir resim türü.
Kara Siyah renk.
Karakalem (İng. Pencil) Kurşunkalem kullanılarak yapılan resim, desen.
Karalama 1.Alıştırılmalar sırasında üretilen yazı ya da çizim sayfası. 2. Eskiz, etüd. Karalama çalışmaları bir ön hazırlık çalışması olarak nitelendirilebileceği gibi, kendisi de başlı başına orijinal bir sanat eseri olabilir.
Karakteristik (Frs. Caractéristique (adj)) 1.Ayrıt edici.  2. Özellik belirtici  3. nitelik.
Karanlık Oda (Darkroom) Fotoğraf sanatında basım ve banyo için kullanılan özel olarak ışık almaz biçimde yapılmış ve donatılmış oda.
Karanlık Oda Yöntemi (Camera Obscura) Mercekler ve aynalar kullanılarak meydana getirilen bir karanlık kutu aracıyla bir nesneyi düz bir yüzey üzerine yansıtıp çevre çizgilerinin, olduğu gibi üstinden gidilerek çizilmesini sağlama yöntemi. 16. yüzyılda İtalya’da kullanılan bu yöntem, 19. yüzyılda prizma kullanımıyla geliştirilmiştir. Günümüz de ise bazı resim sanatçıları ile bu işlem, epidaskop, projösiyon cihazlarıya gerçekleştirilmektedir.
Karasakız (Bitumen) Bir çeşit kahverengi boya. Yağlıboyada kullanıldığı zaman geç kuruduğu ya da kurumadığı için olumsuz sonuç vermiştir. Daha çok mumyacılık, baskı ve sırlama işlerinde kullanılmıştır.
Karikatür (İng. Carirature, Frs. Caricature (f))  1.Resmettiği betileri, özellikle de insan betilerini, gülünçleştirme, yerme ya da eleştirme amacıyla başkalaşma veya deformasyona uğratan resimsel yapıt ve bu anlayışla çalışan sanat dalı.  2. Kötü ve kaba resim. Çizgi resim.
Karikatürel (Frs.Caricatural,e,aux (Adj)) Karikatürsü, taklit,
Karikatürize (Frs. Caricaturiser (v)) Resim yolu ile gülünçleştirme, yerme ya da eleştirme amacıyla başkalaştırma veya deformasyona uğratma. Karikatürünü yapmak
Karikatürist (Frs. Caricaturiste (m)) Karikatürcü, çizer.
Karmen (Frs. Carmin (m)) Lâl rengi.
Karne (Frs. Carné,e (Adj)) Et renginde.
Karroyaj (Frs. Carroyage (m)) Bir resim kopya etmek için karelere bölmek, karelemek.
Karton (Frs. Carton (m)) 1. Büyük resim bloku. 2. Resim taslağı.
Karton (Frs. Cartoon (m)) miki v.s, filmlerinin yapımında kullanılan resimlerden  her biri.
Karşı Sanat (İng. Anti Art) Dadacılar’ca öne sürülen bir terim. Her tür akademikleşmiş sanata karşı olan dada akımı yandaşlarınca günün geçerli tutucu eğilimlerini eleştirici amacıyla üretilen tüm yapıtları niteler. Onlar biçimleri veya sanatsal öğeleri, ancak çevrelerindeki nesneler arasından seçerler; ama kendileri bir üretime girişmeye kalkışmazlar.
Karşıtlık (Contrast) Resmin diğer tüm unsurları arasındaki karşıtlıklar resmin anlatım olanaklarının en önemli unsurlarından birisidir.
Karşıt çizgiler Resimde yüzeyin karşıt yönlerinden tarama yaparak elde edilen çizgiler.
Karyatid (İng. Caryatide) Antik mimaride kadın heykeli biçiminde sütun.
Kasimir Malevich (1878- 1935) Kübizm ötesinde Süprematist ekolün öncüsüdür. Soyut resmin en uç noktalarına ulaşmış bir Rus Ressamıdır.
Kasnak (İng. Canvas; tombour) Üzerine bez ya da tuval (resim bezi) gerilen ahşap çerçeve.
Katakomb (İng. Catacomb) Roma’da Paganizma adı verilen çok tanrılı din zamanında, Hz. İsa ve Havarilerinin (arkadaşlarının) Hırisityanlık dinini açıktan tebliğ etmeye başlamadan önce, içinde toplandıkları yer altı mezar evleri (Hücre evi) ‘nin genel adı.
Katedral (İng. Cathedral, Frs. Cathédrale (f)) 1. Büyük kilise. 2. Piskoposluk kilisesi. 3. Yüzü dalgalı,yarı saydam bir tür cam.
Kavramsal Sanat (İng. Coneptual Art) Görsel ya da Dokunsal olmaktan çok, zihinsel bir imge yaratmayı amaçlayan sanat anlayışı.
Kavuniçi (İng. Pale orange) Turuncuyla sarı arası bir renk.
Kayıhan Keskinok  1923 yılında doğmuştur. 19421945 yılları arasında GEE Resimİş Bölümü'nde öğrenim görmüştür. Refik Ekipman ve Malik Aksel'in atölyelerinde çalıştıktan sonra 19481955 yılları arasında ortaöğrenim kurumlarında resim öğretmenliği yapmıştır. 1956 yılında Ankara'da ilk kişisel sergisini açan ressam, İsviçre hükümetini bursu ile gittiği Lozan Güzel Sanatlar Okulu'nda asistan olarak çalışmıştır. Yurda döndükten sonra GEE Resimİş Bölümü'nde resim öğretmenliği yapan Keskinok, Bulgaristan ve Romanya'da çağdaş Türk sanatı sergilerine de katılmıştır. Birinci dönem resimlerinde yöresel konuları işleyen ressamın, sağlam desen bilgisi bu resimlerinde kendini gösterir. Ressamın resimlerinde heyecan ve hareket öğesi ve zaman zaman kaligrafik öğelerinde katkıda bulunduğu anlatımcı ve renkçi bir çizgi vardır.
Kazayağı Açık turuncu renk.
Kazı resim (İng. Engraving) Metal, taş ya da ahşap levha üzerine kazınarak yapılan bir resim ya da desenin kağıt üzerine mürekkeple basılmasıyla oluşturulan sanat yapıtı.
Kazıma Fresk (Bkz. Graffito) Çizgilerin sivri uçlarla harç içine kazınarak meydana getirildiği fresk tekniği.
Keşide Hat sanatında bazı harfleri yatay bir çizgi halinde uzatma.
Ketebe Hat sanatında hattat imzası ya da adı.
Keyframe  "Anahtar kareler", bir animasyonun belirli durumlarını tasvir ederler. Diğer kareler veya ara adımlar, bu anahtar kareler "kerteriz alınarak" hesaplanır.
Kezban Arca Batıbeki  1956 İstanbul'da doğdu.
1976-80 Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Grafik Sanatlar Bölümü'nden mezun oldu. 1974-84 Dönemin tanınmış dergi ve magazinlerinde illustratörlük, kitap kapakları, çocuk kitapları, afiş, kartpostal tasarımları, grafik, caz ve seyahat üzerine seri yazılar, sinemada sanat yönetmenliği, fotoğraf editörlüğü yaptı.
Kırık Renç Çeşitli renklerin küçük parçalar halinde yan yana getirildiğinde gözde birbirleriyle kaynaşmış izlenimini uyandırması.
Kırmızı Ana renklerden biridir. Boya maddesi olarak sarı ile karıştırıldığında turuncu, mavi ile karıştırıldığında mor renk elde edilir.
Kimyoni (İng. Sage gren) Yeşile çalan gri renk.
Kinetik Sanat (İng. Kinetik Art) Devingenlik niteliğine sahip heykel sanatı türü.
Kişisel Renkler Varlıkların gerçek renklerini düşünmeksizin sanatçı tarafından seçilen ve uygulanan renk tonlarıdır.
Kişileştirme (İng. Presonification) Resim ve heykel sanatlarında bazı soyut kavramların ve bazı doğal gerçekliklerin bir insan betisi olarak simgelenmiş biçimi.
Kitabe Yazıt.
Kitre Ebru sanatında kullanılan, bir tür dikenli bitkiden elde edilen zamk.
Klasik (Classical) 1. İlk defa M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda kullanılmış ve eski Yunan sanatından alınmış bir kelimedir. 2. Mantıklı, kontrol edilmiş, açık ve akılcı karakterize edilen sanat eserleri. 3. “Klasik” kavramı, birinci dereceden örnek veya model veya edebiyat, güzel sanatlar ve doğuştan var olan biçimlerin en yüksek sınıfı anlamındadır. Klasizm, Roman klasizmi veya daha önceki ön klasik sanat hareketi gibi kültürel sistemlerde, Grek kültürünün prensiplerini benimseme. 4. Resim ve heykelde soyut sanat ilkelerinin geometrik öğeleri kullanan bir anlayışla uygulanması eylemi. Mondrian, Malevich gibi sanatçıların yapıtlarında gözlemlenebilir.
Klasik Soyutlama Sanatta, yapılan soyutlamanın serinkanlı bir zihinsel çabayla biçim ve renk sonuçlarına varması. Bu yolda kendiliğendenliğin (spontanite) söz konusu olmaması. Klasik soyutlamaya en tipik örnek olarak Piet Mondrian’ın eserleri gösterilir.
Klasizm (İng. Classicism, Frs. Classicisme (m)) 1. Sanatta klasik ilke ve örnekleri izleme anlayışı. Her sanat ve üslubun bir klasik dönemi var olabileceğine göre, klasizm genelde her sanat alanı için söz konusu olabilir. Bununla birlikte, klasizm sözcüğü çoğunlukla Antikite’nin sanat anlayışını izleyerek onun temalarını kullanan eklektisist eğilimlere verilen genel bir ad haline gelmiştir. 2. Klasiklik, klasik olma niteliği. 3. Plastik sanatlarda, antikiteye karşı duyulan derin hayranlık, Yunan ve Roma sanatı ölçü, denge, uyum ve simetri esası ile konularını mitolojiden ve kutsal kitaplardan alan sanat kavramının adıdır. Fransa’da 16. yüzyılda, Pierre Lescot, Philibert Delorme, Jean Goujon ve Germain Pilon gibi artistlerde meydana çıkan klasizm Françouis Mansart, Jules Hardoin Mansart, Jackues Sarrazin, François Girardon, Nicolas Poussin ve Claude Lorrain gibi sanatçılarla, 17. yüzyılda, Fransa’da klasizimen yüksek payesine erişiyor. Rocaille üslubunun araya girmesinden sonra, Antikiteye dönüş yeni klasizm (Neoclassime) J. Louis David, Jean Antonie Houdon, Jen Babtiste Pigalle gibi sanatçılarla yüksek seviyeye ulaştı. David, özellikle antik heykel sanatının, yu uşak alçak kabartmaları onun sanatında hayranlıkla ifadesini bulan örneklerdi. Klasizmin karşısında 19.yüzyılda Romantizm çıkmıştır.
Kluazonizm ( Cloisonnisme)  Gauguin, Emile Bernard gibi, 1890’larda Fransa’da çalışan ressamların bağlı olduğu akıma verilen ad. Cloisonne emaye (mine) işerinden esinlenilerek verilen bu adla, resimde siyah ve kalın çevre çizgileriyle ayrılmış geniş renk lekelerinin dekoratif özellikleri kastedilmiştir.
Kluvazone tekniği (İng. Cloissone technique) Bir seramik bezeme tekniği. Desenler bezenecek yüzeye üzerinde şekerli su emdirilmiş ince işlerle kontur olarak yapılır.
Kler (Frs. Clair,e (Adj)) 1.Renk, açık. 2. Tabloda ışıklı yerler. Aydınlık, ışıklı
Kler obskür (Frs. Clairobscur (m)) Resimde ışıkgölge, açıkkoyu dağılımı.
Kobalt Mavisi Mor renge kaçan koyu mavi renk. Çivit Mavisi.
Koilanaglyph Çukur rölyef. Betiler yüzeye oyularak işlenmiştir; dolayısıyla, çukurda kalırlar.
Koimesis (İng. Coimesis) Ortodoks ikonografisinde “Hz. Meryem’in ölümü” sahnesi.
Kokusuz Tiner  Ressamların resim yaparken boya inceltmek ve çalışma sonrası fırçadaki artık boyaları temizlemek için kullanılır. Tinerin genel anlamada çıkardığı rahatsız edici kokusunun giderilmesi, kokusuz tinerin tercih nedeni olmuştur.
Kolaj (İng. Colage, Frs. Collage (m)) 1. Dadacılarca yaratılmış bir resim sanatı tekniği. Elde mevcut her tür basılı, çizili ya da Fotoğrafik malzemenin bir yüzey üzerine yeni bir kompozisyon oluşturacak düzende yapıştırılmasıyla elde edilir. 2. Yapıştırma resim. 3. Tutkallı kağıt, bir çeşit kompozisyon tekniğidir. 4. Kağıt, karton veya tuval üzerine değişik elemanların yapıştırılması ile oluşturulan kompozisyon. İlk defa Kübistler tarafından düşünülen dekoratif ve elle dokunulur süsler yapmak için, kağıt parçalarının tuval üzerine geçirildiği veya yapıştırıldığı bir teknik. 5. Her çeşit materyalin resme uygun olacağı görüşünün dışında, kağıt hamuru koleksiyonu gibi boyanmış veya çizilmiş resimler. Renkli kağıtlarla uygulama. 6. Kübistlerde, Dadaistlerde ve Matisse’in çalışma biçimlerinde görülür. Elişi kağıtları, gazete kağıtları, dergi vb. kağıtlar kısaca her tür malzeme istenirse yırtılıp ya da makasla kesilip bir yüzey üzerine yapıştırılarak düzenleme yapılır. Resimler ya parçalanarak ya da bütün olarak değerlendirilebilir. Kağıdın dışında başka malzemelerde kullanılabilir.( İplik, kumaş, makarna vs.)Sonuç olarak sanatsal nitelik taşımayan malzemeler bir araya getirilerek kompozisyon oluşturulur. Böylece sanatsal bir anlam yüklenir. Dada cılarca yaratılmış bir tekniktir.
Kolaj çalışmalarından örnekler; J. Uelsman ( foto ), Man Ray, Picasso, Max Ernst ( asamblaj )
Koleksiyon (İng. Collesction) Bir türden sanat eserlerini bir arada tutma.
Koleksiyonculuk (İng. Collecting) Sanat yapıtlarını kişisel bir merak ve ilgi nedeniyle toplama uğraşı.
Kolorist (İng. Colorist) “Renkçi” biçimde Türkçeleştirilebilen bu sözcük,  resim sanatında Van Gogh ve Henry Matisse gibi, rengi ön plana çıkarıp çarpıcı ve parlak renk düzenleri oluşturan bazı izlenimci sanatçıları nitelemek için kullanılır.
Koloran (Frs. Colorant)  Renk veren, renklendirici (se colorer)  Renklenmek.
Kolorasyon (Frs. Coloration (f) )  1. Boyama. 2. Renklendirme, renk verme.
Kolore (Frs. Coloré,e (Adj)) Renkli, boyalı, canlı.
Kolorer (Frs. Colorer (v)) Renk vermek, boyamak.
Kolore an blö (Frs. Colorer en bleu) Maviye boyamak.
Koloriaj (Frs. Coloriage (m))Renklendirme,  boyama
Kolorier (Frs. Colorier (v)) Renkli boyamak, Renkli yapmak, Renk renk boyamak.
Koloris (Frs. coloris (m))  1.Renk. 2.Renk tonu. 3.Renk, boya. Renk uyumu, renklilik, canlılık, parlaklık.
Kolorist (Frs. Coloriste (m et f)) Renk sanatçısı, renkçi.
Kompozisyon (İng. Composition, Frs. Composition (f)]) 1. Sanatsal kuralların (dizge) yapıtta oluşturulması işlemi. Yapıtı oluşturan öğelerin belirli düzen bağıntıları içinde bir araya getirilmesi ve bu çalışma sonucunda ortaya çıkan yapıtın kendisi. 2.Bileşim. 3. Dizgi. 4.Kaleme alma, yazma. 5.Yapı. 6.Yazma ödevi. 7. Uyuşma, uzlaşma. 8. Bir sanat yapıtında öğelerin düzenlenmesi  bir ölçüde iskelete benzetilebilir  vazgeçilemez ancak görünmez olan alt yapı... Kavramsal ( nokta, çizgi, düzlem, hacim ) ve görsel ögelerin ( nokta, çizgi, renk, doku, boyut, biçim, yüzey ) belirli, bir düzen içinde bir araya gelmeleri kompozisyonu oluşturur. Kompozisyonda en önemli ilke, her şeyin bütüne ait ve uygun olması, hiç bir ögenin birbirine yabancı ve uyumsuz olmamasıdır. Yani bütünlüktür, bütünlük içinde çeşitliliktir. Ögelerin bir sistem içinde, ilkeler bağlamında bir araya getirilmesidir; ancak bir üslubun karakterini de yansıtır bir bütündür. Üslubun karakteristiği bir dil ile yansıtılabilmektedir. Böyle bir dilin sözcüklerini dolulukboşluk, görsel ritm, görsel denge, çizgi, doku, biçim vs. oluşturur.
Kontrapost Kontraposto (İng. Contrapposte) Resim ve heykel sanatında insan betisi resmedilir ya da heykeli yapılırken kullanılan klasik duruş (poz) biçimlerinden biri.
Kontrast (İng. Contarst, Frs. Contraste (m)) 1. Zıtlık. Karşıtlık, aykırılık. 2. Her tür sanatsal kompozisyonlarda renk değerleri ya da diğer nitelikler açısından öğeler arasındaki karşıtlık. Örneğin, simetrik bir genel düzen içinde yer alan ve bu simetriye uymayan tek bir öğe, kontrast yaratıcı niteliktedir.
Kontrast renkler – Sarı <> Mor, Kırmızı <> Yeşil, Mavi<>Turuncu
Kontur (İng. Contour, Frs. Contour (m)) 1.Bir resimde betilerin sınırlarını belirleyen çizgi. 2. Desen çiziminde fon figür ayrışmasını belirten çizgi. 3. Resimde çevre çizgisi.
Kontr epröv (Frs. Contre épreuve (f)) Mürekkebi kurumamış bir resim basmasından çekilen ikinci kopya, ikinci prova.
Kontrfason (Frs. Contrefacon (f))  1. Bir eserin sahtesini yapma. 2. Sahte, taklit eser.
Kontrfer (Frs. Contrefaire (v)) Orijinal bir eserin sahtesini yapmak, taklit etmek.
Kontr tay (Frs. Contre taille (f)) Oymacılıkta, çapraz çizgi.
Konstrüktif (Frs. Constructif(ive) (em et f)) 1. İnşa. 2. Yapıcı, olumlu.
Konstrüktivist (Frs. Constructiviste (m et f)) 1. Bina yapıcısı, kurucu. 2. mimar. 3. İnşacı.
Konstüktivizm 20 . yüzyı başlarında Rusya’da doğan bir sanat hareketi, Vladimir Tatlin, hareketin öncüzü olmuştur. Kbnstrüktivizm, biçimlerin mekan içindeki kararlılığını ve biçimlerle mekanın arasındaki dinamik ilişkileri amaçlar.
Kopi Kopya (Frs. Copie (f))  1. Suret 2. Karalama 3. Taklit, sahte 4. Öğrencilerin ödev   kâğıdı.
Kopist (İng. Copist) 1. Özellikle resim sanatında, ünlü sanatçıların yapıtlarını aynen kopya eden, fakat, bunu sahtekarlık amacıyla yapmayan kişi. 2. Kopya resim yapmayı meslek edinmiş ressam.
Kökboyası (İng. Madder, madder root) Endüstriyel tekniklerle üretilmemiş, çeşitli bitkisel ve hayvansal kaynaklardan elde edilmiş boyaların genel adı.
Kömür kalem (İng. Chorcool) 1. Resim sanatında kullanılan ince kömür çubuk. Özellikle taslak yapma ve çalışma amacıyla kullanılır. 2. Eskiz kalemi.
Köprü Hareketi (Dİe Brücke) Başlarında Ludwing Krichner’in  bulunduğu bir ressam grubunun 1905 yılında Dresden’de başlattığı bir öncü resim hareketi. Bu hareket, ifadeci atılgan ve renk düşkünü nitelikleriyle Fransa’daki fovist akımla ilintili olduğu görülür. Almanya’daki modern resmin yayılmasında önemli rol oynamıştır.
Kreyon (Frs. Crayon (m)) 1. Kurşun kalem (Karakalem resim).  2. Resim tarzı Avoir le crayon ferme, facile 3. Kurşun kalem ile yapılmış resim, portre.
Kreyon dö kulör (Frs. Crayon de couleur ]) Renkli kalem.
Kreyyonaj (Frs. Crayonnage (m)) Karakalem resim.
Kreyyonör (Frs. Crayonner (v)) 1. Kurşun kalem ile resim yapmak. 2. Taslak çizmek.
Kreyyonör (Frs. Crayonneur (m)) Acemi ressam.
Kreyyonist (Frs. Crayonniste (m et f)) Karakalem ressamı.
Kroke (Frs. Croquer  (joli à)) Resim yapılacak kadar güzel. Çok güzel.
Kroki (İng. Sketch, Frs. Croquis (m)) Resim sanatında yalnızca çizgi ile yapılan ve ana hatları gösteren, ayrıntılara inmeyen taslak.
Krom (Frs. Chrome (m))  Madensel parça.
Krom Sarısı (İng. Chrome Yellow) Resimde kullanılan bir sarı boya.
Kromatik (İng. Cromatic, Frs.  Chromatique (Adj)) Sanat yapıtında “renkli” anlamında niteleyici olarak kullanılır. 2. Renklere ilişkin.
Kromantizm (İng. Cromatism, Frs.  Chromantisme (m))  Boyama, renk verme.
Krominans  Video sinyallerinin iletimindeki siyah/beyaz bilgileri.
Kronoloji (Chronologie) 1. Zaman bilim. 2. Tarihsel süreçte bütün olayların geçtikleri zamana göre sıralanması.
Ksilografi (İng. Xyloraphy) Ahşap levha kullanılarak, yüksek kazı tekniğiyle gerçekleştirilmiş bir kazı resim türü.
Kufi (İng. Kufie seripht) Hat sanatında kullanılan bir yazı türü.
Kulör (Frs. Couleur (f)) 1. Renk. 2. Boya. 3. Beyaz ya da siyah olmayan renk, canlılık,  parlaklık.
Kulör Fruva (Frs. Couleur froid (Adj))  Soğuk renk.
Kulör doranj (Frs. Couleur d’orange (m))  Turuncu, Portakal kabuğu rengi.
Kulör doranj jon (Frs. Couleur d’orange jaune (Adj)) Turuncu sarısı, portakal kabuğu sarısı rengi.
Kulör karmelit (Frs. Couleur,  carmélite (Adj)) Soluk kahverengi.
Kulör Lavand (Couleur lavande (f)) Lavanta çiçeği yaprağı rengi.
Kulör Lokal (Frs. Couleur locale) Yasal renk. Bölgesel özellik.
Kulör  şod (Frs. Couleur chaude (Adj)) Sıcak renk.
Kulör viyolet  Couleur violette (f) menekşe çiçeği yaprağı rengi.
Kulör viyolet fonse (Frs. Couleur violet foncé (Adj)) Menekşe çiçeği yaprağı moru.
Kulüp (İng. Clup) Aynı kültürel, sportif, siyasal ya da toplumsal amaç çerçevesinde toplanan kişilerin içinde bir araya geldiği mekan.
Kumaş Dokuma sanatı.
KungPi (İng. Kungpi) Çin sanatında ayrıntılara özel bir dikkat ve itina gösteren bir renkli resim yapma tekniği.
Kurs (İng. Disk) Bezeme motifi olarak kullanılan dairesel biçimli öğe. Bunların iki yanlarına üsluplaşmış kanat takılı olanlarına “kanatlı kurs” denir.
Kurs Hobi amaçlı resim öğrenme dersi alıp verme işi.
Kurşuni (İng. Gray) Koyu gri, kurşun madeni rengi.
Kuşe kağıdı (İng. Glassy paper) Yüzeyi parlak, kalın baskı kağıdı.
Kuzgun Acar – (1928 – 1976) 1928 yılında İstanbul'da doğan sanatçı 1948 yılında İstanbul Sultanahmet Ticaret Lisesini bitirdikten sonra Akademinin heykel bölümüne girdi. Prof. Belling'in öğrencisi olan sanatçı 1933 yılında Akademiden mezun olmuştur. Kuzgun ACAR, Hadi BARA'nın etkisiyle daha öğrencilik yıllarında soyut figürsüz çalışmalara yönelmiştir. Önceleri Kafes, tel kullanarak Gabo'yu anımsatan yarı saydam formların ördüğü komposizyonlar düzenlemiş, sonradan tel ve çivi kullanarak değişik biçimde uygulamalara girmiştir. 1961 yılında Paris'e giden ve biryıl orada çalışan sanatçı bu çalışmalarını 1962 yılında Musee Darts'de sergilemiştir. Yurda döndükten sonra aynı anlayışta ve soyut anlamda, gerçekten plastik değeri yüksek yapıtlar vermiştir.
Kuzguni (İng. Raven Black) Siyaha çalan koyu kahverengi.
Kübist (Cubiste) Kübizm yanlısı.
Kübizm (İng. Cubism, Frs. Cubisme)  Nesneleri geometrik biçimlerle göstermek isteyen modern sanat akımı. İzlenimcilik’e tepki olarak ortaya çıkan ve G. Brague, Pablo Picasso’nun önderlik ettiği bir modern resim akımı. Nesne ve varlıkları temel geometrik biçimler indirgemiş nitelikte betimlemeyi amaçlamıştır. Kübizm akımı doğrultusunda çalışan sanatçılar, biçim sorununu ön plana alıp, rengi ikinci plana atmıştır. Kübizm üç aşamada gelişmiştir. 1906-1909 yılları arasında çözümleyici (analitik) kübizm, 1909-1912 yılları arasında yüksek çözümleyici kübizm, 1912-1914 yılları arasında birleşimci (sentezci) kübizm aşamaları yer alır.
Kübo Fütürizm (İng. CuboFuturism) Birinci Dünya savaşı öncesinde Rusya’da gelişen bir sanat akımı. Kübizm ve Fütürizm’in bir bileşimi olarak nitelenebilir. Süprematizm ve Konstrüktivizm’in soyutlaştırma anlayışına bir geçiş oluşturur.
Küçük Sanatlar (İng. Minor Arts) Resim, heykel ve mimarlık dışında kalan tüm sanat dallarını içerir. Örneğin, Seramik, maden sanatları vs. küçük sanatlardan sayılır. 
Kül dö lamp (Frs. Cul de lamp (m)) Kitaplarda bölüm sonuna konulan süs resmi.
Kül rengi (İng. Ashgray, gray) Gri rengin tüm tonları için kullanılır.
Kültür (İng. Culture) 1Hars. 2. Bir ulusun toplumsal değerleri.
Kültür Merkezi (İng. Culturel Centre) Sergileme, gösteri, eğitim, kitaplık vs. g,b, kültürel etkinlikler için yapılmış mekanları içeren çok işlevli yapı.
Kültizm (Frs. Cultisme (m)) Üslupta aşırı özen.
Küivre (Cuivré,e (Adj)) Bakır madeni kırmızısı, bakır madeni renginde.
Küivrer (Frs. Cuivrer (v)) Bakır madeni rengini vermek.
Kwaco Kuş ve çiçek motiflerini kapsayan Japon resim sanatı.
Ky Rotissa (İng. Cyriotissa) Ortodoks ikonografisinde Hz. Meryem’in ayakta dururken kucağında çocuk Hz. İsa’yla birlikte gösteren bir poz türü.











L




Labarum (İng. Labarom) Bizans resim sanatında bir dinsel simge.
Lacivert (Frs. Lapis  lazuli (m)) İçerisinde kırmızının da olduğu koyu mavi renk.
Laciverdi 1. Laciverde çalan. 2. Lacivert sır üzerinde renkli bezemeli eski İran çini türü.
Lahit (İng. Sarcophagus) İçine ölünün yerleştirildiği özel sanduka.
Lak Rhus Vernicifera bitkisinden elde edilen ve saydam cila etkisi yapan bir çeşit boya. Çin’de çok kullanılmıştır. Lake denilen işler bu boyayla yapılır.
Lal (İng. Ruby, ruby color) Parlak kırmızı renk.
Lale Avşar 6 şubat 1963 yılında Moskova’da doğdu. Seramik çalışmalarının yanında özellikle, kumaş yamama dikme yöntemi ile eserler verdi. Kavramsal soyutlama üzerine yoğunlaştı. Eserlerinde geometrik figürler kullandı.
Lave (Frs.Laver (un dessin) (v)) Resme kalemle gölge vermek. Karakalem ya da çini mürekkebi ile boyamak.
Lavi (Frs. Lavé, Lavis (m) e (Adj)) 1. Sulu boya ile yapılmış. 2. Lavi çalışması. Özellikle suluboyanın tek rengi ile yapılan çalışmalar. 3. Sulu çizi. 4. Sulandırılmış çini mürekkebi ve fırça ile resim yapma tekniği ve bu teknikle gerçekleştirilmiş resimlerin genel adı. Çini mürekkebinin sulandırılmasıyla yapılan bir çalışmadır. Tek renk suluboya da kullanılabilir. Konu kağıda hafifçe çizilir ya da çizilmeden çalışılabilir. Sonra kağıt hafifçe nemlendirilir. Kenarları selobantla tutturulabilir. Kağıttaki fazla su süngerle alınır. Açık ve geniş alanlar önce boyanmalıdır. Açık ton beğenilmezse sonra değiştirilebilir. Koyu yerleri açmak zordur. Kurumadan ya da sulandırılarak açılmaya çalışılabilir. Kağıt kuruyacağı içinde önce geniş alanlar boyanmalıdır. Kağıt kuruduğunda sünger ya da pamukla tekrar nemlendirilebilir. Suyun yardımıyla siyahla beyaz arasında bir hayli ton elde edilir. Yalnız çalışmanın titizliği açısından en az iki su kabı bulundurulmalıdır. Lavi çalışmalardan örnekler; H. Tohaku, Rembrandt, Goya, Turner
Lebiderya Kesintisiz deniz manzaralı daire.
Leitmotiv (İng. Leitmotiv) Her türlü sanat ürününde ard düzlemde yer alan ürünün tümel kuruluşunda temel belirleyici olmayan, fakat, özellikle zamansal sanat yapıtlarında sürükleyici öğe oluşuyla bütüne katılan tema.
Leke (İng. BlotSpot) 1. Resim sanatında yüzeyin homojen biçimde tek bir renk kullanılarak örtülmüş parçası. Resim sanatında leke düzeni önemli bir özelliktir. 2. Resim yüzeyi üzerinde boya ile yapılmış iz. 3. Resim sanatında yüzeyin homojen biçimde tek renk kullanılarak örtülmüş parçası. 4. Bir sıvının damlamasından yada dökülmesinden yüzey üzerinde kalan, sınırları belli renk değişikliği. Belli renkteki bir yüzey üzerinde başka renkteki kısım.
Lekecilik  (bkz. Taşizm).
Leonardo Da Vinci (1452- 1519) Çok yönlü İtalyan Sanatçı. Rönesans Ustalarının en büyüklerinden biridir. Mona Lisa Tablosu (1500-1504) ile ünlüdür.
Levha (İng. Panel) Üzerine yağlı boya resim yapmak için kullanılan düzgün yüzeyli küçük pano.
Li dö ve (Frs. Lie de vin (Adj)) Şarap tortusu rengi. Açık mor renk.
Limoni (İng. Leman yellow) Limon sarısı, açık sarı renk.
Lin (İng. Lin) Çin resim sanatında özgün bir yapıtın ressam tarafından kendi üslup ve tercihleri doğrultusunda yapılmış serbest kopyası.
Linolyum Baskı  Muşamba üzerinin kazınarak ve üzerinin matbaa mürekkebi ile boyanarak yapılan bir baskı resmidir.
Linolyum oyma bıçağı  Linolyum baskı resim yapmak için çizilen resmin muşamba üzerindeki kalem izlerini derinleştirmek için kullanılan çelik uçlu kalem.
Lirik (İng. Lyric) 1.Şiirsel. 2. Resim sanatında duygusallığın ön planda yer alması.
Lirik Fovizm Şiirsel bir anlatımla boyayı kalın ve rahat kullanmak.
Lirik soyulama (İng. Lyrical abstract) 1970’lerden bu yana gelişen bir sanat akımı. Soyut Ekspresyonizm’in son halkası sayılır.
Liyn horizon (Frs. Ligne d’horizon ) Ufuk çizgisi.
Liyye (Frs. Ligner (v)) Çizgileri çizmek. Üzerine çizgi çekmek.
Lila (Frs.Lilas (m)) Leylak.
Lineament (Frs. Linéament (m)) 1. Yüz çizgisi. 2. Taslak, görüntü.
Litografi (Frs.Lithographe (m)) Taşbaskıcı. Bkz. Taşbaskı.
Litografi (Frs. Lithographie (f)) Taşbaskı. 1800’e kadar tipo baskı (kabartma baskı), kullanılan tek baskı yöntemi oldu: 1796’da Alois Senefelder, planografik adını verdiği düz baskı yöntemini buldu. Daha sonra taşbaskı (ya da litografi) adı verilen bu yöntemde, sıvıları emebilen taşların yüzündeki resmin üstü yağlandıktan sonra taş ıslatılıyor ve ıslanan bu bölüm mürekkebi emiyor, yağlı olan bölümlerse mürekkebi çekiyor, mürekkepli resim, daha sonra kağıt üstüne aslına uygun biçimde basılabiliyordu.
Litografiye (Frs. Lithographier (v)) Taşbaskı ile basmak.
Litografik (Frs. Lithographique (Adj)) Taşbaskıya özgü.
Lizaj (Frs.Lisage (m)) Kumaşa geçirilmek için kağıtlara çizilmiş resimlerin   (üzerinde) parçalara ayrılması.
Lizeraj (Frs.Lisérage (m) ) Bir işleme deseni etrafını çeviren altın, gümüş, ipek ya da   yün iplik, kenara şeridi geçirme.
Lizere (Frs.Lisérer (v)) Kenar şeridi geçirmek.

Lokal (Local) Resim sanatında piktural ve plastik elemanlarla, birlik ve bütünlüğe kavuşturulmuş çalışmada, tablonun bir bölgesinin fiziki görünüşü.
Lokal Değer Bir yüzey veya alanın, karakteristik tonunun niteliği.
Lokal Renk Rengini, çizilen objenin karakterinden alan ton. Objenin özel renk tonu.
Lonca (İng. Guild) Tüm ortaçağ boyunca gerek Doğu’da, gerekse Batı’da sanatçı ve zanaatçıları içinde toplayan her mesleğin kendine özgü örgütü.
Löve (Frs.  Leve (V)) Çizmek, resmetmek.
Luenten (Frs. Lointains (m)) Bir tabloda arka plân, ufuk, uzakları gösteren bölüm.
Luminizm (Frs. Luminisme (m)) Bir tabloda ışık gölge zıtlığını daha çok belirten   eğilimi.
Lümiyer (Frs.Lumière (f)) Işık, aydınlık.
Lüminans  Video sinyallerinin iletimindeki renk bilgileri.
Lüminö (Frs. Lumineux) Işıklı, aydınlık.
Lüminist (Frs.Luministe (n et Adj)) Işıklılık, etkilerini vermede uzman ressam.
Lüminozite (Frs.Luminosité (Adj)) Işıklılık, parlaklık, aydınlık.




M

Mablak (İng. Palete Knife) Eski dilde ispatula.
Madonna (İng. Madanne, Frs. Madone (f)) 1.Kıristiyan ikonografisinde Hz.Meryem ile kucağında çocuk Hz. İsa’yı birlikte betimleyen resim türü. 2. Hz.Meryem’in resmi, Meryem ana resmi, çok güzel kadın.
Maddi Madde ile ilgili.
Mahmut Cuda Mahmut Cuda, kendisi de belirttiği gibi, deformasyona hiç rağbet etmeyen bir biçimlendirme ilkesini sonuna kadar denemiş ve bundan yeniliklerle rekabet edebilen bir tazelik üretmesini de bilmiştir. 1904’te Fethiye’de doğdu. Ortaöğrenimini İstanbul’da Darüşşafaka’da yaptı.1918’de Sanayii Nefise Mektebine girerek, Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde resim öğrenimi gördü. 1923’te gittiği Münih’te Ali Çelebi ve Zeki Kocamemi ile Hans Hoffman’ın atölyesine devam etti. 1925’te yurda döndü. Burs kazanarak Paris’e gitti ve burada Ecoledes BeauxArts’da Lucien Simon’un öğrencisi olarak çalıştı. “Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği” nin kuruluşlarına çalışmalarına katıldı ve “Türk Ressamlar Birliği”ni kurdu(1950). 1. Hakkı Baltacıoğlu’nun çıkardığı Yeni Adam Dergisinin kapak resimlerini yaptı ve kendisi Güzel Sanatlar dergisini çıkardı.
Magribi (İng.Maghribi) Hat sanatında bir yazı türü.
Mağara Resmi(İng. Cave Painting) M.Ö. 3000 yıllarında son örneklerini veren ve Fransa ile İspanya’daki bazı mağaralarda görülen resim sanatı. En ünlü örnekleri İspanya’da Altamira ve Fransa’da Lascaux mağaralarındadır.
Macik Gerçekçilik (İng. Magic Realism) 1. Büyülü gerçekçilik. 2. Gerçeküstücü resim akımının bir dalı. Genellikle, günlük yaşamda rastlanan gerçek sahneleri, gerçeküstü bileşimler ve çarpıcı bir renk düzeniyle betimler. Balthus ve P. Bloom Macik Gerçekçilerdir.
Maket Resim yapmak için hazırlanmış çeşitli objelerin küçük boyutlu olanı.
Man Ray (1890-1976) Philadelphia’da doğdu. Amerikalı Ressam, Heykeltıraş, film yapımcısı, fotoğraf sanatçısı. Sürrealist ve dada akımı içerisinde değerlendirilebilecek eserler verdi. Pariste Ünlü sanatçıların fotoğraflarını çekti.
Mandala (İng. Mendala) Budist sanatta yarı tanrı betileri ya da Sanskrit harfleriyle yapılmış gizemli kompozisyon.
Mandorla (İng. Mandorla) Avrupa resim sanatında kutsal kişilerin vücudunu saran ve badem biçimli bir ışık halesi olarak betimlenen öğe.
Maniera Greca (İng. Maniera Greca) Rönesans dönemi kuramcılarınca Rönesans öncesinin İtalya Sanatındaki Bizans kökenli üslup öğelerini anlatmak için kullanılmıştır.
Manifesto (İng. Manifest) Modern sanatın tarihi içinde sık rastlanan bir kavram olan manifesto, ortak eğilime sahip” bir sanatçı grubunun düşünce ve yönelimlerini kamuya duyurmak amacıyla yayınladığı bildiri anlamına gelir.
Manken (İng. Mannequin) Resim ve heykel sanatında sanatçıların çalışmalarında model olarak kullandıkları ahşap, bal mumu veya metalden yapılmış, oynar eklemli parçalardan oluşan insan ya da hayvan figürleri.
Mansiyon (İng. Special Mention) Sanat yarışmalarında bir eserin ödüllendirilmeyip yalnızca takdire değer bulunması.
Maniyerizm (İng. Mannerism, Mannered) Klasik bir üslubu bilinçli bir çabayla yadsıyarak öğelerini deformasyona uğratan sanatsal tutum. Genellikle eksensellik, dik açısallık ve katmanlaşma eğiliminde olan klasik tutuma karşı maniyerist tutum asimetri, eğrisel biçimlere yönelme ve kaynaştırma anlayışı olarak belirir. Sözcük, bazen kuralları yadsıyan her türlü sanatsal tutumu da niteler.
Marc Chagal (1887-1985) Rus asıllı ressam. Kübizmden etkilenmiş.1923 ‘te Paris’e gitmiştir. Düşsel biçimi gelişmiş, zengin renkler kullanarak Rus köy hayatını resmetmiştir.
Marcel Duchamp ( 1887-1968) Fransız ressam.  Dada akımı taraftarlarındandır. Kübu-fütürist akımı içerisinde değerlendirilecek eserler ortaya koymuştur.
Marufle sürün tual (Frs. Maroufler (sur une toile) (v) ) Bir yere resim bezi yapıştırmak.
Mas (Masse) 1. Kitle. 2. Toplu haldeki varlık. Bir varlıkta bir arada bulunan maddenin biçimi. Bir vücutta birbirine bağlı bulunan maddenin biçimi. 2. Çizgi, biçim, valör, doku ve renk kombinezonu.
Mas Alanı Uygun ölçüdeki çizgilerle sınırlanan desenin içinde kalan kapalı boşluk veya doluluk.
Massaccio (1401-1428) İtalyan ressam. Bu sanatçı Rönesans resminin gerçek kurucusu olarak da gösterilir. Meryem ve çocuk İsa, Azize Anna’yla beraber Meryam ve çocuk İsa, Çarmıha Gerilme gibi tabloları başlıca eserleri arasında yer alır.
Mat (İng. Dull, Lusterless) Parlak olmayan, ışığı emen, donuk yüzeyleri niteler.
Matier (Matiere) Tablonun renkli üst tabakasıdır. Bir resmin güzelliği bu kaliteye göre ölçülür. Resim yapmada kullanılan malzeme, ince, kuru,dolgun, yumuşak, sert, süslü düz olabilir. Boyama estetiğinin uygulaması. Hoş etkiler yaratacak biçimde araç ve gereçleri kullanma. Aracın dokunması veya sanatçının; her ikisinin bir araya gelmesinden ortaya çıkan dokunulur cazibe.
Maurice Utrillo (1883-1955) Fransız ressam. Belli bir yapının ya da sokağın atmosferini garip bir duygu ve açık seçik çizgilerle verdiği resimlerinde hemen hemen yalnızca tek renk kullanmıştır.
Maurice de Vlaminck (Paris, 4.4.1876- Rueil-la Gadeliere, 11.10.1958). Fransız Ressam. Fov akımının öncülerdendir.Derain ile ortak resim atelyesi kurdular. Boyayı tüpten çıktığı gibi kullandı.
Max Beckmann (1884-1950) Alman ressam Üç kardeşin en küçüğü olarak Leipzig’de doğdu. Bir çok desen ve resimler yaptı. Franz Marc, August Macke, Otto Dix, George Grosz ve Christian Schad gibi sanatçıların eserlerini inceledi. Alegorik ve mitolojik konular üzerinde durdu.
Max Ernst (1891-1976) Alman asıllı ressam. 1919 yılında Dada hareketi içinde yer almasına rağmen 1924’den sora sürrealist olmuştur.
Mavi Ana renklerden biridir. Boya maddesi olarak sarı ile karıştırılarak yeşil, kırmızı ile karıştırıldığında mor renk elde edilir.
Maynofik (Frs. Magnifique (Adj)) 1. Parlak, göz kamaştırıcı, görkemli.   2. Çok güzel, eşsiz.
Maynifik tablo (Frs. Magnifique  (un tableau) ) Eşsiz bir tablo, emsali görülmemiş bir tablo.
Mehmet Ali Laga (18851948), Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyesidir. Cemiyet 1921 yılından adının değiştirilerek Türk Ressamlar Cemiyeti’ne dönüştürülüşüne kadar, bu isimle yoğun bir sanat faaliyeti içinde olmuştur.  Türk Resmi’nde 1914 Kuşağı olarak adlandırılan sanatçılar grubu cemiyetin etkinliklerinin ağırlık noktasını oluşturmuşlardır. 
Mehmet Başbuğ Diyarbakır doğumludur. Figüratif gerçekçi tarzda eserlerini vermiştir.
Mehmet Güler  1944 yılında Malatya'da doğdu. 1965 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü bitirdi. Çeşitli öğretmen okullarında resim öğretmenliği ve Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünde asistanlık görevinde bulundu. Milli Eğitim Bakanlığınca açılan Avrupa sınavını kazanarak ihtisas için Almanya'ya gitti. Almanya Kassel Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenimini tamamlayarak diploma yaptı. 1976 yılında yurda dönen M. Güler Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü'nde bir yıl çalıştıktan sonra, yaşamını serbest sanatçı olarak sürdürmek üzere tekrar Almanya'ya döndü. 1977 yılından beri Kassel kentinde serbest sanatçı olarak yaşamaktadır. M. Güler çeşitli ülkelerde, örnegin; Houston, Texas  Amerika, Elisabeth O'Neil Werner Müzesi, Charleston, SC  Amerika, 20. Yüzyıl Modern Sanatlar Müzesi, Viyana  Şehir Müzesi  Dornbirn, Avusturya, Modern Sanatlar Müzesi  Singapor, Müze Schloss Bellevue Kassel  Almanya, Devlet Müzesi Helsinki  Finlandiya, Kültür Merkezleri Utrecht ve Rotterdam  Hollanda, Kirkllees Metropolitan  council  Art Museum  Huddersfield, İngiltere, Kültür Müdürlüğü Kreuzberg, Berlin, Müze Schloss Cappenberg, Unna, Sanat cemiyetleri Kassel, Paderborn, Frankenthal, Vreden  Almanya, Devlet müze ve galerileri Ankara, İzmir, İstanbul... 130'dan fazla kişisel sergi açtı, grup sergilerine, bienallere, trienallere ve uluslararası sanat fuarlarına katıldı. Yapıtları müzelerde, resmi ve özel kolleksiyonlarda yer almaktadır.
Meneviş (İng. Water moire) Cam üzerinde ve metal yüzeylerde ortaya çıkan alacalı renk dizileri.
Mekan (Space, Espas) Sanatçıları özellikle ilgilendiren yanılsamalar arasında  aslında düz olan resim yüzeyinde yaratılan  mekan duygusu da önemli yer tutar. Bu mekan duygusu çeşitli yöntemler ve hileler ile elde edilir. Bunlardan birisi nesneleri birbirleri ile mantıki ilişkiler içerisinde yerleştirmektir. Bir başka gelenek, ölçeğe dikkat etmektir. Renkler arası ilişkiler de  koyular izleyiciden uzaklaşır; açıklar ona doğru gelirler ussal mekan yanılsaması yaratmak için yararlıdır.
Melaj Optik (Melange Optique) 1. Optik karışım. 2. Palet üzerinde veya tuvalde olmaksızın, bakanın gözünde oluşan çeşitli doğa etkileri.
Melankoli (is. Fr. Mélancolie) 1. Kara sevdaya tutulmuş, kara sevdalı. 2. Hüzün veren, hüzün belirtisi olan. 3. Sarhoş mahmurluğu.
Meleke 1. Ruhsal kuvvetler. 2. İnsanda tekrarla meydana gelen alışkanlık, beceriklilik, ustalık.
Merz (İng. Merz) Dada akımının bir dalı. 1920’de Hanover’de Alman sanatçı Kurt Schwitters tarafından kuruldu.
Meruti (Frs.Meruti (Adj)) Mor.
Metafizik Resimde, Edebiyatta, Sinemada, 1924 yılından sonra başlayan akım. Freud ve daha sonraki Psikologlar tarafından incelenen psikolojik akım. Resimde rüyevi biçimlerin, olur olmaz arası figürlerin, konu olarak alınmasıdır. Varlığın, en genel prensipleriyle, temelindeki ilk nedenleri araştıran bir disiplin anlayışıdır. Fütürizm’in hareketlilik anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Resim sanatında hareketliliği reddeder. Sanatçı, akılcılıktan ve mantıktan uzak, tamamen düşlerden oluşan kompozisyonlar oluşturur. Öncüsü Georgia da Chirica olmuştur.
Metafizik Resim (İng. Metaphysical Painting) 1917’de bir araya gelen Carlo Cara ve Georgio De Chirico adlı İtalyan ressamlarca başlatılan bir resim akımı. Savaşın getirdiği yalnızlık ve huzursuzluk ortamının da etkilerini yansıtan gerçek üstücü bir tutum gösterir. Resimlerinde abartılmış bir perspektif tekniğiyle betimlenmiş boş kentsel mekanlar ve bunlar içinde yer alan kuklaya benzer hareketsiz insanlar çizmişlerdir.
Metal Etkisi Renk, leke, ışık ve gölge ile metal etkisi oluşturmak.
Mezahir Avşar Azeri Türkü Heykel sanatçısı, 12. Ocak 1955 Azerbaycan Karabağ bölgesi Avşar köyünde doğdu. Kavramsal sanat bağlamında eserler çalıştı. Soyutlamaya yönelik ahşap, seramik, metal gibi malzemeleri bir arada kullanarak karışık teknik uyguladı.
Mezopotamya Sanat (İng. Mezopotian Art) M.Ö. 6. bin yıldan başlayarak Fırat ve Dicle Nehirleri arasını da içine alan Mezopotamya’nın çeşitli yörelerinde gelişen, bütünlük ve süreklilik gösteren Sümer, Kolde, Babil, Asur sanatlarının genel adı.
Mezzo tinto (Frs.Mezzo tinto (m. inv)) Gölgeli kazıma resim.
Michalegelo  Sadece yaşadığı çağın değil, tüm zamanların en büyük sanatçılarından Michelangelo, Karşı Reform ve Rönesans gibi birçok tarihsel olgunun damga vurduğu bir geçiş döneminde yaşar ve yaratır. Ressam, mimar, heykeltıraş ve yazın ustası; dehanın yaratıcı enerjisiyle karanlık çağlara karşı verilen bir savaş. Maddenin özünden insaınn utkusuna giden zorlu ve onurlu bir yol. Büyük ustanın yaşamı ve eserleriyle aydınlattığı bir döneme toplu ve bütünlüklü bir bakış.
Miks medya (İng. Meixed Media) Aynı sanat içinde farklı sanat dallarına özgü malzemeleri kullanma anlayışı ve anlayışla üretilmiş yapıtları inceler.
Min Port min içinde kullanılan ince kurşunkalem ucu.
Mine (İng. Enamellet) Mine ile bezenmiş objeleri niteler.
Minimal Sanat (İng. Minimal art) Minimal sanat soyut sanatın vardığı en uç noktadır. Sanat eserini biçim ve renge indirgemeyi amaçlar. Genellikle, bir minimal sanat ürünü tek bir geometrik biçimli betiden oluşur.
Minyatür (İng.Miniature, Frs.Miniature (f)) 1. Bir kitabı, madalyonu ya da küçük boyutlu her hangi bir objeyi bezemek amacıyla yapılmış küçük resim. Hem Avrupa, hem de İslam sanatında görülür. 2.Küçültülmüş, minyatür halinde. Çok ince işlenmiş ve küçük boyutlu resimlere ve bu tür resim sanatına verilen addır. Ortaçağda Avrupa'da elyazması kitaplarda baş harfler kırmızı bir renkle boyanarak süslenirdi. Bu iş için, çok güzel kırmızı bir renk veren ve Latince adı “minium” olan kurşun oksit kullanılırdı. Minyatür sözcüğü buradan türemiştir. Bizde ise eskiden resme “nakış” ya da “tasvir” denirdi. Minyatür için daha çok nakış sözcüğü kullanılırdı. Minyatür sanatçısı için de “resim yapan, ressam” anlamına gelen nakkaş ya da musavvir denirdi. Minyatür daha çok kâğıt, fildişi ve benzeri maddeler üzerine yapılırdı.Minyatür, doğu ve batı dünyasında çok eskiden beri bilinen bir resim tarzıdır. Ama minyatürün bir doğu sanatı olduğunu, batıya doğudan geldiğini ileri sürenler vardır. Doğu ve batı minyatürleri resim sanatı yönünden hemen hemen birbirinin aynı olmakla birlikte renk ve biçimlerde, konularda ayrılıklar görülür. Minyatür, kitapları resimlemek amacıyla yapıldığından boyutları küçük tutulmuştur. Bu ortak bir özelliktir. Doğu ve Türk minyatürlerinin bazı başka özellikleri de vardır. Bu minyatürlerin çevresi çoğu kez "tezhip“ denen bezemeyle süslenirdi. Minyatürde suluboyaya benzer bir boya kullanılırdı. Yalnız bu boyaların karışımında bir tür yapışkan olan arapzamkı biraz daha fazlaydı. Çizgileri çizmek ve ince ayrıntıları işlemek için yavru kedilerin tüylerinden yapılan ve "tüykalem“ denen çok ince fırçalar kullanılırdı. Boyama işi için de çeşitli fırçalar vardı. Resim yapılacak kâğıdın üzerine arapzamkı katılmış üstübeç sürülürdü. Renklere saydamlık kazandırmak için de bu yüzeyin üzerine bir kat da altın tozu sürüldüğü olurdu. Bilinen en eski minyatürler Mısır'da rastlanan ve İÖ 2. yüzyılda papirüs üzerine yapılan minyatürlerdir. Daha sonraki dönemlerde Yunan, Roma, Bizans ve Süryani elyazmaları'nın da minyatürlerle süslendiği görülür. Hıristiyanlık yayılınca minyatür özellikle elyazması İncil'leri süslemeye başladı. Avrupa'da minyatürün gelişmesi 8. yüzyılın sonlarına rastlar. 12. yüzyılda ise minyatürün, süslenecek metinle doğrudan doğruya ilgili olması gözetilmeye ve yalnızca dinsel konulu minyatürler değil dindışı minyatürler de yapılmaya başlandı. Baskı makinesinin bulunuşuna kadar Avrupa'da çok güzel ve görkemli minyatürler yapıldı. Bundan sonra minyatür daha çok madalyonların üzerine portre yapmak için kullanıldı. 17. yüzyıldan sonra fildişi üzerine yapılan minyatürler yaygınlaştı. Daha sonra minyatür sanatına karşı ilgi azalmakla birlikte dar bir sanatçı çevresinde geleneksel bir sanat olarak sürdürüldü. Selçuklular döneminde de minyatüre önem verildi. Selçuklular'ın İran ile ilişkileri nedeniyle minyatür sanatı İran etkisinde kaldı. Mevlana'nın resmini yapan Abdüddevle ve başka ünlü minyatür sanatçıları yetişti. Osmanlı Devleti döneminde ise 18. yüzyıla kadar İran ve Selçuklu etkisi sürdü. Fatih döneminde, padişahın resmini de yapmış olan Sinan bey adlı bir nakkaş, II. Bayezid döneminde de Baba Nakkaş diye tanınan bir sanatçı yetişti. 16. yüzyılda Reis Haydar diye tanınan Nigarî, Nakşî ve Şah Kulu ün yaptılar. Gene aynı dönemde, Bihzad'ın öğrencisi olan Horasanlı Aka Mirek de İstanbul'a çağrılarak saraya başnakkaş (başressam) yapılmıştı. Mustafa Çelebi, Selimiyeli Reşid, Süleyman Çelebi ve Levnî 18. yüzyılın ünlü nakkaşlarıdır. Bunlardan Levnî, Türk minyatür sanatında bir dönüm noktasıdır. Levnî, geleneksel anlayışın dışına çıktı ve kendine özgü bir biçim geliştirdi. 19. yüzyıl başlarında yenileşme hareketleriyle birlikte minyatürde de batı resim sanatının etkileri görüldü. Minyatür yavaş yavaş yerini bildiğimiz anlamda çağdaş resme bırakmaya başladı. Ama batıda olduğu gibi ülkemizde de geleneksel bir sanat olarak varlığını sürdürmektedir.
Minyatürcü  (İng. Minatürist) Minyatür resim yapan ressam.
Mistik (Frs.Mystique (Adj)) 1. Gizemli. 2. Gizemciliğe değgin. 3. Gizemli inanış.
Mitoloji (İng. Mithology) Çok tanrılı dinlerde tanrı ve yarı tanrıların eylemleri ile onların insanlarla ve diğer yaratıklarla ilişkileri konusundaki efsaneler, öyküler, inançlar bütünü.
Mitolojik (Frs. Mythologique (Adj)) Söylencel, mitolojik, söylencesel, rivayete dayalı.
Mizansen  Tablo yüzeyinde bir olayı kurgulayarak anlatan resim.
Mobil (İng. Mobile) Modern heykelcilikte bir yapıt türü.
Moda  (İng. Fashion) 1. Resim sanatında gücellik.2. Giyim, davranış, ev düzenleme, mekyaj gibi alanlarda toplumun geniş bir kesimine yaygın ortak tutum ve anlatım özelliklerinin bütünü.
Model (İng.Model, Frs.Modéle (m)) 1.Resim ve heykelde model. 2. Plastik sanatlarda sanatçının eserinde örnek olarak kullandığı üç boyutlu obje, nesne ya da insan. 3. Heykel sanatçılarının asıl eserlerinde esas olmak üzere hazırladıkları aynı boyutta ya da daha küçük ölçekte heykel.
Modelist (Frs. Modéliste (m et f)) Modelci, model desinatörü.
Modern(İng. Modern) Çağdaş.
Modernist (İng.Modernist) 1. Modern Sanat, Mimarlık akım ve üslupları doğrultusunda çalışan sanatçı ya da sanatsal tercihleri bu yönde olan insan. 2. Modern sanat ve Mimarlık’la ilgili oldu ve düşünceleri niterler.
Modernizm (İng.Modernism) Modern Sanat ve Mimarlık görüşleri doğrultusundaki tüm akım ve üsluplar.
Modern Sanat (İng. Modern Art) 19. Yüzyılın eklektisist doğrultusundaki sanat anlayışına karşıt tüm sanat akımlarını ve üsluplarını içerir. 19. yüzyılın ortalarında beliren Gerçekçilik ilk Modern akım sayılmaktaysa da, Modern  Sanat’ın başlangıcını çok daha ileriye 1905’e Kübizm’in ortaya çıkışına de almak olanaklıdır. Modern Sanat, Avrupa sanatında Rönesans’tan bu yana egemen olan doğaya sadakat kaygısının yadsınışı olarak nitelenişi çok daha doğru olacaktır.
Modle (Frs. Modelé) 1.Biçim kabartısı. 2. Üç boyutlu nesneleri iki boyutta betimleme amacıyla, nesnelerin üzerindeki kabarıklık ve girintileri veya içbükey, dışbükey yüzeyleri resmetme tekniği ve bu teknik kullanılarak oluşturulmuş resimsel yüzey, Modle, Modern Sanat öncesi batı resminin temel tekniklerinden biridir. 3. Biçimlerin nüansını ve hacmin etkisini veren. Resimde; bu biçimleri gri, kahverengi gibi düşük ton ve tarama biçiminde gölge (Valör) ile döndürme kabartma sanatıdır.
Modle Etme (Modelling) Resimde gölgeleri, gölgelemeyi ve ışıklı noktaları kullanarak biçimlerin gerçek oldukları ve hacme sahip oldukları yanılsamasını   sağlama tekniği.
Modler (Frs.Modeleur) Taslak sanatçısı.
Modore (Frs. Modorer (v)) Altın parıltısı esmer bir renk vermek.
Modül (Module) Mimari ölçü. Sistem. Bir inşanın çeşitli bölümlerinin oranlarını düzenlemek için benimsenen ölçü.
Modülasyon (Frs.Modulation (f)) Tabloda renklerin çok ince farkı. Bir tondan diğer bir tona renkli geçişler. Modülasyon, ton üzerinde rötuşlarla elde edilir. Resimde renkli geçişler.
MoFang ya da MuFang (İng. Mo Fang, Mu Fang) Çin sanatında eski bir resmin, Özgün yapıta maksimium sadakatla yapılmış kopyası. Amacı zamanla yıpranan yapıtları yok olmaktan kurtarmaktır.
Monografi (İng. Monography) Belirli bir dönem, yer ya da kişiyi ele alan kitap haline gelmiş bilimsel çalışma.
Monokromatik (Frs.Monochromatique (Adj)) Tek renkle ilgili.
Monokromi (İng. Monochramy, Frs.Monocromie (f)] Bütün görsel sanatlarda “tek renklilik”.
MorbidezMorbidezza (İng. Morbidessa, Frs.Morbidesse (f)) 1. Resim ve heykelde ten yumuşaklığı. Kadife tenlilik. 2. Yağlı boya resimde bir yüzeyin, özellikle insan teninin pürüzsüz bir homojen yüzey olarak resmedilmiş becerisi demektir.
Mordorür (Frs.Mordorure (f)) Altın parıltılı esmerlik.
Morfoloji (Frs.Morphologie) 1. Yapıbilim 2. Biçimbilim.
Mozarabik Sanat (İng. Mozarabic Art) Arap yönetimi altındaki İspanyada Hıristiyan toplulukların geliştirdiği sanat ve mimarlık üslubu.
Mozest (Frs. Mosaiste (m et f)) Mozaik ustası.
Motif (Frs.Motif (m), Pattern) 1. Güdü. 2. Neden, sebep 3. Resimde konu. 4. Bir yapıtta yinelenen çizgi ve renklerin her birine verilen ad. 5. Sanat elemanlarının önemle üzerinde durulan birleşimi. Şekil içindeki şekil. Çok tekrar edilen süsleyici figürler.
Mozaik (Frs. Mosaique (f)) 1 Silme taş. 2. Çeşitli konu ve parçalardan oluşmuş eser. 3. Küçük boyutlu renkli taş veya cam parçacıkların bir düzlem üzerinde bir birlerine bitişik olarak yerleştirilmesiyle oluşturulan bezeli yüzey.
Mubin Orhon  1924 İstanbul’da doğdu.1947 Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1949 Académie de la GrandeChaumiere’de serbest desen çalıştı.
1981 27 Nisan’da Paris’te öldü.
Mudra (İng. Mudra) Hint ve Güneydoğu Asya ülkelerinin sanatlarında betimlenen simgesel el pozları.
Muhakkak (İng. Muhaqqaq) Hat sanatında şeş kalem diye adlandırılan altı ana hat türünden biri.
Mustafa Altıntaş  1946'da Akşehir'de doğdu.1968'de Gazi Eğitim EnstitüsüResim Bölümü'nden mezun oldu. 1970'de Paris Güzel Sanatlar Yüksek Okulu Ensba'da Gustav Singier ve Jean Berthol
atölyelerinde çalıştı. Fransa'da ve Avrupa'da kişisel ve karma sergiler dışında festivaller ve bienallere katılmış olup Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nde resmi ve özel koleksiyonlarda yapıtları bulunmaktadır.
Mustafa Ata  1945'de Trabzon'da doğdu. 1971'de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitirdi.
Biri M
ünih'de olmak üzere 18 kişisel sergi açan sanatçı yurt içi ve yurt dışında karma sergilere ve uluslararası bienallere katıldı, ödüller aldı.
Mustafa Ayaz  Türk Ressamı (İstanbul 1928) Gazi Eğitim Enstitüsü Resim bölümünü bitiren (1963) Mustafa Ayaz, aynı bölümde öğreti Görevliliği yaptı.
Musavvir Osmanlı resim sanatında manzara ve özellikle insan resmi yapan sanatçı.
Mübin Orhon  1924 İstanbul’da doğdu. 1947 Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1949 Académie de la GrandeChaumiere’de serbest desen çalıştı. 1981 27 Nisan’da Paris’te öldü.
Mültikolor (Frs. Multicolore (Adj) ) Çok renkli.
Mürir (Frs.Mûrir (v)) Tasarlamak, olgunlaştırmak. Mürir un tableau Bir tablo tasarlamak.
Mürşide İçmeli  ( 1930 ) Kendini resimle, resmini de özgün baskı teknikleriyle ifade eden bir sanatçı. İstanbul, Elazığ, Malatya, Ankara, Bursa, Konya'da yaşadı ve öğrenim gördü. Madrid ve Londra'da eğitimini pekiştirdi. Hem Türkiye'de hem de ülke dışında gezi ve incelemelerde bulundu. Hitit Kültürü'nden, Anadolu Uygarlıkları'ndan, Ortaçağ İspanyası'ndan, Rönesans'ın Hümanizması'ndan, Barok'un Boşluğu'ndan, Henry Moore Heykeli'nden, İngiliz Op'undan, Mayalar'dan, Türk İslamı'ndan ve etkilenebileceği her yaratımdan etkilendi. Kendine benzedi. Gravür tekniklerinin olanaklarını resimsel ifadenin açılımları için sonuna kadar kullandı. Düzenleme ve yerleştirimin geometrik sağlamlığı gibi tekniğin sağladığı siyahbeyaz, yüzeydoku gerilimleri üzerinde de yoğunlaştı. Dünyasal ve doğasal olanın görünür gerçekliğiyle ilgilenmedi. Gelenk sorunuyla uğraştı. Evrensel ve ulusal geleneğe ayrımlı uzaklıklardan yakınlaşmaını tadına vardı, her ikisine de göndermede bulundu. Resminin ana konusunu oluşturan "yaşam"ı bir dirim olarak anlamadı, bunu fizik ötesi bir alana çekerek bilgilenmek amacıyla sorguladı. Resimsel ifadesinde matematik ve geometriye, böylelikle oran ve orantıya başvurdu. Soyut resim yaptı. Simgelerle, geçmişten günümüze ulanan imlerin içerikleriyle oynadı. Oynanacak gibi... Akdeniz'de dolanan bir gizemcidir Mürşide İçmeli.
Müze (İng. Museum) Sanatsal, kültürel, tarihsel ya da bilimsel ürünlerin sürekli olarak sergilenmesi amacıyla yapılan veya kendisi bu sıralanan nitelikleri nedeniyle halka açık tutulan yapı.
Müzikalistler (İng. Musicalist) 1920’de kurulan bir soyut resim akımı.  Bu akımın yandaşları müzik ile resim sanatı arasında bir koşutluk kurmayı amaçlamışlardır.  Modern Sanat’ın evrim süreci içinde çok önemli bir yer tutmazlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder