B
Bacon, Francis İngiliz
Ressamı (Dublin 1909 Madrid 1992).
Birçok sanat eleştirmeni tarafından 20.yy’ın ikinci yarısındaki
önemli ressamlarından biri olarak kabul edilmiştir. Resim yapmayı
kendi kendine öğrenmiş ve eserlerinin bir kısmını yok etmiştir.
Birçok sanat eleştirmeni tarafından 20.yy’ın ikinci yarısındaki
önemli ressamlarından biri olarak kabul edilmiştir. Resim yapmayı
kendi kendine öğrenmiş ve eserlerinin bir kısmını yok etmiştir.
Bağdaşık s. Her yeri
aynı özelliği gösteren, mütecanis, homojen.
Bağdaşım is. Tutarlılık, insicam.
Bağdaşmazlık is. Uyuşmazlık.
Bağıllık, ğı is. Görece olma durumu, izafiyet,rölativite.
Bağıntı Fel. Eşyayı, kavramları veya tasarımları birlik,
bağlılık,
birliktelik gibi durumlarda toplayan görünüş veya nitelik,
izafiyet rölativite.
birliktelik gibi durumlarda toplayan görünüş veya nitelik,
izafiyet rölativite.
Badigonör (Frs. Badigeonneur (m)) Alay yolluKötü ressam.
Bağıran
renk Genellikle
karıştırılmadan, saf olarak kullanılan
ve büyük bir göz alıcılık ve çağrı eğilimini kapsayan şiddetli renk.
ve büyük bir göz alıcılık ve çağrı eğilimini kapsayan şiddetli renk.
Bağlayıcı tuşlar Bir tabloda en baskın rengin resim yüzeyi
üzerinde dağılan renkleri.
üzerinde dağılan renkleri.
Bakanal (Frs. Bacchanale) Resim sanatında antik mitolojinin
şarap tanrısı Bacchus için yapılan içkili şenlikleri betimleyen
yapıtların genel adı. Bacchus’u konu edinen içki sahneleri.
şarap tanrısı Bacchus için yapılan içkili şenlikleri betimleyen
yapıtların genel adı. Bacchus’u konu edinen içki sahneleri.
Bakış (İng.Vision) Avrupa resim sanatında sanatçının resmettiği
konuyu gözlemlediği varsayımsal noktanın konumu ve gözlemleme
doğrultusu.
konuyu gözlemlediği varsayımsal noktanın konumu ve gözlemleme
doğrultusu.
Bakış noktası (Viewpoint, Vantage Point) 1. Resimde konunun
görülüp yüzeye aktarıldığı belli nokta. Daha karmaşık ve soyut
niteliğe bağlı olan resimlerde birçok bakış noktası birden
bulunabilir. 2. Gerçekçi yönelimi Avrupa resim sanatında
konunun sanatçı tarafından gözlenip resmedildiği nokta.
Rönesans öncesi Avrupa’sında, Uzak Doğu’da, Bizans
Sanatında ve İslam sanatında görülmez. 3. Sanatçının bir
konuyu resmetmek için baktığı varsayılan nokta.
görülüp yüzeye aktarıldığı belli nokta. Daha karmaşık ve soyut
niteliğe bağlı olan resimlerde birçok bakış noktası birden
bulunabilir. 2. Gerçekçi yönelimi Avrupa resim sanatında
konunun sanatçı tarafından gözlenip resmedildiği nokta.
Rönesans öncesi Avrupa’sında, Uzak Doğu’da, Bizans
Sanatında ve İslam sanatında görülmez. 3. Sanatçının bir
konuyu resmetmek için baktığı varsayılan nokta.
Balaban, İbrahim Türk ressamı
(Bursa 1921). Tablolarında
Anadolu köy yaşamından konuları işledi.
Anadolu köy yaşamından konuları işledi.
Balans (İng.Balance) Denge, Sanat eserinde birlik yaratmak
için bütün ortak kısımların dengeye kavuşturulması.
için bütün ortak kısımların dengeye kavuşturulması.
Balcıoğlu, Semih Türk Karikatür
resmi sanatçısı (İstanbul 1928).
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi(1951). Türkiya’de
birçok gazetede seri karikatür çizimleri yaptı.
İstanbul Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi(1951). Türkiya’de
birçok gazetede seri karikatür çizimleri yaptı.
BaldungGrien, Hans Alman Ressamı
(Gmünd, Aşağı Avusturya
1484’e doğr.Strasbourg 1545). Renkçi bir ressamdır. Kadının Üç
yaşı ve Ölüm adlı tablosu ile tanınır. (Prado, Madrit).
1484’e doğr.Strasbourg 1545). Renkçi bir ressamdır. Kadının Üç
yaşı ve Ölüm adlı tablosu ile tanınır. (Prado, Madrit).
Balkan Naci İslimyeli 1947'de
Adapazarı'nda doğdu.1972'de
Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek
Okulu'nu bitirdi. Çeşitli tarihlerde Avusturya, İtalya ve
Amerika Birleşik Devletleri'nde mesleki çalışmalarda bulundu.
Marmara Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmış olan sanatçının
8 ödülü bulunmaktadır.
Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek
Okulu'nu bitirdi. Çeşitli tarihlerde Avusturya, İtalya ve
Amerika Birleşik Devletleri'nde mesleki çalışmalarda bulundu.
Marmara Üniversitesi'nde öğretim üyeliği yapmış olan sanatçının
8 ödülü bulunmaktadır.
Balla, Giacomo (Torino,
18.7.1871 – Roma, 1.3 1958).
Fütürsit akımın savunucularından biridir. Çalışmalarında geometrik
uygulamalarda bulundu. Devinimi yoğun bir biçimde uyguladı.
Fütürsit akımın savunucularından biridir. Çalışmalarında geometrik
uygulamalarda bulundu. Devinimi yoğun bir biçimde uyguladı.
Bamboşad (İng. Bambocciada Frs. Bambocciatta) 1. Resimde
gündelik yaşantıyı, genre sahnelerini, köylü hayatını konu edinen
ve Hollanda Flaman ülkelerinde çok yaygın olan eğilimlere
verilen ad. Bunları tarihsel resimler gibi soylu konulardan ayırmak
için kullanılmıştır. 2. Hollandalı ve Flandrılı sanatçıların etkileriyle
17. yy. İtalya’sında ortaya çıkan ve kırsal yaşamı grotesk sahnelerle
betimlemeyi amaçlayan ressamların genel adı.
gündelik yaşantıyı, genre sahnelerini, köylü hayatını konu edinen
ve Hollanda Flaman ülkelerinde çok yaygın olan eğilimlere
verilen ad. Bunları tarihsel resimler gibi soylu konulardan ayırmak
için kullanılmıştır. 2. Hollandalı ve Flandrılı sanatçıların etkileriyle
17. yy. İtalya’sında ortaya çıkan ve kırsal yaşamı grotesk sahnelerle
betimlemeyi amaçlayan ressamların genel adı.
Bandrol (İng. Banderole) Avrupa resimlerinde görülen,
kıvrımlı
bir kumaş şerit biçiminde betimlenen ve içine genellikle yazı yazılan
resimsel öğe.
bir kumaş şerit biçiminde betimlenen ve içine genellikle yazı yazılan
resimsel öğe.
Barbizon okulu 18301880 yılları arasında Barbizon’da ve
Fontainbleau ormanında çalışan Fransız manzara ressamlarını
belirten terimdir. Barbizon okulu ressamlarının başlıcaları arasında
Theodore Rousseau, Charles François Daubigny, Narcisse Virgile
Diaz de la Pena, Constant Troyon, Jules Dupre, Achille Etna
Michallon ve Georges Michel sayılabilir. Aslında Dupre ve
Daubigny Barbizon’da çok az bulunmuşlardır; ama üslupları
bakımından, bu okulun üyesi sayılmışlardır. Barbizon okulunun
üyeleri, öncelikle manzara ressamlarıdır. Genellikle daha ılımlı
tonlarla ve çoğu kez alaca karanlıkta resim yaptıkları için,
yapıtları Nicolas Poussin, vb. ressamların klasik, konusu mitolojiden
alınma yapıtlarından ve Eugene Delacroix gibi romantik ressamların
parlak, pitoresk manzaralarından farklıdır. Barbizon ressamları
açık havada çalışmışlar, ama kendilerini izleyen ve belirli ölçüde
etkiledikleri izlenimcilerden farklı olarak, açık havada başladıkları
taslakları çoğunlukla atölyede tamamlamışlardır. Yalnızca Daubigny,
renk ve atmosfer ayrıntılarını daha iyi yakalayabilmek için, tablolarını
açık havada tamamlamıştır. Barbizon okulunun kökleri, Meindert
Hobbema ve Jacob van Ruisdael gibi 17. yy. Hollandalı ressamlarına
dayanır. İngiliz peyzaj ressamları Richard Parkes Bonington ve John
Costable’dan da etkilenmiştir. Okulun her birinin belirgin bir üslubu
ve yeğlediği konular vardır. Rousseau’nın kasvetli manzaralarına
çoğunlukla karanlık meşe topluluklar egemendir: Diaz, kalın
katlarla boyanmış, ışınlar saçan ormanlarında sık sık çingenelere,
orman perilerine yer vermiştir; Troyon’un kış manzaralarına,
çoğunlukla otlayan koyunlar ve sığırlar serpiştirilmiştir; genlikle
üstü tenteyle örtülü bir sandalda çalışmış olan Daubigny, ışık
dolu ırmak resimleri yapmıştır. Camile Corot ve Jean Fraçois
Millet de, zaman zaman Barbizon’da resim yapmış oldukları
için bazı sanat tarihçileri tarafından Barbizon okulu üyesi
sayılmaktadır.
Fontainbleau ormanında çalışan Fransız manzara ressamlarını
belirten terimdir. Barbizon okulu ressamlarının başlıcaları arasında
Theodore Rousseau, Charles François Daubigny, Narcisse Virgile
Diaz de la Pena, Constant Troyon, Jules Dupre, Achille Etna
Michallon ve Georges Michel sayılabilir. Aslında Dupre ve
Daubigny Barbizon’da çok az bulunmuşlardır; ama üslupları
bakımından, bu okulun üyesi sayılmışlardır. Barbizon okulunun
üyeleri, öncelikle manzara ressamlarıdır. Genellikle daha ılımlı
tonlarla ve çoğu kez alaca karanlıkta resim yaptıkları için,
yapıtları Nicolas Poussin, vb. ressamların klasik, konusu mitolojiden
alınma yapıtlarından ve Eugene Delacroix gibi romantik ressamların
parlak, pitoresk manzaralarından farklıdır. Barbizon ressamları
açık havada çalışmışlar, ama kendilerini izleyen ve belirli ölçüde
etkiledikleri izlenimcilerden farklı olarak, açık havada başladıkları
taslakları çoğunlukla atölyede tamamlamışlardır. Yalnızca Daubigny,
renk ve atmosfer ayrıntılarını daha iyi yakalayabilmek için, tablolarını
açık havada tamamlamıştır. Barbizon okulunun kökleri, Meindert
Hobbema ve Jacob van Ruisdael gibi 17. yy. Hollandalı ressamlarına
dayanır. İngiliz peyzaj ressamları Richard Parkes Bonington ve John
Costable’dan da etkilenmiştir. Okulun her birinin belirgin bir üslubu
ve yeğlediği konular vardır. Rousseau’nın kasvetli manzaralarına
çoğunlukla karanlık meşe topluluklar egemendir: Diaz, kalın
katlarla boyanmış, ışınlar saçan ormanlarında sık sık çingenelere,
orman perilerine yer vermiştir; Troyon’un kış manzaralarına,
çoğunlukla otlayan koyunlar ve sığırlar serpiştirilmiştir; genlikle
üstü tenteyle örtülü bir sandalda çalışmış olan Daubigny, ışık
dolu ırmak resimleri yapmıştır. Camile Corot ve Jean Fraçois
Millet de, zaman zaman Barbizon’da resim yapmış oldukları
için bazı sanat tarihçileri tarafından Barbizon okulu üyesi
sayılmaktadır.
Barbuyyaj Barbuyyiz [ Frs.
Barbouillage, barboullise (m) ]
1. Kaba boya 2. Kötü resim.
1. Kaba boya 2. Kötü resim.
Barbüyyör Barbüyyöz [ Frs. Barbouilleur,euse (m et f)]
Kötü resimci
Kötü resimci
Bariyoloj (Frs. Bariologe (m)) Birbirini tutmaz renkler
karışımı.
Alaca bulaca renkler.
Alaca bulaca renkler.
Bariyoler (Frs. Barioler (v)) Karmaşık renkler sürmek,renk
renk boyamak.
renk boyamak.
Bariyolür (Frs. Bariolure (f)) Karışık renklilik,alaca
bulacalık.
Barlach, Ernst Alman
heykalcisi.Hamburg Uygulamalı Sanatlar
okulu’nda, daha sonra da Dresden Akademisi’nde Enst Barlach
Ağaç oyma heykallleri ile ünlüdür.
okulu’nda, daha sonra da Dresden Akademisi’nde Enst Barlach
Ağaç oyma heykallleri ile ünlüdür.
Barok is.(Frs. Baroque < Portekizce) 1. 16001750 yılları
arasındaki klasik sanatı izleyen resim, mimarlık üslubu.
2. 17. yüzyıl başlarından 18. Yüzyıl Ortalarına kadar süren
büyük sanat dönemi. Bu dönemde mimarlık, heykel, resim ve
öbür sanat alanlarında klasik Rönesans’ın düzen, sükûnet ve
akılcılığının yerini heyecan ve pathos ifadeleri, ışık gölge
etkileri ve mekân derinliği almıştır. Resim sanatında
Rubens ve Rambrandt, mimaride Baromini, Guarini, Neumann,
Mansrad barok dönemin temsilcisi sayılır. İtalya’da heykeltıraş
Bernini, barok anlayışı en etkili biçimde temsil eder.
3. Barok sanatı. 4. Barok sanat anlayışını ve bu anlayış
doğrultusunda üretilmiş yapıtları niteler. 5. Geniş anlamlı olarak
“Barok” sözcüğü, yalnız Avrupa sanatının bir dönemi için
değil, her sanatta ve tüm kültür çevreleri için geçerlidir.
6. XVI., XVII., yüzyılda, İtalya ve diğer Katolik ülkelerde gelişmiş
bir sanat akımıdır. Mimaride, düz çizgiler yerine eğriler kullanılmış,
girinti ve çıkıntılar önem kazanmıştır. Heykelde, gerçeğe daha
yakın, tesirli ve hareketli figürler ağır basmış, resimde, gözü
aldatan teknikler ön plana geçmiştir. XVIII. Yüzyılda
canılılığını kaybederek, rokoko üsluplarının süsleme ve
fantezileri içinde sağlıksız inceliğe düşmüştür.
arasındaki klasik sanatı izleyen resim, mimarlık üslubu.
2. 17. yüzyıl başlarından 18. Yüzyıl Ortalarına kadar süren
büyük sanat dönemi. Bu dönemde mimarlık, heykel, resim ve
öbür sanat alanlarında klasik Rönesans’ın düzen, sükûnet ve
akılcılığının yerini heyecan ve pathos ifadeleri, ışık gölge
etkileri ve mekân derinliği almıştır. Resim sanatında
Rubens ve Rambrandt, mimaride Baromini, Guarini, Neumann,
Mansrad barok dönemin temsilcisi sayılır. İtalya’da heykeltıraş
Bernini, barok anlayışı en etkili biçimde temsil eder.
3. Barok sanatı. 4. Barok sanat anlayışını ve bu anlayış
doğrultusunda üretilmiş yapıtları niteler. 5. Geniş anlamlı olarak
“Barok” sözcüğü, yalnız Avrupa sanatının bir dönemi için
değil, her sanatta ve tüm kültür çevreleri için geçerlidir.
6. XVI., XVII., yüzyılda, İtalya ve diğer Katolik ülkelerde gelişmiş
bir sanat akımıdır. Mimaride, düz çizgiler yerine eğriler kullanılmış,
girinti ve çıkıntılar önem kazanmıştır. Heykelde, gerçeğe daha
yakın, tesirli ve hareketli figürler ağır basmış, resimde, gözü
aldatan teknikler ön plana geçmiştir. XVIII. Yüzyılda
canılılığını kaybederek, rokoko üsluplarının süsleme ve
fantezileri içinde sağlıksız inceliğe düşmüştür.
Baroklaşma Bir sanat dalı
ya da üslupta klasik kuralların
yıkılması.
yıkılması.
Barok sanatı (İng. Baraque
Art.) 1. 17. ve 18. yy.’larda
bütün Avrupa’ya egemen olan üslup. Temel özelliği
Rönesans’ın durağan kurallarına bir karşı çıkış niteliği taşımasıdır.
bütün Avrupa’ya egemen olan üslup. Temel özelliği
Rönesans’ın durağan kurallarına bir karşı çıkış niteliği taşımasıdır.
Baröliyef (Frs. BasRölyef Basrelief (m)) Alçak kabartma.
Bartolozzi, Francesco İtalyan Gravürcüsü
(Floransa
1727 Lizbon 1815). İngiltere kralının gravürcülüğüne
atanarak aynı zamanda 1768’de Krallık Akademisi’nin
kurucu üyeleri arasında yer alıp, noktalama tekniğinin
ustalarından biri haline gelerek, bu sanatın yaygınlaşmasına
katkıları oldu.
1727 Lizbon 1815). İngiltere kralının gravürcülüğüne
atanarak aynı zamanda 1768’de Krallık Akademisi’nin
kurucu üyeleri arasında yer alıp, noktalama tekniğinin
ustalarından biri haline gelerek, bu sanatın yaygınlaşmasına
katkıları oldu.
Bartolomoe Esteban Murillo (1618-1682) Seville doğumludur.
1648’de Madrit’e giderek üç yıl orada çalışmıştır.
Aziz resimleri ile beraber dilenci çocukresimleri ile tanınır.
1648’de Madrit’e giderek üç yıl orada çalışmıştır.
Aziz resimleri ile beraber dilenci çocukresimleri ile tanınır.
Bartolomeo, fra (Savignano 1472 Floransa 1517). İtalyan
ressam Raffaello ve Michelangelo’nun etkilerini bağdaştırdığı
eserleriyle, İtalyan resminin önemli temsilcileri arasında yer aldı.
ressam Raffaello ve Michelangelo’nun etkilerini bağdaştırdığı
eserleriyle, İtalyan resminin önemli temsilcileri arasında yer aldı.
Barûdî s.(Arb. Bârûdî) Koyu renkte olan.
Barye, Antonie Louis Fransız heykelcisi
ve ressamı (Paris 1795
ay.y.1875). Kendini özellilkle, yırtıcı hayvanları incelediği Bitkiler
Bahçesinde yetiştirdi. 1830 sergisinde Timsah Yiyen Kaplan’ı,
1831 sergisinde Yılanlı Aslan’ı sergiledikten sonra, yirmi yıllık
sistemli bir çalışmayla önemli heyktraşlar arasında yer aldı.
ay.y.1875). Kendini özellilkle, yırtıcı hayvanları incelediği Bitkiler
Bahçesinde yetiştirdi. 1830 sergisinde Timsah Yiyen Kaplan’ı,
1831 sergisinde Yılanlı Aslan’ı sergiledikten sonra, yirmi yıllık
sistemli bir çalışmayla önemli heyktraşlar arasında yer aldı.
Basarî s.(Arb. Basarî) Görme ile ilgili.
Bası is. 1 Resim klişesi. 2 Resim çıkarmak işi, tabı.
Basım is. Basım sanatı, tipografya. Geniş anlamda, bir metnin
ya da resmin çoğaltılması işlemi.
ya da resmin çoğaltılması işlemi.
Basiret is.(Arb. Basiret) Doğru görüş, uzağı görüş, seziş,
uyanıklık, anlayış, kavrayış, dikkat, sağ görü.
uyanıklık, anlayış, kavrayış, dikkat, sağ görü.
Baskı Resim Baskı yapılarak
yapılan resim. Ör. Linolyum
baskı, gravür baskı vb.
baskı, gravür baskı vb.
Başağa, Ferruh Türk ressamı(1914). İstanbul Devlet
Güzel Sanatlar Akademisinde (1935)
Güzel Sanatlar Akademisinde (1935)
Başeser Kendi türünde
en mükemmel eser, şah eser.
Baş yapıt (İng. Masterpiece) 1.Bir sanatçının beceresini
ya da bir üslubun özelliklerini en yetkin biçimde örnekleyen,
çok başarılı sanat eseri. 2. Baş eser. 3. Şaheser.
ya da bir üslubun özelliklerini en yetkin biçimde örnekleyen,
çok başarılı sanat eseri. 2. Baş eser. 3. Şaheser.
Başkalaşım (İng.
Metmorphosis) Resim ve heykel
yapımında yer alan bir betinin, gerçek doğadaki varlık ya
da nesneye gönderme yapan biçimden ve tanınabilir olmaktan
uzaklaştırılmış olma durumu.
yapımında yer alan bir betinin, gerçek doğadaki varlık ya
da nesneye gönderme yapan biçimden ve tanınabilir olmaktan
uzaklaştırılmış olma durumu.
Bateau Lavoir grubu (İng. BateauLavoir Group) 1. 1908-1914
yılları arasında Paris'te etkin bir sanatçı grubuna verilen
ad'dır. Seine nehrinde yüzen teknelerin adından esinlenilerek
bu isim konulmuştur. Bu grup kübizm akımının doğuşunda
rol oynamıştır. Picasso ve Juan Gris grupta yer almışlardır.
Batı Özellikle Avrupa Amerika ülkeleri olarak kastedilir.
Bilim ve teknolojide öncü olduğu sıfatının kabul edildiği
noktasından hareketle bu ülkelerin gerisinde kalan ülkelere
model olma özelliği taşır. 2. Batılı Avrupa Amerika uygarlığını
benimseyen.
yılları arasında Paris'te etkin bir sanatçı grubuna verilen
ad'dır. Seine nehrinde yüzen teknelerin adından esinlenilerek
bu isim konulmuştur. Bu grup kübizm akımının doğuşunda
rol oynamıştır. Picasso ve Juan Gris grupta yer almışlardır.
Batı Özellikle Avrupa Amerika ülkeleri olarak kastedilir.
Bilim ve teknolojide öncü olduğu sıfatının kabul edildiği
noktasından hareketle bu ülkelerin gerisinde kalan ülkelere
model olma özelliği taşır. 2. Batılı Avrupa Amerika uygarlığını
benimseyen.
Batılı anlayış Genel olarak,
resim sanatında batıda geliştirilen
biçimler, düzen bağıntıları ve yanılsama teknikleri bütünü.
biçimler, düzen bağıntıları ve yanılsama teknikleri bütünü.
Batılılaşmak (İng. Westernizaton, Alm. Verwestlichung,
Frs.Occidentalisation) Özellikle Batı denilen Avrupa
Amerika ülkelerinin düşüncede, bilim ve teknikte,
sanatta, imar ve refah vasıtalarında keşif veya icatlarını
öğrenmek, yapmak ve bunlardan yararlanmaya çalışmak.
Çalışma hayatında izledikleri yüksek standartları
benimsemiş olmak.
Frs.Occidentalisation) Özellikle Batı denilen Avrupa
Amerika ülkelerinin düşüncede, bilim ve teknikte,
sanatta, imar ve refah vasıtalarında keşif veya icatlarını
öğrenmek, yapmak ve bunlardan yararlanmaya çalışmak.
Çalışma hayatında izledikleri yüksek standartları
benimsemiş olmak.
Batik is.(Malezya dilinden) 1. Kumaş, deri veya kâğıt
süslemede kullanılan bir yöntem. 2. Bu yöntemle hazırlanmış
kumaş. Naturel lifli bütün kumaşlar ve polyemidler için
uygun bir boyadır. Batik yapmadan önce kumaşın apresini
alınız. Boyayı kumaşın gerektirdiği kadar kaynatılmış su
ile eritin. (Naturel lifli kumaşlar için bir yemek kaşığı
tuzu eritin. Polyemitlere gerek yoktur.) Kumaşı serbestçe
yüzebileceği banyoda 1530 dakika tutun. Daha sonra bir
kez daha soğuk sudan geçirin. Asarak değil, gazete üzerine
koyup kurutun ve ütü ile fikseleyin.
süslemede kullanılan bir yöntem. 2. Bu yöntemle hazırlanmış
kumaş. Naturel lifli bütün kumaşlar ve polyemidler için
uygun bir boyadır. Batik yapmadan önce kumaşın apresini
alınız. Boyayı kumaşın gerektirdiği kadar kaynatılmış su
ile eritin. (Naturel lifli kumaşlar için bir yemek kaşığı
tuzu eritin. Polyemitlere gerek yoktur.) Kumaşı serbestçe
yüzebileceği banyoda 1530 dakika tutun. Daha sonra bir
kez daha soğuk sudan geçirin. Asarak değil, gazete üzerine
koyup kurutun ve ütü ile fikseleyin.
Batik boyası Batik yapmak
için kullanılan özel boya.
Baton dö ruj (Frs.Baton de rouge (Adj)) Dudak kırmızısı
Bauhaus 1. 1919'da Weimar'da
mimar Walter Gropius'un
kurdupu, 1925 yılında Dessau'a taşınan ve 1933' te Hitler
yönetimince kapatılan bir sanat kurumudur. Paul Klee,
Wassily Kandinsky gibi ünlü ressamlarda bu kurumda
görev almışlardır. Kurumun amacı endüstri ve uygarlık
gelişmesine ayak uyduran bir sanat anlayışı oluşturmak olmuştur. 2. Bir Alman sanat okulu.
kurdupu, 1925 yılında Dessau'a taşınan ve 1933' te Hitler
yönetimince kapatılan bir sanat kurumudur. Paul Klee,
Wassily Kandinsky gibi ünlü ressamlarda bu kurumda
görev almışlardır. Kurumun amacı endüstri ve uygarlık
gelişmesine ayak uyduran bir sanat anlayışı oluşturmak olmuştur. 2. Bir Alman sanat okulu.
Bayağı Adi, aşağılık, basit, sıradan.
Bayrak kırmızısı Parlak, canlı kırmızı renk. Al renk.
Baz is.(İng. Frs. Base) Temel, esas.
Beceri is. 1 Elinden iş gelme durumu, ustalık. maharet.
2. Kişinin yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi
başarma ve bir işlemi amaca uygun olarak
sonuçlandırma yeteneği
2. Kişinin yatkınlık ve öğrenime bağlı olarak bir işi
başarma ve bir işlemi amaca uygun olarak
sonuçlandırma yeteneği
Bedesten is.(Fars.Bezistân) İçinde değerli veya sanatkârane
tasarımın hakim olduğu eşyanın alınıp satıldığı kapalı çarşı.
tasarımın hakim olduğu eşyanın alınıp satıldığı kapalı çarşı.
Bediî s.(Arb.Bed‘ii esk.) 1. Güzellik ölçülerine uyan, gözü g
önlü okşayan, beğenilen. 2. Fel. Estetik. Ör. Bediî sanatlar
(Güzel sanatlar.)
önlü okşayan, beğenilen. 2. Fel. Estetik. Ör. Bediî sanatlar
(Güzel sanatlar.)
Bediîyat ç. is.(Arb. Bediiyat esk.) Estetik bilimi, güzellik
bilimi, güzel sanatlar.
bilimi, güzel sanatlar.
Bedir dri is. (Arb. Bedr, esk.) Dolunay. Ay'ın tepsi gibi
tam yuvarlak görünmesi hali.
tam yuvarlak görünmesi hali.
Bedri Baykam 1957'de Ankara'da doğdu. 6 yaşında
Ankara,
Bern ve Cenevre'de ilk sergilerini açtı. Sorbonne Üniversitesi'nde
işletme ve ekonomi, 19801984 yılları arasında California
College of Arts and Crafts'da resim ve sinema eğitimi gördü.
San Francisco, New York, İstanbul ve Paris'te sergiler açtı.
68 kişisel sergiye sahip sanatçı birçok grup sergisine katıldı,
ödüller aldı.
Bern ve Cenevre'de ilk sergilerini açtı. Sorbonne Üniversitesi'nde
işletme ve ekonomi, 19801984 yılları arasında California
College of Arts and Crafts'da resim ve sinema eğitimi gördü.
San Francisco, New York, İstanbul ve Paris'te sergiler açtı.
68 kişisel sergiye sahip sanatçı birçok grup sergisine katıldı,
ödüller aldı.
Bedri Rahmi Eyüboğlu (19111975) Bedri Rahmi Eyüboğlu
gelişmesi boyunca folklorik nakışlarla kurduğu resimsel
ilişkileri popüler boyutlara eriştiren bir sanatçı olarak
dikkatleri üzerine toplamıştır. 1913’te Görede’de doğdu,
1971’de İstanbul’da öldü. İlk ve orta öğrenimini Trabzon’da
yaptı. 1931’de İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisini
bitirdikten sonra Paris’te André Lhote’un Atölyesinde
çalıştı (19311933). Yurda dönüşünde Güzel Sanatlar
Akademisinde Öğretim Görevlisi oldu. D Grubuna katıldı.
Basma çoğaltma yöntemiyle serigrafi, litografi, gravür
çalışmalarına ağırlık verdi ve halk el sanatlarından
kaynaklanan mozaik çalışmaları yaptı. Paris’teki NATO
binasında yer alan 50m’lik mozaik panosuyla da
Uluslar arası ün kazandı. Resim Sanatıyla ilgili yazıları da
yayımlanmış resim çalışmalarını içeren kitapları çıkmıştır.
En tanınmış eserleri şunlardır; Köylü kadını, Beylerbeyi
iskelesi, Balıklar, Mavi Siyah Kuş. Sanatçı Türk El
Sanatlarının yine topluma ait sanatsal zevk anlayışını
su yüzüne çıkarmada büyük çabalar harcamış, böylece
Türk sanatının yaratılmasında onun payı büyük olmuştur.
Bedri Rahmi yurt içinde ve yurt dışında kendini kabul
ettirmiş bir sanatçımızdır. Bir çok sergilere katılmış,
ödüller almıştır.
gelişmesi boyunca folklorik nakışlarla kurduğu resimsel
ilişkileri popüler boyutlara eriştiren bir sanatçı olarak
dikkatleri üzerine toplamıştır. 1913’te Görede’de doğdu,
1971’de İstanbul’da öldü. İlk ve orta öğrenimini Trabzon’da
yaptı. 1931’de İstanbul’da Güzel Sanatlar Akademisini
bitirdikten sonra Paris’te André Lhote’un Atölyesinde
çalıştı (19311933). Yurda dönüşünde Güzel Sanatlar
Akademisinde Öğretim Görevlisi oldu. D Grubuna katıldı.
Basma çoğaltma yöntemiyle serigrafi, litografi, gravür
çalışmalarına ağırlık verdi ve halk el sanatlarından
kaynaklanan mozaik çalışmaları yaptı. Paris’teki NATO
binasında yer alan 50m’lik mozaik panosuyla da
Uluslar arası ün kazandı. Resim Sanatıyla ilgili yazıları da
yayımlanmış resim çalışmalarını içeren kitapları çıkmıştır.
En tanınmış eserleri şunlardır; Köylü kadını, Beylerbeyi
iskelesi, Balıklar, Mavi Siyah Kuş. Sanatçı Türk El
Sanatlarının yine topluma ait sanatsal zevk anlayışını
su yüzüne çıkarmada büyük çabalar harcamış, böylece
Türk sanatının yaratılmasında onun payı büyük olmuştur.
Bedri Rahmi yurt içinde ve yurt dışında kendini kabul
ettirmiş bir sanatçımızdır. Bir çok sergilere katılmış,
ödüller almıştır.
Beğeni is. 1. Güzel veya çirkin yargısını verdiren duygu,
zevk. 2. Güzeli çirkinden ayırma yetisi, zevk, gusto.
zevk. 2. Güzeli çirkinden ayırma yetisi, zevk, gusto.
Bej (Frs.Beige (Adj)) bej,yapağı rengi,saz rengi.
Belâgat mec. Bir şeyde gizli olan derin anlam.
BelirlilikBelirsizlik Klasik
sanatta güzellik, biçimin hiç
eksiksiz olarak betimlenmesine bağlıdır. Barokta ise
sanatçı, maddesel gerçekliği vermek istediği yerde bile
salt belirlilikten uzaklaşır. Bunun nedeni kesin bir belirlilikten
hoşlanmayan bir beğeninin gelişmiş olmasıdır. Göz yarı
bellinin güzelliğini bulunca, ilk kez devinimin betimlenmesi
olanaklı bir hale geldi. (Dönen bir tekerleğin görünümü gibi.)
Devinim ve izlenim doğal olarak bir çeşit belirsizlik ister.
Klasik; konuyu tümüyle verir, her biçim kendisi için
en tipik yolda görünmeye zorlanır, tek motifler anlamlı karşıtlıklar
içinde geliştirilirler. Barok ise izleyicinin kestirebileceği
yerlerde bir şey söylemek istemez, devinimli görüntülere
önem verir. Klasikte ışık, nesnel bir düzenleyicidir, keskin
karşıtlıkları belirtir. Barokta ise ışık, hiçbir plastik motife
bağlı olmadan, şurada, enlemesine yere konuverir.
Bunda biçimle bir çelişme de görülmez. Klasikte karanlıkta
kalan biçimler betimlenirken oldukları gibi görünürler,
Barokta ise biçimler genel bir karanlık içinde erirler.
Beğeni, bu erimeyi güzelleştirecek ölçüde gelişmiştir
ve biçimler bir büyü ile sarılırlar. İnsan resimlerinde
de durum aynıdır. Rembrandt bu tür resimlerin en
büyük örneklerini vermiştir. Klasik resimde renk,
maddesel varlıkları belirtmekle görevlidir. Barokta ise
renk, kendi başına bir yaşama kavuşur. Resmin
köşesine atılmış bir kırmızı manto, bir manto değil
kızıl bir kordur. 19.yy da resim tamamıyla nesnel
bir betimlemeye dönünce, Barok üstüne yıkıcı
yargılar ileri sürülmüş, bu tür yapıtlara özenticilik
(Manierizm) damgası vurulmuştur. Klasik yapıda
da aynıyla salt bellilik vardır. Ne ki duvarlardaki,
eklemlerdeki, çatıdaki taşıyıcı yada taşınan tüm
elemanlardaki bu bellilik giderek donuk ve cansız
şeyler olarak görünmeye başlar ve ilke değiştirilir.
Barok, güzelliği ve canlılığı, yapının görünüşündeki
sona ermemişlikle, izleyiciye süresiz yeni görüler
sunan sonsuz oluş halinde bulur. Barok ayrıca bir
biçimin ötekini örtmesinden, kesmesinden, bu örtüşme
ve kesişmelerden meydana gelen belirsiz, karışık
görünülerden hoşlanır. Barokta süsler de bir belirsizlik
içindedirler. Süsler en ince ayrıntılarına dek görülmez,
göz, ana noktaları kavrar, arada belirsiz alanlar kalır.
‘’Arı’’ biçim, Yeni Klasizm’le yeniden canlanmıştır.
Sanat, özellikle göz sanatları, biçim ve anlatımdan
oluşan iki yanlı uğraşır.
eksiksiz olarak betimlenmesine bağlıdır. Barokta ise
sanatçı, maddesel gerçekliği vermek istediği yerde bile
salt belirlilikten uzaklaşır. Bunun nedeni kesin bir belirlilikten
hoşlanmayan bir beğeninin gelişmiş olmasıdır. Göz yarı
bellinin güzelliğini bulunca, ilk kez devinimin betimlenmesi
olanaklı bir hale geldi. (Dönen bir tekerleğin görünümü gibi.)
Devinim ve izlenim doğal olarak bir çeşit belirsizlik ister.
Klasik; konuyu tümüyle verir, her biçim kendisi için
en tipik yolda görünmeye zorlanır, tek motifler anlamlı karşıtlıklar
içinde geliştirilirler. Barok ise izleyicinin kestirebileceği
yerlerde bir şey söylemek istemez, devinimli görüntülere
önem verir. Klasikte ışık, nesnel bir düzenleyicidir, keskin
karşıtlıkları belirtir. Barokta ise ışık, hiçbir plastik motife
bağlı olmadan, şurada, enlemesine yere konuverir.
Bunda biçimle bir çelişme de görülmez. Klasikte karanlıkta
kalan biçimler betimlenirken oldukları gibi görünürler,
Barokta ise biçimler genel bir karanlık içinde erirler.
Beğeni, bu erimeyi güzelleştirecek ölçüde gelişmiştir
ve biçimler bir büyü ile sarılırlar. İnsan resimlerinde
de durum aynıdır. Rembrandt bu tür resimlerin en
büyük örneklerini vermiştir. Klasik resimde renk,
maddesel varlıkları belirtmekle görevlidir. Barokta ise
renk, kendi başına bir yaşama kavuşur. Resmin
köşesine atılmış bir kırmızı manto, bir manto değil
kızıl bir kordur. 19.yy da resim tamamıyla nesnel
bir betimlemeye dönünce, Barok üstüne yıkıcı
yargılar ileri sürülmüş, bu tür yapıtlara özenticilik
(Manierizm) damgası vurulmuştur. Klasik yapıda
da aynıyla salt bellilik vardır. Ne ki duvarlardaki,
eklemlerdeki, çatıdaki taşıyıcı yada taşınan tüm
elemanlardaki bu bellilik giderek donuk ve cansız
şeyler olarak görünmeye başlar ve ilke değiştirilir.
Barok, güzelliği ve canlılığı, yapının görünüşündeki
sona ermemişlikle, izleyiciye süresiz yeni görüler
sunan sonsuz oluş halinde bulur. Barok ayrıca bir
biçimin ötekini örtmesinden, kesmesinden, bu örtüşme
ve kesişmelerden meydana gelen belirsiz, karışık
görünülerden hoşlanır. Barokta süsler de bir belirsizlik
içindedirler. Süsler en ince ayrıntılarına dek görülmez,
göz, ana noktaları kavrar, arada belirsiz alanlar kalır.
‘’Arı’’ biçim, Yeni Klasizm’le yeniden canlanmıştır.
Sanat, özellikle göz sanatları, biçim ve anlatımdan
oluşan iki yanlı uğraşır.
Benek, ği is. Herhangi bir şey üzerindeki ufak leke, puan.
Benzer Renkler (Couleurs Analogues) Birbirleriyle
ilgili renkler. Renk Çemberinde komşu renkler. Özellikle
ortak bir renge sahip, birbirine yakın renkler.
ilgili renkler. Renk Çemberinde komşu renkler. Özellikle
ortak bir renge sahip, birbirine yakın renkler.
Benzeti is. Benzetme, teşbih.
Benzeti ressamı Büyük sanatçıların yaptıklarını,
orijinaline bakarak yapan ve benzeti olduğunu
belirten ressam.
orijinaline bakarak yapan ve benzeti olduğunu
belirten ressam.
Benzetici s. Benzeterek yapan, sahteci, kopyacı.
Benzetici ressam Büyük sanatçıların üslubunda çalışarak,
yaptığı işleri orijinal eser diye satan sahte ressam.
yaptığı işleri orijinal eser diye satan sahte ressam.
Bergama okulu (İng.
Bergamene School)
Helenistik sanat kapsamında Anadolu’daki aynı adlı
kent merkez olmak üzere gelişen bir heykel sanat akımı.
Temel özelliği, klasik anlayışı terk edip daha abartılı bir
ifade ve devingenlik arayışı içinde oluşudur.
Helenistik sanat kapsamında Anadolu’daki aynı adlı
kent merkez olmak üzere gelişen bir heykel sanat akımı.
Temel özelliği, klasik anlayışı terk edip daha abartılı bir
ifade ve devingenlik arayışı içinde oluşudur.
Berliner Sezession (Secession) Max Libermann'ın
liderliğinde Alman resmi akademik anlayışına karşı
çıkan Alman Ressamlar grubu. (1899)
liderliğinde Alman resmi akademik anlayışına karşı
çıkan Alman Ressamlar grubu. (1899)
Berk Tezhip sanatında kullanılan
yaprak biçimli
bezeme öğesi.
bezeme öğesi.
Berrak s, [Arb.Berrâk] Duru, temiz, aydınlık, açık.
Beti (İng. Figure) is.1. Doğadaki ya da sanatçının imgelemindeki
varlıkların ve gerçekliklerin sanat yapında “yeniden üretilmiş”
biçimi. 2. Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi.
3. Figür
varlıkların ve gerçekliklerin sanat yapında “yeniden üretilmiş”
biçimi. 2. Resim ve heykel sanatlarında varlıkların biçimi.
3. Figür
Betili s. < İçinde insan, hayvan veya doğa öğeleri bulunan
(resim veya heykel), figüratif.
(resim veya heykel), figüratif.
Betili sanat Doğa'nın görünen biçimlerini işleyen sanat,
figüratif sanat.
figüratif sanat.
Betim is. 1. Tasvir. 2. İfade, anlatım. 3. Betimlemek işi.
4. Bir şeyi, bir kimseyi, bir olay veya duyguyu anlatma, ifade etme.
4. Bir şeyi, bir kimseyi, bir olay veya duyguyu anlatma, ifade etme.
Betimleme is. Tasvir etme, betimlemek işi.
Betimlemek (i) Bir nesnenin, kendine özgü belirtilerini
tam ve açık biçimde anlatmak, tasvir etmek.
tam ve açık biçimde anlatmak, tasvir etmek.
Betisiz s. ve is. İçinde insan, hayvan veya Doğa öğeleri
bulunmayan
(Resim veya Heykel) figür olmayan, nonfigüratif.
(Resim veya Heykel) figür olmayan, nonfigüratif.
Betisiz sanat Nonfigüratif sanat. Betimlemede figür olmayan sanat.
Beyaz is.(Arb.Beyâz) 1. Ak. 2. Kar veya süt rengi. Boya maddesi
olarak tüm renklerin açık hale getirilmesinde kullanılır. Işık
beyazı olarak tüm renkleri içinde barındırır. Siyah ile
karıştırıldığında gri renk elde edilir.
olarak tüm renklerin açık hale getirilmesinde kullanılır. Işık
beyazı olarak tüm renkleri içinde barındırır. Siyah ile
karıştırıldığında gri renk elde edilir.
Bezemek (Os.) Süslemek
Biçim (Shape) 1. Bir nesnenin görme ya da dokunma duyuları
ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği.
2. Bir şeyin şekli. Ünlü matematikçi Monge' a göre '' biçim
bir nesnenin dış sınırlarıdır.'' Klee ise biçim ve form için
şöyle açıklamada bulunuyor. Biçim; canlı varlık, buna karşılık
form; cansız doğadır diyor. Bauhaus izleyicisi olan Hodgen' de ''
formu yaratıcı eylemin zihinde canlandırdığı şey, biçimde
kuvvetli konturları olan şekildir.'' diye tanımlamaktadır Bir
alan, değer, renk ve dokusal farklılıklar nedeniyle sınırları
belirlenmiş olarak algılanır ki buna ''biçim'' denir. Bir
diğer tanım '' düzensizlikler arasında oluşan güçler
diyagramı '' şeklinde yapılmaktadır. Form ( şekil ) genel
anlamda varlıkların tüm görünüşüdür. Her varlığın temel
bir formu vardır. Resmi yapılacak modelin karşıdan
görünüşü kare, dikdörtgen, üçgen, oval gibi geometrik
yüzeylerden oluşur. Görsel anlatımda rol oynayan önemli
ögelerden biri de '' biçim ''dir. Doğada var olan her
cismin, bir geometrik forma dayalı biçimi vardır. Fakat
biçimlerde kendi aralarında büyük farklılıklar gösterir.
Bir kısmı geometrik bir düzen içinde oldukları halde
diğer pek çokları tamamen serbest görünümdedirler.
Bu bakımdan biçimlerin birbiriyle bağıntısını kurabilmek
güç ise de, yine de onları bir dönüşüm çemberi etrafında
toplamak ve birbirleriyle kıyaslamak mümkündür. Biçimi
sınırlayan çizgi karakterleri, biçimin yuvarlak, sivri,
keskin, yumuşak nitelikler sahip olmasına katkıda bulunurlar.
Biçim; geometrik, organik ( serbest ) olmak üzere iki grupta
toplanır. Doğada ve sanatta '' form biçim '' ailesi vardır.
Genelde bunlar ; a Dörtgen biçimler; Açık, kesin, emin
ve belirli bir ifade taşır.b Dar açılı ve çapraz biçimler:
Daha dinamik bir etki taşır.c Geometrik eğri biçimler:
Süreklilik ifadesi güçlüdür.d Serbest biçimler:
Biomorfik, organik eğriler, yüzeylerin sürekliliğini,
kütlesel bütünlüğü ve biçimsel yumuşaklığı vurgular.
Aynı karakterde sınır çizgileri ve yüzeyleri ile
belirlenen uygun, zıt karakterli sınır çizgi ve yüzeyleri
ile belirlenenler zıt biçimleri oluştururlar. Örneğin bir
küre ile piramidin zıt form, bir küre ile bir yarım kürenin
birbirine uygun form olduğunu söylenebilir.
ile algılanmasını sağlayan kendine özgü gerçekliği.
2. Bir şeyin şekli. Ünlü matematikçi Monge' a göre '' biçim
bir nesnenin dış sınırlarıdır.'' Klee ise biçim ve form için
şöyle açıklamada bulunuyor. Biçim; canlı varlık, buna karşılık
form; cansız doğadır diyor. Bauhaus izleyicisi olan Hodgen' de ''
formu yaratıcı eylemin zihinde canlandırdığı şey, biçimde
kuvvetli konturları olan şekildir.'' diye tanımlamaktadır Bir
alan, değer, renk ve dokusal farklılıklar nedeniyle sınırları
belirlenmiş olarak algılanır ki buna ''biçim'' denir. Bir
diğer tanım '' düzensizlikler arasında oluşan güçler
diyagramı '' şeklinde yapılmaktadır. Form ( şekil ) genel
anlamda varlıkların tüm görünüşüdür. Her varlığın temel
bir formu vardır. Resmi yapılacak modelin karşıdan
görünüşü kare, dikdörtgen, üçgen, oval gibi geometrik
yüzeylerden oluşur. Görsel anlatımda rol oynayan önemli
ögelerden biri de '' biçim ''dir. Doğada var olan her
cismin, bir geometrik forma dayalı biçimi vardır. Fakat
biçimlerde kendi aralarında büyük farklılıklar gösterir.
Bir kısmı geometrik bir düzen içinde oldukları halde
diğer pek çokları tamamen serbest görünümdedirler.
Bu bakımdan biçimlerin birbiriyle bağıntısını kurabilmek
güç ise de, yine de onları bir dönüşüm çemberi etrafında
toplamak ve birbirleriyle kıyaslamak mümkündür. Biçimi
sınırlayan çizgi karakterleri, biçimin yuvarlak, sivri,
keskin, yumuşak nitelikler sahip olmasına katkıda bulunurlar.
Biçim; geometrik, organik ( serbest ) olmak üzere iki grupta
toplanır. Doğada ve sanatta '' form biçim '' ailesi vardır.
Genelde bunlar ; a Dörtgen biçimler; Açık, kesin, emin
ve belirli bir ifade taşır.b Dar açılı ve çapraz biçimler:
Daha dinamik bir etki taşır.c Geometrik eğri biçimler:
Süreklilik ifadesi güçlüdür.d Serbest biçimler:
Biomorfik, organik eğriler, yüzeylerin sürekliliğini,
kütlesel bütünlüğü ve biçimsel yumuşaklığı vurgular.
Aynı karakterde sınır çizgileri ve yüzeyleri ile
belirlenen uygun, zıt karakterli sınır çizgi ve yüzeyleri
ile belirlenenler zıt biçimleri oluştururlar. Örneğin bir
küre ile piramidin zıt form, bir küre ile bir yarım kürenin
birbirine uygun form olduğunu söylenebilir.
Biçim Doruğu (Hihglight) Resimde yoğun ve parlak,
özellikle belirtilmeye çalışılmış kısım.
özellikle belirtilmeye çalışılmış kısım.
Bifokal Perspektiv (Bifocal
Perspektive) İki kaçış
noktalı perspektiv. Rönesans ressamlarının diagonal
yer karolarını çizmek için kullandığı iki kaçış
noktalı perspektifte açısal perspektif olduğu gibi
dikdörtgen ya da karelerin kısa görünümleri kaçış
noktalarının pozisyonlarına göre değişir. Bu noktalar
simetrik olarak alınır ve ön plandaki diagonellerin
genişliklerine göre eşit aralıklarla alınan noktalarla
birleştirilir. Kesişme noktalarının birleşmesinden
elde edilen paraleller ayrıca resim düzlemi ile açı
yapmayan karelerin çizilmesinde gerekli olan noktaları
sağlamış olur.
noktalı perspektiv. Rönesans ressamlarının diagonal
yer karolarını çizmek için kullandığı iki kaçış
noktalı perspektifte açısal perspektif olduğu gibi
dikdörtgen ya da karelerin kısa görünümleri kaçış
noktalarının pozisyonlarına göre değişir. Bu noktalar
simetrik olarak alınır ve ön plandaki diagonellerin
genişliklerine göre eşit aralıklarla alınan noktalarla
birleştirilir. Kesişme noktalarının birleşmesinden
elde edilen paraleller ayrıca resim düzlemi ile açı
yapmayan karelerin çizilmesinde gerekli olan noktaları
sağlamış olur.
Bikolor [ Frs. Bicolore
(Adj) ] iki renkli.
Bileşik sanatlar Programı Nokta elemanı
ile boya, kolaj vb.
malzemeyle gerçekleştirilen görsel düzenleme
malzemeyle gerçekleştirilen görsel düzenleme
Bilgi (İng. Knowledge) Bir sanat
eseri iki tür bilgi
verir. 1. Sanat dışı bilgi: Bu durumda sanatsal ürün
“betimlediği” gerçeklik konusunda bilgi vermektir.
Örneğin, bir Antik Yunan vazo resminden dönemin
yaşamı konusunda bilgi edinmek olasıdır. Bununla
birlikte, bu tür bir bilgi “güvenilmez” nitelikte olacaktır.
Çünkü, sanat eserinde betimlenen gerçeklik dışı dünyadaki
gerçekliğin kendisi değil, yeniden üretilmiştir. O halde
sanatçı betimlediği gerçekliğe sadık kalmak zorunda
olmadığında göre, sanat eserinden yola çıkarak doğru bilgi
edinmek tartışılabilecek bir konudur. 2. Sanatsal Bilgi:
Sanat eserinin vereceği güvenilir bilgi, kendisi konusunda
verdiği bilgidir. Çok kabaca bir anlatımla, sanat eserinden
yola çıkılarak üretildiği dönemin sanatı ya da yapıtın kendi
üslup özellikleri konusunda bilgi edinilebilir.
verir. 1. Sanat dışı bilgi: Bu durumda sanatsal ürün
“betimlediği” gerçeklik konusunda bilgi vermektir.
Örneğin, bir Antik Yunan vazo resminden dönemin
yaşamı konusunda bilgi edinmek olasıdır. Bununla
birlikte, bu tür bir bilgi “güvenilmez” nitelikte olacaktır.
Çünkü, sanat eserinde betimlenen gerçeklik dışı dünyadaki
gerçekliğin kendisi değil, yeniden üretilmiştir. O halde
sanatçı betimlediği gerçekliğe sadık kalmak zorunda
olmadığında göre, sanat eserinden yola çıkarak doğru bilgi
edinmek tartışılabilecek bir konudur. 2. Sanatsal Bilgi:
Sanat eserinin vereceği güvenilir bilgi, kendisi konusunda
verdiği bilgidir. Çok kabaca bir anlatımla, sanat eserinden
yola çıkılarak üretildiği dönemin sanatı ya da yapıtın kendi
üslup özellikleri konusunda bilgi edinilebilir.
Bilgisayar sanatı (İng. Computer Art) Bilgisayar imkanları
kullanılarak sanatsal yaşantılar etme etkinliği. Bu anlamda
uygulanan farklı iki teknik vardır. Birincisinde, bilgisayar
programlanarak bir resimsel yapıt üretmesi sağlanmaktadır.
İkinci yöntemde ise bilgisayar sanatçıyla izleyici arasında
bağlantıyı sağlar.
kullanılarak sanatsal yaşantılar etme etkinliği. Bu anlamda
uygulanan farklı iki teknik vardır. Birincisinde, bilgisayar
programlanarak bir resimsel yapıt üretmesi sağlanmaktadır.
İkinci yöntemde ise bilgisayar sanatçıyla izleyici arasında
bağlantıyı sağlar.
Birlik (unıty, Unite) 1. Resimde tüm
öğelerin koordinasyonu
ile asıl temanın, amacın vurgulanacağı bir birlik yaratılması.
2. Her sanat dalında yaşatılan armoni espirisi. Resim sanatında,
plastik ve piktural elemanların bir bütün yaratmak üzere birleştirilmesi.
ile asıl temanın, amacın vurgulanacağı bir birlik yaratılması.
2. Her sanat dalında yaşatılan armoni espirisi. Resim sanatında,
plastik ve piktural elemanların bir bütün yaratmak üzere birleştirilmesi.
Biyomorfik Sanat (İng. Biomorphic Art) 1. Doğrudan doğruya
doğadan seçilen nesneler kullanılarak yapılan sanatsal çalışma.
Soyut sanatın bir türüdür. 2. Şekil olarak düzenli olmayan ve
organik yaşamda bulunan, isteğe göre gelişen, kavisli çizgilere
benzer biçimler.
doğadan seçilen nesneler kullanılarak yapılan sanatsal çalışma.
Soyut sanatın bir türüdür. 2. Şekil olarak düzenli olmayan ve
organik yaşamda bulunan, isteğe göre gelişen, kavisli çizgilere
benzer biçimler.
Biomorfik biçim Biçim olarak muntazam olmayan ve organik
yaşamda bulunan, isteğe göre gelişen, kavisli çizgilere benzer
biçimler.
yaşamda bulunan, isteğe göre gelişen, kavisli çizgilere benzer
biçimler.
Birleşme Noktası Çizgi perspektifinde aynı düzeyde bulunan
çizgilerin ufukta birleştikleri nokta. 15. yüzyılda ressamlar
tek bir birleşme noktası kullanmışlar ama daha sonraları
doğal dünyanın realitesini daha iyi yansıtmak için bir resimde
birkaç birleşme noktasına ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır.
çizgilerin ufukta birleştikleri nokta. 15. yüzyılda ressamlar
tek bir birleşme noktası kullanmışlar ama daha sonraları
doğal dünyanın realitesini daha iyi yansıtmak için bir resimde
birkaç birleşme noktasına ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır.
Birlik Her sanat dalında yaşatılan armoni esprisi.
Resim sanatında, plastik ve piktural elemanların bir bütün
yaratmak üzere birleştirilmesi.
Resim sanatında, plastik ve piktural elemanların bir bütün
yaratmak üzere birleştirilmesi.
Birsen Çeken 1962 yılı Rize doğumlu. 1962 yılında
Rize-
Çamlıhemşin'de doğdu. Orta ve Lise öğrenimini Ankara'da
tamamladı. 1984 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki
Eğitim Fakültesi'ni bitirdi. 1992 yılında Konya Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden "Sanatta
Yeterlilik" derecesi aldı.
Çamlıhemşin'de doğdu. Orta ve Lise öğrenimini Ankara'da
tamamladı. 1984 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki
Eğitim Fakültesi'ni bitirdi. 1992 yılında Konya Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden "Sanatta
Yeterlilik" derecesi aldı.
Bist (Frs. Bistre (m)) Koyu esmer, barut
rengi, koyu
esmerlik.
esmerlik.
Bistre (Frs.Bistre´) Ağaçtan elde edilen bir çeşit kahverengi
boya, 17. yüzyılda sulubuya çalışmlalarında çok kullanılmıştır.
Koyu esmer, yanmış, tunç rengi.
boya, 17. yüzyılda sulubuya çalışmlalarında çok kullanılmıştır.
Koyu esmer, yanmış, tunç rengi.
Bistre (Frs. Bistrer (v)) Koyu esmer yapmak.
Bitmiş Resim
Eskiz, Etüd ve tasarım aşamasından sonra
tamamlanmış resim.
tamamlanmış resim.
Bizans
sanatı (İng. Byzantine Art) Doğu Roma İmaratorluğu
içerisinde üretilmiş sanat eserleri.
içerisinde üretilmiş sanat eserleri.
Blera (Frs. Blaireau
(m))Boya fırçası
Blan (m) Beyaz
Blanşatr (Frs. Blanchâtre (Adj)) Beyazımtrak
Blan kom ön (Frs. Blanc comme un linge (Adj)) Duvar
gibi beyaz.
gibi beyaz.
Blan kom nej (Frs. Blanc comme neige (Adj)) Kar gibi beyaz
Blero İnce, yumuşak tüylü fırça.
Yağlıboya resimde kıl
fırça ile sürülen boyanın pürüzlerini gidermek ve boyayı
yüzey üzerinde homojen olarak dağıtılması işine yarar.
fırça ile sürülen boyanın pürüzlerini gidermek ve boyayı
yüzey üzerinde homojen olarak dağıtılması işine yarar.
Blö (Frs. İng. Bleu (m)) Mavi
Blössaj (Frs. Bleuissage) Mavileşme, morarma
Blö (Frs. Bleu (roi)) Çok canlı mavi renk.
Blöatr (Frs. Bleuâtre) Mavimsi
Blöforse (Frs. Bleu forcé (Adj)) Lâcivert
Blö indigo (Frs. Bleu indigo
(Adj)) Çivit mavisi
Blölavanta (Frs. Bleu lavande (Adj)) Lavanta çiçeği mavisi
Bleuté (Frs. (Adj)) Maviye çalan, hafif mavimsi.
Bohem - Yarınını düşünmeden günü gününe tasasız, derbeder
bir yaşayışı olan edebiyat ve sanat çevresinden
(kimse veya topluluk):
bir yaşayışı olan edebiyat ve sanat çevresinden
(kimse veya topluluk):
Bol boya – Resim yüzeyi üzerinde boyanın kalın
kullanılması. Fovist tarzın belirgin özelliklerindendir.
Boyanın dolgun olarak kullanılması, renklerin kalın ve
yoğun fırça tuşları ile tuval yüzeyine sürülmesi bazı
ressamların temel endişeleri olmuştur.
kullanılması. Fovist tarzın belirgin özelliklerindendir.
Boyanın dolgun olarak kullanılması, renklerin kalın ve
yoğun fırça tuşları ile tuval yüzeyine sürülmesi bazı
ressamların temel endişeleri olmuştur.
Bolonya Okulu (İng. Boloqnese School) 13. yy’dan 18. yy.
sonuna dek aynı adlı İtalyan kentinde gelişen ve her dönemde
yerel özellikler gösteren sanat anlayışı.
sonuna dek aynı adlı İtalyan kentinde gelişen ve her dönemde
yerel özellikler gösteren sanat anlayışı.
Bonom (Frs. Bonhomme (m)) Çocukların
çizdiği insan resmi
Bonzetto (İng. Bonzetto) Bir sanat eserinin, genellikle
heykelin ilk tasarımı, eskizi anlamında İtalyanca sözcük.
Asıl eser bu tasarım ya da eskize göre ortaya konur.
heykelin ilk tasarımı, eskizi anlamında İtalyanca sözcük.
Asıl eser bu tasarım ya da eskize göre ortaya konur.
Bossole (Frs. Bosseler (v)) Kabartma işlemek
Bossölman (Frs. Bossellement (m) Kabartma işleme
Bossölür (Frs. Bosselure (f))
Kabartma işi
Boy (Res. (os.Ebat) – 1. Tuval,
resim kağıdı gibi resim
malzemelerinin büyüklükleri küçüklükleri için kullanılır.
Resimde en, derinlik yanında üçüncü etken olarak “boy” vardır. 2. Boyut.
malzemelerinin büyüklükleri küçüklükleri için kullanılır.
Resimde en, derinlik yanında üçüncü etken olarak “boy” vardır. 2. Boyut.
Boy Heykeli Baş, göve ve
ayakları da içine alan insan heykeli.
Boya (İng.Paint) 1. Renklendirici pigmentleri içeren katı
ya da sıvı bir taşıyıcı maddeden oluşan renklendirici ve
örtücü malzeme. Bu maddeler boyanacak yüzeye sürülür.
Yağlı boya, Sulu Boya, Pastel Boya, Akrilik Boya gibi
türleri vardır. İnsanoğlu tarih öncesi denilen çağlardan beri
boya maddesini kullanmışlardır. Altamira ve Lascaux mağara
duvarlarındaki bizon ve av sahnelerini konu edinen bu resimler,
ile çanak çömlek üzerineki renkli süslemeler, boyanın primitif
dönemden beri kullanıldığının kanıtlarıdır. İlk boyalar, içindeki
maden oksitlerinden dolayı başka başka renk alan killi topraklarla
bazı bitkilerin özütlerinden çıkarıldığı göstermektedir ki; bunlar
su ile karıştırılarak bir tüy, çubuk parçası veya parmakla istenilen
yere sürülüyordu. Boya ile resim yapmanın en eski yöntemlerinden
biri de Fresko denilen kireçli boya yöntemidir. Bir dönem bitki
köklerinin kaynatılarak bunlardan renkli özütler çıkarılıp reçina
ve balmumu ile karıştırılmak sureti ile elde edilirdi. Bu tür
boyama teknikleri Orta çağa kadar devam etti. Fakat sonraları
yumurta sarısının içinde reçinayı kullanılı hale getirme özelliği
olan bir yağ bulunduğu anlaşılarak balmumu yerine yumurta
sarısıyla yapılan boyalar kullanılmaya başlandı. Yağlı Boyanın
keşfi ise daha çok sonralarıdır. Boyaları yağ ile karışıtırlarak
hamur haline getirip kullanılmasına başlandı. Bu teknik ressamlar
arasında yaygın olarak kullanılırdı.
ya da sıvı bir taşıyıcı maddeden oluşan renklendirici ve
örtücü malzeme. Bu maddeler boyanacak yüzeye sürülür.
Yağlı boya, Sulu Boya, Pastel Boya, Akrilik Boya gibi
türleri vardır. İnsanoğlu tarih öncesi denilen çağlardan beri
boya maddesini kullanmışlardır. Altamira ve Lascaux mağara
duvarlarındaki bizon ve av sahnelerini konu edinen bu resimler,
ile çanak çömlek üzerineki renkli süslemeler, boyanın primitif
dönemden beri kullanıldığının kanıtlarıdır. İlk boyalar, içindeki
maden oksitlerinden dolayı başka başka renk alan killi topraklarla
bazı bitkilerin özütlerinden çıkarıldığı göstermektedir ki; bunlar
su ile karıştırılarak bir tüy, çubuk parçası veya parmakla istenilen
yere sürülüyordu. Boya ile resim yapmanın en eski yöntemlerinden
biri de Fresko denilen kireçli boya yöntemidir. Bir dönem bitki
köklerinin kaynatılarak bunlardan renkli özütler çıkarılıp reçina
ve balmumu ile karıştırılmak sureti ile elde edilirdi. Bu tür
boyama teknikleri Orta çağa kadar devam etti. Fakat sonraları
yumurta sarısının içinde reçinayı kullanılı hale getirme özelliği
olan bir yağ bulunduğu anlaşılarak balmumu yerine yumurta
sarısıyla yapılan boyalar kullanılmaya başlandı. Yağlı Boyanın
keşfi ise daha çok sonralarıdır. Boyaları yağ ile karışıtırlarak
hamur haline getirip kullanılmasına başlandı. Bu teknik ressamlar
arasında yaygın olarak kullanılırdı.
Boyamak (Os. Telvin
etmek, Frs. Peindre) Boya malzemesi ile
yüzeyi renklendirmek. Boya vurmak.
yüzeyi renklendirmek. Boya vurmak.
Boya Bıçağı (Res.) 1. Boya paleti üzerindeki boyaları sıyırıp
toplamak veya boyaları ezip karıştırmak için ressamların
kullandıkları tahta saplı, çelik bıçak. 2. Spatül, spatüla. Boya
malası da denilebilir.
toplamak veya boyaları ezip karıştırmak için ressamların
kullandıkları tahta saplı, çelik bıçak. 2. Spatül, spatüla. Boya
malası da denilebilir.
Boya Boşlukları (Res.) Yağlıboya,
suluboya ve kazı resimlerde
kağıdın veya tuvalin bazı bölümlerini boş bırakarak ışık etkisi
yapmak için işlenmiyen veya boya sürülmeyen kısımlar.
kağıdın veya tuvalin bazı bölümlerini boş bırakarak ışık etkisi
yapmak için işlenmiyen veya boya sürülmeyen kısımlar.
Boya Çekmecesi (Frs. Boite d’Atelier) Resim Atölyesinde
yer alan boyaları korumak için kapaklı ve çekmeceli dolap.
yer alan boyaları korumak için kapaklı ve çekmeceli dolap.
Boya Kutusu (Frs. Boite a peinture) Resim çalışma öncesi,
sırası ve sonrasında boyaları toplu halde kullanmak ve korumak
için kullanılan duralitten yapılmış kutu.
sırası ve sonrasında boyaları toplu halde kullanmak ve korumak
için kullanılan duralitten yapılmış kutu.
Boya Takımı Boya, eritici
ve kabının bir arada bulunması.
Boyalamak Boyamak, Boya vurmak, Boya resim yapmak.
Boyalı Boya malzemesi ile renklendirilmiş halde bulunan yüzey.
Boya Maddesi Yağ ya da yumurta akı ile karıştırılıp boya
haline getirilen bitkisel ya da mineral madde.
haline getirilen bitkisel ya da mineral madde.
Boya resim (İng. Painting) Kalemle ya da baskı teknikleriyle
oluşturulmayıp, yalnızca boya kullanılarak gerçekleştirilen
her tür resme verilen ad. Yağlı boya, sulu boya vs. teknikleri
ile yapılmış her tür resim.
oluşturulmayıp, yalnızca boya kullanılarak gerçekleştirilen
her tür resme verilen ad. Yağlı boya, sulu boya vs. teknikleri
ile yapılmış her tür resim.
Boyayı Çamurlaştırmak Resim yaparken, daha yaşken,
özellikle kontrast renklerin üst üste sürülmesi ile meydana
gelen renk nötürleşmesi durumu.
özellikle kontrast renklerin üst üste sürülmesi ile meydana
gelen renk nötürleşmesi durumu.
Boyayı Yormak (Res.) Resim
yaparken tuval yüzeyine
sürülen boyaları birbirine karıştırıp tekrar tekrar işlenirse
rengin tazelik, canlılık ve şeffaflığı kaybolur ki; buna
boyayı yormak denir.
sürülen boyaları birbirine karıştırıp tekrar tekrar işlenirse
rengin tazelik, canlılık ve şeffaflığı kaybolur ki; buna
boyayı yormak denir.
Boyut (İng. Dimension) Sanat eserinde boyut kavramı, onun
algılayıcıyla olan ilişkisini anlatmaktadır. Örneğin, resim
sanatı “en” ve “boy” olmak üzere iki boyutludur. Buna
“derinlik” etkisi de eklendiğinde “üç boyutlu” olur.
Yüzey üzerinde betimlenen obje, çizgi renk ya da leke
etkisi ile kazandırılan bu üç boyut etkisi ile izleyici,
uzay boşluğunda bulunuyormuş gibi görünmesi ile sanki
objenin etrafında dönülebilecek hissine kapılır. Bu da
resmin “üç boyutlu” olarak tanımlanmasına neden olur.
Genel olarak var olanın biçimlendirilmesidir. Doğadaki
tüm nesneler titiz bir boyut ilişkisi içindedirler. Bir
formun kalınlığını, derinliğini, uzunluğunu, genişliğini
belirleyen ölçüm serileridir. Biçimlerin farklı boyutlarda
kullanıldığında farklı etkilerin elde edilmesi nedeniyle ölçü,
önemli bir tasarım ögesidir. Ölçü bakımından birbirine yakın
boyutlardaki biçimler uygun, farklı boyutlardaki biçimler
ölçü bakımından birbirine zıttır. Armoni ve zıtlık sağlamak
için kullanılırlar. Doğada var olan nesnelliğin kendine
özgü bir boyutlanması varsa, tasarım ögelerinin ve değerlerinin
de bir boyutlandırılması vardır. Her tasarım ögesinin boyutu :
a İşlevsel açıdan, b Malzeme açısından, c Biçimsel açıdan,
d Çevreyle olan ilişkisi ve ögenin kendi geometrisiyle ya da
strüktürü ile belirlenir. Tasarım boyutlamasında insan
boyutu ön şarttır. Yani boyutlandırmada insan ''modül” olur.
Günlük kullanım eşyalarının işlevsel yapısıyla insan boyutunun
sıkı bir ilişkisi vardır. Oturma birimleri, aletler, eşyalar vs.
insan yaşamıyla ilgili tüm nesnelerin boyutları insana bağlıdır.
İnsanı aşan boyut monümentalliktir. Genellikle mabet, tapınak,
anıt, tak ya da kitlesel eylemlere yanıt veren mekanlarda
görülür. Boyutlar ezici bir büyüklüktedir. Boyutun büyüklüğü
insana, etkili bir güç ve inanç duygusu verir. Heybet, korku,
saygı, baskı, egemenlik, üstünlük vs. gibi psikolojik etkiler
için insanı aşan boyutlar gerekir. İnsan boyutundan küçük
boyutlar ise sevimli bir yaklaşımla duygusallığı doğurur.
İnsan psikolojisi, boyut zıtlıklarına büyük bir yatkınlık
ve uyumluluk gösterir. Bir düzenleme de bütünlük,
ayrıcalık, etkilietkisiz, uyumlulukuyumsuzluk, derinlik
olarak ta öndearkada gibi psikolojik etkileri boyut
zıtlıklarıyla elde edilir. Çeşitli farklılıklardan dolayı
boyutun dikkati çekici gücü vardır.
algılayıcıyla olan ilişkisini anlatmaktadır. Örneğin, resim
sanatı “en” ve “boy” olmak üzere iki boyutludur. Buna
“derinlik” etkisi de eklendiğinde “üç boyutlu” olur.
Yüzey üzerinde betimlenen obje, çizgi renk ya da leke
etkisi ile kazandırılan bu üç boyut etkisi ile izleyici,
uzay boşluğunda bulunuyormuş gibi görünmesi ile sanki
objenin etrafında dönülebilecek hissine kapılır. Bu da
resmin “üç boyutlu” olarak tanımlanmasına neden olur.
Genel olarak var olanın biçimlendirilmesidir. Doğadaki
tüm nesneler titiz bir boyut ilişkisi içindedirler. Bir
formun kalınlığını, derinliğini, uzunluğunu, genişliğini
belirleyen ölçüm serileridir. Biçimlerin farklı boyutlarda
kullanıldığında farklı etkilerin elde edilmesi nedeniyle ölçü,
önemli bir tasarım ögesidir. Ölçü bakımından birbirine yakın
boyutlardaki biçimler uygun, farklı boyutlardaki biçimler
ölçü bakımından birbirine zıttır. Armoni ve zıtlık sağlamak
için kullanılırlar. Doğada var olan nesnelliğin kendine
özgü bir boyutlanması varsa, tasarım ögelerinin ve değerlerinin
de bir boyutlandırılması vardır. Her tasarım ögesinin boyutu :
a İşlevsel açıdan, b Malzeme açısından, c Biçimsel açıdan,
d Çevreyle olan ilişkisi ve ögenin kendi geometrisiyle ya da
strüktürü ile belirlenir. Tasarım boyutlamasında insan
boyutu ön şarttır. Yani boyutlandırmada insan ''modül” olur.
Günlük kullanım eşyalarının işlevsel yapısıyla insan boyutunun
sıkı bir ilişkisi vardır. Oturma birimleri, aletler, eşyalar vs.
insan yaşamıyla ilgili tüm nesnelerin boyutları insana bağlıdır.
İnsanı aşan boyut monümentalliktir. Genellikle mabet, tapınak,
anıt, tak ya da kitlesel eylemlere yanıt veren mekanlarda
görülür. Boyutlar ezici bir büyüklüktedir. Boyutun büyüklüğü
insana, etkili bir güç ve inanç duygusu verir. Heybet, korku,
saygı, baskı, egemenlik, üstünlük vs. gibi psikolojik etkiler
için insanı aşan boyutlar gerekir. İnsan boyutundan küçük
boyutlar ise sevimli bir yaklaşımla duygusallığı doğurur.
İnsan psikolojisi, boyut zıtlıklarına büyük bir yatkınlık
ve uyumluluk gösterir. Bir düzenleme de bütünlük,
ayrıcalık, etkilietkisiz, uyumlulukuyumsuzluk, derinlik
olarak ta öndearkada gibi psikolojik etkileri boyut
zıtlıklarıyla elde edilir. Çeşitli farklılıklardan dolayı
boyutun dikkati çekici gücü vardır.
Boz (İng. Gray, Grey) Gri renk.
Bozkır Sanatı (İng. Art of stepps) Tunç çağında
iç Asya’dan Macaristan’a kadar uzanan Avrasya
bozkırlarında yaşamış göçebe kavimlerin sanatsal
yaratması. Hayvan üslubu da denir.
iç Asya’dan Macaristan’a kadar uzanan Avrasya
bozkırlarında yaşamış göçebe kavimlerin sanatsal
yaratması. Hayvan üslubu da denir.
Braque, Georges – (Argeteuil, 13.5. 1882 Paris,
31.8.1963). Fransız ressam, Kübizm akımının
öncüleri arasında yer alır.1920-21 ‘den sonra renk
ve biçimin tam bir uyum içinde bulunduğu naturmortlar
ve kompozisyonlar yapmıştır.
31.8.1963). Fransız ressam, Kübizm akımının
öncüleri arasında yer alır.1920-21 ‘den sonra renk
ve biçimin tam bir uyum içinde bulunduğu naturmortlar
ve kompozisyonlar yapmıştır.
Brik (Frs. Brique(un teint brique)) Kiremit renginde
Bristol Parlak veya bir tarafı mat kalın kağıt.
Karton.
Bristol karton (Frs. Carton de bristol)
Bristol karton (Frs. Carton de bristol)
Bronz (Frs. Bronzé ] Tunç rengi, koyu esmer.
Brossaj (Frs. Brossage) Fırçalama
Brosse (Frs. Brossée) Fırça vuruşu
Brosse (Frs. Brosser (v)) Çabucak resim yapmak
Brunir (Frs. Brunir (v)) Koyu renge boyamak, rengini
koyulaştırmak.
koyulaştırmak.
Buğday Rengi (Frs.
Teint Cuivre) Bakıra çalar
kırmızımtrak esmer renk.
kırmızımtrak esmer renk.
Buğulu Renk (Res.)
Renklerin bir buhar ve duman
tabakası arkasından görünür gibi aldıkları hal. Renklerin
duman gibi birbirine karışır bir halde ve yarı şeffaf,
kenarları erimiş gibi olmaları veya tülle örtülmüş gibi
ince bir duman halinde bulunmaları. Örnek: Bulut
resimleri. Bir manzara resminin uzaklıklarında dumanlı
gibi görünen ve biçimlerinin sınırı bulanık gibi olan
renkler hakkında buğulu renkler denir. Yine Manzara
resimlerinde uzaklık etkisi yaratmak için hava
perspektifi bağlamında renkleri buğulu kullanmak gerekir.
Cisimler yakınlaştıkça net görünürken uzaklaştıkça silik
soluk halde gösterilir. Bu da renklerin buğulu etkisi ile
elde edilir.
tabakası arkasından görünür gibi aldıkları hal. Renklerin
duman gibi birbirine karışır bir halde ve yarı şeffaf,
kenarları erimiş gibi olmaları veya tülle örtülmüş gibi
ince bir duman halinde bulunmaları. Örnek: Bulut
resimleri. Bir manzara resminin uzaklıklarında dumanlı
gibi görünen ve biçimlerinin sınırı bulanık gibi olan
renkler hakkında buğulu renkler denir. Yine Manzara
resimlerinde uzaklık etkisi yaratmak için hava
perspektifi bağlamında renkleri buğulu kullanmak gerekir.
Cisimler yakınlaştıkça net görünürken uzaklaştıkça silik
soluk halde gösterilir. Bu da renklerin buğulu etkisi ile
elde edilir.
Bulut Gökyüzünde toplanan ve çeşitli
ilginç şekiller
alan su buharları. Peysaj resimlerinde Bulut’ların önemli
yeri vardır. Resim sanatçıları arasında özellikle bulut
ressamları vardır.
alan su buharları. Peysaj resimlerinde Bulut’ların önemli
yeri vardır. Resim sanatçıları arasında özellikle bulut
ressamları vardır.
Bulut Oyukları (Frs. Percee)
Bulut aralıkları. Resim
sanatında bulutların aralarından görünen gök bölümleri.
sanatında bulutların aralarından görünen gök bölümleri.
Burhan Doğançay 1929 yılında
İstanbul'da doğan
sanatçı, 19501953 yılları arasında Paris Üniversitesi'nden
Hukuk doktorası aldı. 19521953 arasında La Grande
Chaumiere'de Sanat Kursları'na
katılan sanatçının 1965'de New YorkGuggenheim
Müzesi tarafından bir eseri satın alındı.
1969 yılında Los Angeles'da litografi çalışmaları yaptı.
Dünya Fotoğraf projesi'ni gerçekleştirmek üzere dış ülkeleri
dolaştı. 6 ödül sahibi olan Doğançay halen New York'da
yaşamaktadır.
sanatçı, 19501953 yılları arasında Paris Üniversitesi'nden
Hukuk doktorası aldı. 19521953 arasında La Grande
Chaumiere'de Sanat Kursları'na
katılan sanatçının 1965'de New YorkGuggenheim
Müzesi tarafından bir eseri satın alındı.
1969 yılında Los Angeles'da litografi çalışmaları yaptı.
Dünya Fotoğraf projesi'ni gerçekleştirmek üzere dış ülkeleri
dolaştı. 6 ödül sahibi olan Doğançay halen New York'da
yaşamaktadır.
Burhan Uygur 1940 yılında
Tirebolu'da doğdu. 1968 yılında
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyüboğlu
Atölyesi'ni bitirdi. 1970 yılında Salzburg Yaz Akademisi'nde
bir süre çalıştı ve Hollanda'da bir sokak sergisi açtı. Burhan
Uygur, resmin şiirsel boyutlarını zenginleştiren eserleriyle
birçok kişisel sergi açmış ve birçok karma sergiye katılmıştır.
1965 yılında Çağdaş Ressamlar Cemiyeti'nin düzenlediği
yılın genç ressam yarışmasında Oya Katoğlu ile birinciliği
paylaşmış, ayrıca Sedat Simavi Vakfı görsel sanatlar ödülünü
almıştır. Ressam, 1992 yılında ölmüştür.
Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Bedri Rahmi Eyüboğlu
Atölyesi'ni bitirdi. 1970 yılında Salzburg Yaz Akademisi'nde
bir süre çalıştı ve Hollanda'da bir sokak sergisi açtı. Burhan
Uygur, resmin şiirsel boyutlarını zenginleştiren eserleriyle
birçok kişisel sergi açmış ve birçok karma sergiye katılmıştır.
1965 yılında Çağdaş Ressamlar Cemiyeti'nin düzenlediği
yılın genç ressam yarışmasında Oya Katoğlu ile birinciliği
paylaşmış, ayrıca Sedat Simavi Vakfı görsel sanatlar ödülünü
almıştır. Ressam, 1992 yılında ölmüştür.
Burinaj (Frs. Burinage (m)) Maden üzerine kazıma, hakkâk
kalemi ile işleme
kalemi ile işleme
Buhara Okulu 1510’dan sonra Buhara kentinde gelişen bir
resim üslubu. Bu okul ressamlarının yapıtları daima el yazma
kitaplar için yapılmıştır.
resim üslubu. Bu okul ressamlarının yapıtları daima el yazma
kitaplar için yapılmıştır.
Burine (Frs. Buriner (m)) Oymacı hakkâk
Burine (Frs. Buriner (v)) oymak, hâkketmek
Bünyamin Balamir Ressam.
Sanat Eğitimcisi. 1953 Çorum
doğumlu. Gazi Eğitim Enstitüsü Resimİş Bölümü’nü bitirdi,
bir süre orta öğretimde çalıştı. 1981’de asistanlık sınavını
kazandı. 1985’de lisans tamamladı. 1987’de Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden “Sanatta Yeterlik” diploması aldı.
doğumlu. Gazi Eğitim Enstitüsü Resimİş Bölümü’nü bitirdi,
bir süre orta öğretimde çalıştı. 1981’de asistanlık sınavını
kazandı. 1985’de lisans tamamladı. 1987’de Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden “Sanatta Yeterlik” diploması aldı.
Bükmek (Distorsion) Biçimler, renkli imajlarla organize edildiği
zaman göze ve inanmaya dayanan biçimlerin genel karakteri,
durumu ve ölçüsünde, ressam tarafından görülen gerek üzerine
yapılan değişiklikler.
zaman göze ve inanmaya dayanan biçimlerin genel karakteri,
durumu ve ölçüsünde, ressam tarafından görülen gerek üzerine
yapılan değişiklikler.
Büren (Frs. Burin (m)) 1. Maden kesmek için çelik kalem.
2. Bu kalem ile yapılmış resim, gravür, tuğ kalemi, çelik
kalem, kazı kalemi.
2. Bu kalem ile yapılmış resim, gravür, tuğ kalemi, çelik
kalem, kazı kalemi.
Büst (Frs. Buste (m)) 1. Gövde üstü yontusu. 2. Başı da
içine alan yarım gövde heykeli.
içine alan yarım gövde heykeli.
Büst heykeltıraşı (Frs.
Bustier) Özellikle insan
figürlerinde
Baş’ı da içine alan yarım gövde heykeli çalışan
heykeltıraşa verilen ad.
Baş’ı da içine alan yarım gövde heykeli çalışan
heykeltıraşa verilen ad.
Bütünleyici Renkler (Armoni)
Mor<>Mavi,
Kırmızı<>Turuncu (orange), Sarı<> Yeşil
Kırmızı<>Turuncu (orange), Sarı<> Yeşil
Bütünlük Görmek (Frs. Voir
l’ensemble) Bir şeyin
veya manzara resmi yapılırken gözü detaylarla meşgul etmeyerek bütünü görmek.
veya manzara resmi yapılırken gözü detaylarla meşgul etmeyerek bütünü görmek.
C
Cad (Bilgisayar
grafiği) Computer Aided Design. Bilgisyar
grafiği teknolojileri yardımıyla (yazılım ve donanım üniteler),
örneğin makine parçaları ya da bina anşaatları gibi ünitelerin
dizaynı ve çizimi işlemleri.
grafiği teknolojileri yardımıyla (yazılım ve donanım üniteler),
örneğin makine parçaları ya da bina anşaatları gibi ünitelerin
dizaynı ve çizimi işlemleri.
Cam boyama resim (İng.Glass
painting) Cam levhanın bakana
göre arka yüzüne ışığı geçirmeyen yağlıboya vs. gibi malzeme
ile yapılan resim.
göre arka yüzüne ışığı geçirmeyen yağlıboya vs. gibi malzeme
ile yapılan resim.
Cam Göbeği (İng.Glassgreen) Turkuaz rengi. Camın
kalınlık
kesiminde görülen yeşile çalan mavi renk.
kesiminde görülen yeşile çalan mavi renk.
Camden Kasabası Grubu Walter Sickert ve Spencer
Gore’un 1911 yılında İngiltere’de kurdukları bir resim
grubu. Empresyonizm sonrası resme karşı bir tepki ve
rekabet hareketi olarak doğmuştur.
Gore’un 1911 yılında İngiltere’de kurdukları bir resim
grubu. Empresyonizm sonrası resme karşı bir tepki ve
rekabet hareketi olarak doğmuştur.
Camera Lucida İng. Camera Lucida) Nesnelerin resmini
kolaylıkla çizebilmek için kullanılan bir araç. Bir prizma
düzeneğiyle çalışan Camera Lucida, nesne ile göz
arasında yerleştirilir. Ve altta yatay konumda bulunan
kağıt üzerine nesnenin yansımasının düşmesi sağlanır.
Bu yansımanın kotürleri üzerinden geçilerek resim
oluşturulur.
kolaylıkla çizebilmek için kullanılan bir araç. Bir prizma
düzeneğiyle çalışan Camera Lucida, nesne ile göz
arasında yerleştirilir. Ve altta yatay konumda bulunan
kağıt üzerine nesnenin yansımasının düşmesi sağlanır.
Bu yansımanın kotürleri üzerinden geçilerek resim
oluşturulur.
Camera Obscura (İng. Camera Obscura) Mercekler
yardımıyla doğadaki nesnelerin küçültülmüş görüntüleri
bir düzlem üzerine yansıtan araç. Karanlık oda da denilir.
yardımıyla doğadaki nesnelerin küçültülmüş görüntüleri
bir düzlem üzerine yansıtan araç. Karanlık oda da denilir.
Camile Corot (1796-1875) Fransız Ressam. Çalıştığı
manzara resimlerinde ışık ve renk tonlarına önem vermiştir.
manzara resimlerinde ışık ve renk tonlarına önem vermiştir.
Canlı Model İnsan ve hayvan
vücudunun, resim ve heykel
gibi plastik sanatlarda konu olarak incelenmesi ve ele alınması.
gibi plastik sanatlarda konu olarak incelenmesi ve ele alınması.
Canlı Renkler Tablo yüzeyinde
izleyicinin dikkatini çeken renkler.
Cansız doğa (ing.
Stilllife) Bitki ve eşya gibi hareketsiz
nesneleri betimleyen resim. “Natürmort” da denilir.
nesneleri betimleyen resim. “Natürmort” da denilir.
Caravaggio (1573- 1610) İtalyan ressam. 1584-88 arası
Simone Peterzano adlı bir ressamın çırağı oldu. İtalyan
resminde önemli bir yeri vardır.
Simone Peterzano adlı bir ressamın çırağı oldu. İtalyan
resminde önemli bir yeri vardır.
Caravaggistler (İng. Caravagisti) 17.yy.’da Caravaggio’nun
izinde giden ressamlara verilen ad. Üslupları çok koyu bir
zemin önünde yoğun biçimde aydınlatılmış betilere yer vermektedir.
izinde giden ressamlara verilen ad. Üslupları çok koyu bir
zemin önünde yoğun biçimde aydınlatılmış betilere yer vermektedir.
Carlo Cara (1881-1966) İtalyan Ressam. İlk fütüristlerdendir.
1917 yılında Chirico ile tanıştıktan sonra metafizik resme yönelmiştir.
1917 yılında Chirico ile tanıştıktan sonra metafizik resme yönelmiştir.
Carmin (İng. Carmin) Bir tür kırmızı renk. Renk skalasında kırmızının
diğer ton ve türleriyle kırmızının başka asal renklerle bileşiminden
oluşan renkler, Carmin’e göre sıralanırlar ve onları meydana getiren
rengin Carmin olduğu varsayılır.
diğer ton ve türleriyle kırmızının başka asal renklerle bileşiminden
oluşan renkler, Carmin’e göre sıralanırlar ve onları meydana getiren
rengin Carmin olduğu varsayılır.
Cauterium (ing. Cauterium) Antikitede resim yapımında
kullanılmış
olan küçük metal ispatula.
olan küçük metal ispatula.
Celal Esat Arseven Profesör, yazar,
sanat tarihçisi, ressam,
milletvekili ve kıdemli yüzbaşıdır.1875 yılında İstanbul Beşiktaş'ta
doğdu.Sadrazam Ahmed Esad Paşa'nın oğludur.40 günlük iken
babası ölmüştü. 1888 yılında Galatasaray Lisesine girdi.
Lisede okurken 1889 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi
ve mezun oldu.Güzel Sanatlar Akademisinde de okurken
II. Abdülhamid'in özel emri ile Harp Okulunun asiller sınıfına
girdi.1894 yılında piyade subayı olarak mezun oldu. 1908
yılında kıdemli yüzbaşı (Kolağası) iken askerlik hayatından
istifa ederek ayrıldı.1908 yılında arkadaşı Salah Cimcoz ile
"Kalem" adlı mizah dergisini çıkardı. I. Dünya Savaşı
sırasında Kadıköy Belediye Şube Müdürlüğü, sonra
ressamlarımıza Avrupa'da sergi açmalarını tertipleme
görevi yaptı.19211941 yılları arasında Güzel Sanatlar
Akademisi Mimari Tarihi ve Şehircilik profesörlüğünde
bulundu. 1923 yılından sonra Darülbedayi Müdürlüğü,
19241941 yılları arasında Ankara şehri imar müşavirliği,
19331937 yılları arasında Kadıköy Halkevi Başkanlığı,
Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü üyeliği, 19421950 yılları
arasında İstanbul ve Giresun milletvekilliği yaptı.Üç
kez evlendi. 1932 yılında I. Tarih Kongresine katıldı.
Ankara, İstanbul ve Roma'da resim sergileri açtı.Pul,
tiyatro, müzik ve gezi meraklısı idi. 13 Kasım 1971
tarihinde 96 yaşında iken İstanbul'da vefat etti. Mezarı
Erenköy'de Sahrayı Cedid mezarlığındadır.
Eserlerinden bazıları:Türk Sanatı Tarihi 4 cilt, Sanat
Ansiklopedisi 5 cilt, Mimari Tarihi, Kamusu Sanat, Türk
Sanatı, Şehircilik, Eski İstanbul Abidat ve Mebanisi,
Selimi Salis (Salah Cimcoz ile yazdıtiyatro), Saatçı (operet),
Şaban (Viyana’da temsil edilin ilk Türk operası) Kaynak:Osmanlı
Tarihi Yazarları M.Orhan Bayrak istanbul 1982 sf.5052
Sanat ve Siyaset Hatıralarım Celal Esad Arseven Ekrem Işın İletişim
Yayınevi / Anı Dizisi Celal Esad Arseven (18751971) resimden
edebiyata, tiyatrodan sinemaya, mimari ve şehircilikten sanat
tarihçiliğine geniş bir alanda ürünler vermiştir. Tanzimat döneminin
devlet ricalinden, valilik ve sadrazamlık yapmış Ahmet Esad
Paşa'nın oğlu Celal Esad, küçük yaştan itibaren tanık olduğu
toplumsal hayatın hızlı değişimlerini, Batılılaşma çabalarını,
imparatorluğun çöküş sürecini farklı ürünlerle değerlendirebilmiş
ve çalışmalarını sistemleştirebilmiş ender aydınlarımızdandır.
Osmanlı modernleşmesinin kültürel dayanaklarını açıklamada
birikimi, yetenekleri, özgün söylemi ve sanatçı kimliği ile
dikkat çeker. Arseven, düşüncelerini savunmada kullandığı ilginç
yöntemlerle de tanınır. Şehircilik konusunda tartıştığı Şehremini
Cemil Paşa'yı (Topuzlu) alt yapının gerekliliğine inandırmak
için Paris lağımlarında sandalla dolaştırır. Kadıköy Belediye
Dairesi Başkanlığı, Darülbedayi Müdürlüğü, İstanbul Eski
Eserleri Koruma Encümeni üyeliği, iki dönem milletvekilliği,
Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu üyeliği, Sanayii Nefise
Mektebi'nde hocalık yapan Celal Esad'ın eserleri arasında
Türk Sanatı, Sanat Ansiklopedisi, Eski İstanbul, Eski Galata
ve Binaları vardır. Elinizdeki kitabı, Celal Esad Arseven'in
Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan "Türk Resim Sanatında
Yetmiş Yıllık Hayatım" adlı yazıları ile Dünya gazetesinde
çıkan "Yıldız Sarayından Mütarekeye kadar Celal Esad
Arseven'in Hatıraları" başlıklı yazılarını biraraya getirerek
Ekrem Işın yayına hazırladı.
milletvekili ve kıdemli yüzbaşıdır.1875 yılında İstanbul Beşiktaş'ta
doğdu.Sadrazam Ahmed Esad Paşa'nın oğludur.40 günlük iken
babası ölmüştü. 1888 yılında Galatasaray Lisesine girdi.
Lisede okurken 1889 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girdi
ve mezun oldu.Güzel Sanatlar Akademisinde de okurken
II. Abdülhamid'in özel emri ile Harp Okulunun asiller sınıfına
girdi.1894 yılında piyade subayı olarak mezun oldu. 1908
yılında kıdemli yüzbaşı (Kolağası) iken askerlik hayatından
istifa ederek ayrıldı.1908 yılında arkadaşı Salah Cimcoz ile
"Kalem" adlı mizah dergisini çıkardı. I. Dünya Savaşı
sırasında Kadıköy Belediye Şube Müdürlüğü, sonra
ressamlarımıza Avrupa'da sergi açmalarını tertipleme
görevi yaptı.19211941 yılları arasında Güzel Sanatlar
Akademisi Mimari Tarihi ve Şehircilik profesörlüğünde
bulundu. 1923 yılından sonra Darülbedayi Müdürlüğü,
19241941 yılları arasında Ankara şehri imar müşavirliği,
19331937 yılları arasında Kadıköy Halkevi Başkanlığı,
Türk Sanatı Tarihi Enstitüsü üyeliği, 19421950 yılları
arasında İstanbul ve Giresun milletvekilliği yaptı.Üç
kez evlendi. 1932 yılında I. Tarih Kongresine katıldı.
Ankara, İstanbul ve Roma'da resim sergileri açtı.Pul,
tiyatro, müzik ve gezi meraklısı idi. 13 Kasım 1971
tarihinde 96 yaşında iken İstanbul'da vefat etti. Mezarı
Erenköy'de Sahrayı Cedid mezarlığındadır.
Eserlerinden bazıları:Türk Sanatı Tarihi 4 cilt, Sanat
Ansiklopedisi 5 cilt, Mimari Tarihi, Kamusu Sanat, Türk
Sanatı, Şehircilik, Eski İstanbul Abidat ve Mebanisi,
Selimi Salis (Salah Cimcoz ile yazdıtiyatro), Saatçı (operet),
Şaban (Viyana’da temsil edilin ilk Türk operası) Kaynak:Osmanlı
Tarihi Yazarları M.Orhan Bayrak istanbul 1982 sf.5052
Sanat ve Siyaset Hatıralarım Celal Esad Arseven Ekrem Işın İletişim
Yayınevi / Anı Dizisi Celal Esad Arseven (18751971) resimden
edebiyata, tiyatrodan sinemaya, mimari ve şehircilikten sanat
tarihçiliğine geniş bir alanda ürünler vermiştir. Tanzimat döneminin
devlet ricalinden, valilik ve sadrazamlık yapmış Ahmet Esad
Paşa'nın oğlu Celal Esad, küçük yaştan itibaren tanık olduğu
toplumsal hayatın hızlı değişimlerini, Batılılaşma çabalarını,
imparatorluğun çöküş sürecini farklı ürünlerle değerlendirebilmiş
ve çalışmalarını sistemleştirebilmiş ender aydınlarımızdandır.
Osmanlı modernleşmesinin kültürel dayanaklarını açıklamada
birikimi, yetenekleri, özgün söylemi ve sanatçı kimliği ile
dikkat çeker. Arseven, düşüncelerini savunmada kullandığı ilginç
yöntemlerle de tanınır. Şehircilik konusunda tartıştığı Şehremini
Cemil Paşa'yı (Topuzlu) alt yapının gerekliliğine inandırmak
için Paris lağımlarında sandalla dolaştırır. Kadıköy Belediye
Dairesi Başkanlığı, Darülbedayi Müdürlüğü, İstanbul Eski
Eserleri Koruma Encümeni üyeliği, iki dönem milletvekilliği,
Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu üyeliği, Sanayii Nefise
Mektebi'nde hocalık yapan Celal Esad'ın eserleri arasında
Türk Sanatı, Sanat Ansiklopedisi, Eski İstanbul, Eski Galata
ve Binaları vardır. Elinizdeki kitabı, Celal Esad Arseven'in
Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan "Türk Resim Sanatında
Yetmiş Yıllık Hayatım" adlı yazıları ile Dünya gazetesinde
çıkan "Yıldız Sarayından Mütarekeye kadar Celal Esad
Arseven'in Hatıraları" başlıklı yazılarını biraraya getirerek
Ekrem Işın yayına hazırladı.
Celi Hat sanatında her tür yazının uzaktan kolayca okunabilecek
biçimde iri ve kalın yazılmış olanını niteler.
biçimde iri ve kalın yazılmış olanını niteler.
Cemal Tollu Cemal Tollu kübist bir Resim üslubu anlayışına
yöresel anlamalar kazandırma yolunda bir sanatçı olarak
görülmektedir. 1899’da İstanbul’da Doğdu, 1968’de İstanbul’da
öldü. Sanayii Nefise’de öğrenim görürken Milli Mücadele’ye
katılmak için Anadolu’ya geçti. Öğrenimini daha sonra
tamamladı. Bir süre Elazığ Öğretmen Okulunda resim
öğretmenliği yaptı (19271929). Avrupa’ya giderek
André Lhote, Fernand Léger ve Hans Hoffman gibi
sanatçılarla çalıştı (19291932). Yurda dönüşünde Güzel
Sanatlar Akademisinde Léopold Lévy’nin yardımcılığına
getirildi. D Grubu kurucularındandır (1933). Resimleri ilk
kez 1927’de sergilendi. 1967’de de retrospektif sergisi açıldı.
En tanınmış eserleri; Hatay portakal bahçelerinde, Zeytin ağacı,
Okuyan köylüler, Mevleviler, Balerin.
yöresel anlamalar kazandırma yolunda bir sanatçı olarak
görülmektedir. 1899’da İstanbul’da Doğdu, 1968’de İstanbul’da
öldü. Sanayii Nefise’de öğrenim görürken Milli Mücadele’ye
katılmak için Anadolu’ya geçti. Öğrenimini daha sonra
tamamladı. Bir süre Elazığ Öğretmen Okulunda resim
öğretmenliği yaptı (19271929). Avrupa’ya giderek
André Lhote, Fernand Léger ve Hans Hoffman gibi
sanatçılarla çalıştı (19291932). Yurda dönüşünde Güzel
Sanatlar Akademisinde Léopold Lévy’nin yardımcılığına
getirildi. D Grubu kurucularındandır (1933). Resimleri ilk
kez 1927’de sergilendi. 1967’de de retrospektif sergisi açıldı.
En tanınmış eserleri; Hatay portakal bahçelerinde, Zeytin ağacı,
Okuyan köylüler, Mevleviler, Balerin.
Cengiz Savaş 1956 yılında Eşme’de doğdu. 1979 yılında
Gazi
Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünden mezun oldu. Belirli bir
süre ortaöğretim kurumlarında öğretmenlik yaptıktan sonra, 1982
yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Gazi
Yüksek Öğretmen Okulu’na resim ana sanat dalı asistanı olarak
atandı. 1985 yılında lisans tamamlayıp, 1987 yılında “Sanatta
Yeterlik” aldı. 1990 yılında Yardımcı Doçent ünvanıyla öğretim üyeliğine
yükseltildi. Kültür Bakanlığı, Devlet Resim-Heykel Müzesi gibi resmi
kurumların yanısıra yurt içi ve yurt dışında birçok resmi ve özel
koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümünden mezun oldu. Belirli bir
süre ortaöğretim kurumlarında öğretmenlik yaptıktan sonra, 1982
yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı sınavı kazanarak Gazi
Yüksek Öğretmen Okulu’na resim ana sanat dalı asistanı olarak
atandı. 1985 yılında lisans tamamlayıp, 1987 yılında “Sanatta
Yeterlik” aldı. 1990 yılında Yardımcı Doçent ünvanıyla öğretim üyeliğine
yükseltildi. Kültür Bakanlığı, Devlet Resim-Heykel Müzesi gibi resmi
kurumların yanısıra yurt içi ve yurt dışında birçok resmi ve özel
koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
Cephe
1. Bir binanın yüzlerinden her biri;
özellikle ön yüz.
2. Bina yüzünde dik doğrultuda sonsuzdan bakılan görünüş.
2. Bina yüzünde dik doğrultuda sonsuzdan bakılan görünüş.
Cephedenlik
(Frontalite) Resim düzeninde figür ya
da figürlerin
yüz ve vücutlarıyla tam karşıdan tasviri.
yüz ve vücutlarıyla tam karşıdan tasviri.
Cera Colla (İng. Cera Colla) Balmumu, zamklı su ve boya
pigmentlerinin karışımıyla elde edilen bir resim boyası.
pigmentlerinin karışımıyla elde edilen bir resim boyası.
Cercle et Carree (İng. Cercle et Carree) Soyut sanat
doğrultusunda çalışan, Uruguay’lı ressam. J.T. Carcia önderliğinde
1930’larda kurulmuş bir sanatçı grubu.
doğrultusunda çalışan, Uruguay’lı ressam. J.T. Carcia önderliğinde
1930’larda kurulmuş bir sanatçı grubu.
Cestrum (İng. Cestrum) Antik Roma’da ressamlarca kullanıldığı
sanılan sivri uçlu bir araç.
sanılan sivri uçlu bir araç.
Cetvel (İng.Ruler) Doğru çizgiler çizmek, Kağıdı Maket bıçağı ile kontrollü
bir biçimde kesmede yardım için kullanılan bir araç. Kağıt kesiminde
kullanılacak alan, maket bıçağının kayarak kağıdın istenmeyen biçimde
kesilmesine engel olması amacıyla cetvelin altında kalmalıdır.
Cepheden Resim Modelin tam
karşısından yapılan resim.
Cevat Dereli (19001989) 1900
yılında Rize’de doğdu.
1924’de Sanayii Nefise Mektebini bitirdi. 1924 yılında
eğitim için Paris’e gönderildi. Dört yıl Julian Akademisi’nde
çalıştı. Yurda dönüşünde Sanayii Nefise Mektebine öğretim
üyesi olarak atandı ve bu kurumdan emekli oldu. Müstakil
Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliğinin üyesi olan Cevat
Dereli daha sonra “D Grubu” na katıldı. 1989 yılında
yitirdiğimiz Cevat Dereli’nin Devlet Kütüphane
Koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır.
1924’de Sanayii Nefise Mektebini bitirdi. 1924 yılında
eğitim için Paris’e gönderildi. Dört yıl Julian Akademisi’nde
çalıştı. Yurda dönüşünde Sanayii Nefise Mektebine öğretim
üyesi olarak atandı ve bu kurumdan emekli oldu. Müstakil
Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliğinin üyesi olan Cevat
Dereli daha sonra “D Grubu” na katıldı. 1989 yılında
yitirdiğimiz Cevat Dereli’nin Devlet Kütüphane
Koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır.
Chiaroscuro (İng. Chiaroscuro) Yağlı boya resminde keskin
karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışıkgölge dağılımı.
Rembrandt en büyük ustası sayılır.
karşıtlıklar yaratacak biçimde düzenlenmiş ışıkgölge dağılımı.
Rembrandt en büyük ustası sayılır.
Cihannüma Her tarafı seyredebilmek için bazı ev çatılarının
üstüne yapılan oda veya teras.
üstüne yapılan oda veya teras.
Cihat Burak 1915 İstanbul doğumludur. Mimarlık bölümü mezunudur.
Ancak daha çok naif tarzda çalışan bir ressam olarak tanınmıştır.
Ancak daha çok naif tarzda çalışan bir ressam olarak tanınmıştır.
Cila (İng. Polish) Ahşap, taş, mermer vs. gibi yüzeyleri dış etkilerden
korumak parlak ya da mat bir görüntü vermek amacıyla üzerine sürülen
bir madde.
korumak parlak ya da mat bir görüntü vermek amacıyla üzerine sürülen
bir madde.
Cilt (İng. Binding) Kitap ya da dergi yapraklarının dağılmasını önlemek,
güzel görünmesini sağlamak amacıyla yapılmış özel kap.
güzel görünmesini sağlamak amacıyla yapılmış özel kap.
Civan Kaşı Türk işleme ve süsleme sanatında kullanılan zikzaklı
bir bezeme öğesi.
bir bezeme öğesi.
Claude Monet (1840-1926) Fransız ressam. Empresyonizmin
kurucuları arasında yer alır. Günün değişik saatlerinde ışığın farklı
şiddette objeler üzerine vurduğu farklı etkileri yakalamaya çalışmıştır.
kurucuları arasında yer alır. Günün değişik saatlerinde ışığın farklı
şiddette objeler üzerine vurduğu farklı etkileri yakalamaya çalışmıştır.
Colour Field (İng. Colour Field) 1950’lerin sonlarında ABD’nde
ortaya çıkan ve Kelly, Kuwa Yama, Louis, Noland gibi sanatçılar
tarafından izlenen bir resim akımı. Her türden biçim ve mekan
yanılsamasını yadsıyan ve yalnızca renk lekeleri oluşturmaya
yönelen bir tutum gösterir.
ortaya çıkan ve Kelly, Kuwa Yama, Louis, Noland gibi sanatçılar
tarafından izlenen bir resim akımı. Her türden biçim ve mekan
yanılsamasını yadsıyan ve yalnızca renk lekeleri oluşturmaya
yönelen bir tutum gösterir.
Combine Painting (İng. Combine Painting) Gerçek üstü ve
dadacı kolajın etkisiyle Rauschenberg 1950’lerde sınai tüketim
ürünlerini boyanmış tuval resimlerinin içine terleştirmeyi dener.
1953’ten bu yana bu tür yapılara “Combine Painting” denilmektedir.
dadacı kolajın etkisiyle Rauschenberg 1950’lerde sınai tüketim
ürünlerini boyanmış tuval resimlerinin içine terleştirmeyi dener.
1953’ten bu yana bu tür yapılara “Combine Painting” denilmektedir.
Ç
Çağ (İng. Age, Period) Sanat tarihinde bir üslubun egemen
olduğu dönem. Gotik, Barok çağ vb. gibi biçimlerde kullanılır.
olduğu dönem. Gotik, Barok çağ vb. gibi biçimlerde kullanılır.
Çağrışımlı Göz Gezdirme Resim yüzeyi
üzerinde kimi l
ekesel imgeler, simgesel olarak doğa nesnelerini olduğu
gibi değil, çağrıştırma yolu ile yapılırlar. Gözün gördüğü
kesintili biçimleri, beyin çağrıştırdığı obje ile düşünce
bazında bağlantı kurarak nesnenin görüntüsünü tamamlar.
ekesel imgeler, simgesel olarak doğa nesnelerini olduğu
gibi değil, çağrıştırma yolu ile yapılırlar. Gözün gördüğü
kesintili biçimleri, beyin çağrıştırdığı obje ile düşünce
bazında bağlantı kurarak nesnenin görüntüsünü tamamlar.
Çamur kalemi Heykel sanatçılarının çamuru işlemek için
kullandıkları, sert ağaçtan yapılmış, bir ucu sivrice, diğer
ucu yassı özel araç.
kullandıkları, sert ağaçtan yapılmış, bir ucu sivrice, diğer
ucu yassı özel araç.
Çapla (İng. Cold chisel) Metal yüzey üzerinde kazı ya da
oyma işlemleri yapmak için kullanılan çelik kalem.
oyma işlemleri yapmak için kullanılan çelik kalem.
Çarmıh Hazreti İsa’nın
konu edildiği resimlerde yer
alan haç biçimindeki ahşap sehpa.
alan haç biçimindeki ahşap sehpa.
Çarpicac (İng. Chisel, gougre) Taş işlemek için
kullanılan geniş ağızlı kalem.
kullanılan geniş ağızlı kalem.
Çatlama Yağlıboya resimlerin zamanla hava etkileri ya
da yanlış boya karışımları yüzünden uğradıkları yıpranma.
da yanlış boya karışımları yüzünden uğradıkları yıpranma.
Çerçeve (İng.Frame)1. Bir resimsel kompozisyonun sınırlarını
belirleyen çizgi. “çerçevesiz resim ruhsuz cesede benzer
Van Gogh.
belirleyen çizgi. “çerçevesiz resim ruhsuz cesede benzer
Van Gogh.
Çeşitlilik (Variety) : Resimdeki ana temanın birliğinin
çerçevesi içerisinde canlı ve zengin bir çeşitliliğin de elde
edilebilmesi resmin albenisini arttıran önemli bir unsurdur.
çerçevesi içerisinde canlı ve zengin bir çeşitliliğin de elde
edilebilmesi resmin albenisini arttıran önemli bir unsurdur.
Çevrelem Bir parçayı içine alan dış çizgi. Kontur.
Çevresel Sanat (İng. Environmentol Art) Kentsel ya da doğal
mekan ölçeğindeki tüm yüzey, hacim ve mekan sanatı
ürünlerini kapsayan sanat dalı.
mekan ölçeğindeki tüm yüzey, hacim ve mekan sanatı
ürünlerini kapsayan sanat dalı.
Çıplaklık (İng. Nakedness) Sanat eserinde çıplaklık tarih
öncesinden beri görülür. Bu dönemde doğurganlık ve
bereket simgesi olarak kullanılan ve ana tanrıça
figürleri olarak nitelenen küçük heykelcikler daima çıplak
olarak betimlenmiştir. Rönesans’ta Antikitenin örnek alınışı
sonucunda ortaya çıkarak, Batı sanatındaki yerini günümüze
kadar korumuştur.
öncesinden beri görülür. Bu dönemde doğurganlık ve
bereket simgesi olarak kullanılan ve ana tanrıça
figürleri olarak nitelenen küçük heykelcikler daima çıplak
olarak betimlenmiştir. Rönesans’ta Antikitenin örnek alınışı
sonucunda ortaya çıkarak, Batı sanatındaki yerini günümüze
kadar korumuştur.
Çıplak Model Resim atölyelerinde ressamların aynı konu
çevresinde çalışmalarını sağlamak amacıyla modellik yapanı
soyunup poz veren kadın ya da erkek. Bu konuyu işleyen
resimlere de “nü” denir. (Bkz. Nü)
çevresinde çalışmalarını sağlamak amacıyla modellik yapanı
soyunup poz veren kadın ya da erkek. Bu konuyu işleyen
resimlere de “nü” denir. (Bkz. Nü)
Çırak (İng. Apprentice) Bir ustanın ya da atölyeye sanat
veya beceri öğrenmek için girmiş genç insan.
veya beceri öğrenmek için girmiş genç insan.
Çini (İng. Tile, Glazed Tile) Duvar kaplaması olarak
kullanılan renkli ve genellikle bezeli ve sırlı seramik plak.
kullanılan renkli ve genellikle bezeli ve sırlı seramik plak.
Çin Kırmızısı Parlak vişne çürüğüne çalan kırmızı renk.
Çinko Beyazı (İng. Zine White) – Çinko Oksitten elde
edilen beyaz boya.
edilen beyaz boya.
Çim Mavisi (İng. Cobalt Blue) Bir tür parlak mavi renk.
Çivit Mavisi (İng. İndigo) Bir tür mor renge kaçan koyu
mavi renk. “Kobalt Mavisi” ve “Çivid” de denir.
mavi renk. “Kobalt Mavisi” ve “Çivid” de denir.
Çizgi (İng. Line) Bir yüzey sanatı öğesi olarak çizgi,
uzunluğuna oranla kalınlığı çok az olan bir şerit anlamını
taşır. Dolayısıyla kalın bir fırçayla bir yüzey üzerine
vurulacak uzun bir boya darbesi resim sanatında çizgi olarak
değerlendirilir. Nulla dies sine linea (lğc. lat) Çizgi çekmediği
gün yok. (ressamlar için söylenir.) Aristo’ya göre çizgi, boşluk
ve doluluk arasındaki sınırdır. Nokta olarak başlarlar ve
her yönde "düz, kıvrımlı, kırık, kalın/ince, koyu/açık" olabilirler.
Çizgiyi tanımlayacak olursak; bir noktanın verilen doğrultudaki
uzantısı çizgidir. Genişlik ve uzunluğu ne olursa olsun,
eğer biçimi bir çizgi etkisi yaratıyorsa, ona çizgi diyebiliriz.
Çizgi, noktanın aralıksız hareketinden doğan kavramdır.
Mesafenin derinlik ve genişliğine gitmeden, uzunluk
yönünde giden noktalar bütünlüğüdür. Bir sınır belirleyici
olarak ta değerlendirilir. Sanatın çizgi ile başladığı bir
gerçektir. Bu nedenle sanat eğitiminde çizgi çok
önemli ve temeldir. Göz nesneyi görürken el çizgiyi
gerçekleştirir. Önceleri yani çocuklukta hayal dünyası,
çizgi yoluyla dışarı vurulurken büyürken dış dünya
gerçekliği de eğitim bağlamında, çizgi ile ortaya konur.
Nesneyi görme biçimi, zaman içinde görme alışkanlığı
geliştikçe temel elemanlara indirgenmeye başlar.
Örneğin iki figürün gözleri arasındaki bakışın çizgi
oluşturması gibi. Çünkü çizgi, gözü kalınlık üzerinde değil, i
zlemiş olduğu yol üzerinde gezdirir.
uzunluğuna oranla kalınlığı çok az olan bir şerit anlamını
taşır. Dolayısıyla kalın bir fırçayla bir yüzey üzerine
vurulacak uzun bir boya darbesi resim sanatında çizgi olarak
değerlendirilir. Nulla dies sine linea (lğc. lat) Çizgi çekmediği
gün yok. (ressamlar için söylenir.) Aristo’ya göre çizgi, boşluk
ve doluluk arasındaki sınırdır. Nokta olarak başlarlar ve
her yönde "düz, kıvrımlı, kırık, kalın/ince, koyu/açık" olabilirler.
Çizgiyi tanımlayacak olursak; bir noktanın verilen doğrultudaki
uzantısı çizgidir. Genişlik ve uzunluğu ne olursa olsun,
eğer biçimi bir çizgi etkisi yaratıyorsa, ona çizgi diyebiliriz.
Çizgi, noktanın aralıksız hareketinden doğan kavramdır.
Mesafenin derinlik ve genişliğine gitmeden, uzunluk
yönünde giden noktalar bütünlüğüdür. Bir sınır belirleyici
olarak ta değerlendirilir. Sanatın çizgi ile başladığı bir
gerçektir. Bu nedenle sanat eğitiminde çizgi çok
önemli ve temeldir. Göz nesneyi görürken el çizgiyi
gerçekleştirir. Önceleri yani çocuklukta hayal dünyası,
çizgi yoluyla dışarı vurulurken büyürken dış dünya
gerçekliği de eğitim bağlamında, çizgi ile ortaya konur.
Nesneyi görme biçimi, zaman içinde görme alışkanlığı
geliştikçe temel elemanlara indirgenmeye başlar.
Örneğin iki figürün gözleri arasındaki bakışın çizgi
oluşturması gibi. Çünkü çizgi, gözü kalınlık üzerinde değil, i
zlemiş olduğu yol üzerinde gezdirir.
Çizgi Resim (Bkz.desen) Bir tavisrin kalem, tebeşir ya da
boya kullanarak salt çizgisel değerlerle meydana getirilmesine
verilen ad. Çabuk, kendiliğinden bir çizgisel oluşumla resmin
meydana gelişi. Bir çizgi-resim kendisi bitmiş bir örnek
olabileceği gibi, bitirilecek bir örneğin hazırlığı, ön
aşaması da olabilir.
boya kullanarak salt çizgisel değerlerle meydana getirilmesine
verilen ad. Çabuk, kendiliğinden bir çizgisel oluşumla resmin
meydana gelişi. Bir çizgi-resim kendisi bitmiş bir örnek
olabileceği gibi, bitirilecek bir örneğin hazırlığı, ön
aşaması da olabilir.
Çizgisel (İng. Linear) 1. İnce kontur çizgileriyle
oluşturulmuş betileri ve bu tür betileri içeren resimsel
yapıtları niteler. 2. Sanatın çizgilere ilişkin yanları.
oluşturulmuş betileri ve bu tür betileri içeren resimsel
yapıtları niteler. 2. Sanatın çizgilere ilişkin yanları.
Çizgisel biçim (Figure Lineaire) Karakter bakımında
düzenli veya düzensiz olan, ama esas olarak, doğru bir
görüşle olan çizgilerden meydana gelen biçim.
düzenli veya düzensiz olan, ama esas olarak, doğru bir
görüşle olan çizgilerden meydana gelen biçim.
Çizgisel doku – Bir düzlem üzerinde farklı karakterde
çizgiler kullanılarak oluşturulan doku.
çizgiler kullanılarak oluşturulan doku.
Çizgisel rahatlık Çizimlerde bireysel özgünlüğün
yansıdığı seri çizim.
yansıdığı seri çizim.
Çizim (İng. Drawing, Draughting) Bir düzlem üzerinde
yalnızca çizgiler kullanılarak yapılan resmetme ve
betimleme işlemi.
yalnızca çizgiler kullanılarak yapılan resmetme ve
betimleme işlemi.
Çizim Tekniği (İng. Drawing technics) Bir mimari
projenin hazırlanması için yararlanılan araçların kullanımını
yönlendiren ilke, yöntem, teknik ve alışkanlıkların tümü.
projenin hazırlanması için yararlanılan araçların kullanımını
yönlendiren ilke, yöntem, teknik ve alışkanlıkların tümü.
Çokluk Birlik Klasik üslupta
birlik önemlidir ama
birbiriyle eklenmiş bölükler başlı başına da kendilerini
anlatırlar. Barokta ise sanatçılar belli bir temel motife
bağlanırlar, geri kalanları ona alt sayarlar. Gerçi Barok
düzenlemede de tümün içinden tek tek biçimler yükselirler
ama bu biçimlerin tek olarak ele alınabilecek bir yanları
yoktur. Barokta ana motif olanca gücüyle belirtilir.
Barokta ışık klasikte olduğu gibi tek tek noktalara yayılmaz,
bir yada birkaç yerde toplanır. Bu ışık, herhangi
plastik bir biçimi kaplamaz; tersine, biçimlerin üzerinden
geçer, nesnelerle oynar. Barokta renk de, Klasikte olduğu
gibi karşıtların bir dengesi değildir. Önce vurgulu bir
tekrenklilik görülür sonra hem vurgulu hem renkli olmanın
yolu bulunur. Eşit olarak üleştirilmiş renklerin yerini,
tek tek ikili üçlü yada dörtlü renkler alır; resim belli bir
tonaliteye göre ayarlanır. Rengin etki yoğunluğunu arttırmak
için de katkısız renk, ayrı renklerle yada ne olduğu belirsiz
renklerle ortaya çıkarılır. Klasik yontuda bölümler
birbirine karşıttır ve tüm, hiçbir parçanın değiştirilemeyeceği
bir yapı niteliği kazanmıştır. Barok yontuda ise biçimler
arasındaki düşünsel bağıntılar kaldırılmış, yapıtın tümü
geniş ve biteviye bir devinime kavuşmuştur. Klasik yapıda
güzel parçalar bir uyum içinde birleşirler ama, yine de her
biri bağımsız olarak yaşar. Barok yapıda ise çokluk, daha
büyük ve tümü saran motiflerle önlenir; yapının yüzü,
kavranamayacak ölçüde bir devinimlilik kazanır. Michalengelo
Klasikten Baroğa geçişin temsilcisidir.
birbiriyle eklenmiş bölükler başlı başına da kendilerini
anlatırlar. Barokta ise sanatçılar belli bir temel motife
bağlanırlar, geri kalanları ona alt sayarlar. Gerçi Barok
düzenlemede de tümün içinden tek tek biçimler yükselirler
ama bu biçimlerin tek olarak ele alınabilecek bir yanları
yoktur. Barokta ana motif olanca gücüyle belirtilir.
Barokta ışık klasikte olduğu gibi tek tek noktalara yayılmaz,
bir yada birkaç yerde toplanır. Bu ışık, herhangi
plastik bir biçimi kaplamaz; tersine, biçimlerin üzerinden
geçer, nesnelerle oynar. Barokta renk de, Klasikte olduğu
gibi karşıtların bir dengesi değildir. Önce vurgulu bir
tekrenklilik görülür sonra hem vurgulu hem renkli olmanın
yolu bulunur. Eşit olarak üleştirilmiş renklerin yerini,
tek tek ikili üçlü yada dörtlü renkler alır; resim belli bir
tonaliteye göre ayarlanır. Rengin etki yoğunluğunu arttırmak
için de katkısız renk, ayrı renklerle yada ne olduğu belirsiz
renklerle ortaya çıkarılır. Klasik yontuda bölümler
birbirine karşıttır ve tüm, hiçbir parçanın değiştirilemeyeceği
bir yapı niteliği kazanmıştır. Barok yontuda ise biçimler
arasındaki düşünsel bağıntılar kaldırılmış, yapıtın tümü
geniş ve biteviye bir devinime kavuşmuştur. Klasik yapıda
güzel parçalar bir uyum içinde birleşirler ama, yine de her
biri bağımsız olarak yaşar. Barok yapıda ise çokluk, daha
büyük ve tümü saran motiflerle önlenir; yapının yüzü,
kavranamayacak ölçüde bir devinimlilik kazanır. Michalengelo
Klasikten Baroğa geçişin temsilcisidir.
Çömlek Çömlek / çölmek, çözülmüş çamurdan yapılmış
toprak tencere. Çömlekçilik, Anadolu'da çok eskiden
beri yapıla gelmiş el sanatlarından biridir. Çamur,
kolaylıkla elde edilen hammaddelerin en eski, kullanışlı
olanıdır. Yumuşakken kırılmadan biçimlendirilebilir.
Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler
çimdik, fitil, levha, modeldir. Özlü çamurdan elle
veya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli ölçülerdeki
kalıplara dökülüp form kazandırılmaktadır. Fırınlarda
pişirilerek, sırlanan veya sırlanmadan yapılan toprak çanak,
çömlek, testi, vazo, küp vb. yapma sanatı olarak
tanımlanabilir. Anadolu'da üretilen çömlekler genellikle
sulandırılmış çamurla sırlanmakta, çömlekler açık ateşte
pişirilmektedir. Günümüzde fonksiyonel olarak yapısı
kaybolmaya başlayan, ancak kullanım alanlarında değerlendirilen
çömlekçilik sanatı birkaç yörede az sayıda ustasıyla
devam etmektedir.
toprak tencere. Çömlekçilik, Anadolu'da çok eskiden
beri yapıla gelmiş el sanatlarından biridir. Çamur,
kolaylıkla elde edilen hammaddelerin en eski, kullanışlı
olanıdır. Yumuşakken kırılmadan biçimlendirilebilir.
Çömleklerin elle yapımında uygulanan temel yöntemler
çimdik, fitil, levha, modeldir. Özlü çamurdan elle
veya çömlekçi çarkından geçirilerek çeşitli ölçülerdeki
kalıplara dökülüp form kazandırılmaktadır. Fırınlarda
pişirilerek, sırlanan veya sırlanmadan yapılan toprak çanak,
çömlek, testi, vazo, küp vb. yapma sanatı olarak
tanımlanabilir. Anadolu'da üretilen çömlekler genellikle
sulandırılmış çamurla sırlanmakta, çömlekler açık ateşte
pişirilmektedir. Günümüzde fonksiyonel olarak yapısı
kaybolmaya başlayan, ancak kullanım alanlarında değerlendirilen
çömlekçilik sanatı birkaç yörede az sayıda ustasıyla
devam etmektedir.
Çözünürlük Ekran alanının
yatay ve dikey yöndeki
piksel sayısı, örneğin 1280 yatay 1024 dikey piksel (1280 x 1024).
piksel sayısı, örneğin 1280 yatay 1024 dikey piksel (1280 x 1024).
D
Dada Akımı (İng. Dada) Resim, heykel, Mimari, tiyatro, edebiyat
gibi güzel sanatlar alanlarında etkili olan bir uluslar arası akım.
1916‘da Zürich’te kuruldu. Bir anlamda, Dadacılar yeni
bir sanat yaratmaktan çok, onaylanmış tüm sanat anlayışlarını
yıkmayı amaçlamışlardır. Geleneksel resim ve heykelin yerine
kolaj ve “readymode”i getirmişler, betimleme sorununu sanat
yaratmasının gündeminden tümüyle çıkarmayı denemişlerdir.
gibi güzel sanatlar alanlarında etkili olan bir uluslar arası akım.
1916‘da Zürich’te kuruldu. Bir anlamda, Dadacılar yeni
bir sanat yaratmaktan çok, onaylanmış tüm sanat anlayışlarını
yıkmayı amaçlamışlardır. Geleneksel resim ve heykelin yerine
kolaj ve “readymode”i getirmişler, betimleme sorununu sanat
yaratmasının gündeminden tümüyle çıkarmayı denemişlerdir.
Dadacı (İng. Dadaist) 1. Dada akımı yandaşı ve bu
doğrultuda çalışan sanatçı. 2. Dada akımı doğrultusunda ortaya
konmuş sanat yapıtlarını ve bu doğrultudaki sanatsal
davranışları niteler.
doğrultuda çalışan sanatçı. 2. Dada akımı doğrultusunda ortaya
konmuş sanat yapıtlarını ve bu doğrultudaki sanatsal
davranışları niteler.
Dadaizm (Frs.
Dadaisme) Dadacılık, dada akımı. 2.
Birinci
Dünya savaşının sosyal, politik, psikolojik nedenlerinin
doğurduğu, yokluk felsefesini kabul eder. Her şeyin başlangıcı
harekettir. Dadaism, hiçbir anlamı olmayan anlamsız bir kelimedir.
Dada, 1916’da görülen bir sanat ve edebiyat akımı tarafından
kabul edilmiş bir kelime. Dada hareketi, sürrealizm için güçlü
bir kuvvet olması bakımından tarihi önem taşır. Bu hareket
tam ve doğru gerçeği tekrar bulmak için, acı bir alay ve
akla aykırı bir davranış, tesadüf ve sezgi yolu ile geleneksel
toplumun kültür ve sanatını ortadan kaldırmak istiyordu.
Dada akımı, aynı zamanda Zürih’de ve New York’da,
savaşın ortasında, (Tristan, Tzara, Arp, Picabia,..) gibi
sanatçılar tarafından ortaya atıldı. Zürih’li ve New York’lu
sanatçılar gurubu, 1918 ‘de Lausanne’da bir araya geldiler.
Laussanne’dan özellikle Almanya’ya (Max Ernest) ve
Fransa’ya yayıldı. Sanatın bütün biçimlerini tekrar sorun ettiler.
(Sözsüz şiirler, yapıştırılmış kağıtlar, acaip objeler,
her arzuyu ifade etti.) Alışılmış ve denenmiş sanat
olaylarını kasıtlı davranışlara kadar götürdü. Fakat bu
çabasını çabuk tüketti. Sonunda, sanatın tamamen inkarı
(Nihilizm) haline geldi. Bunun için Dadaist sanatçıların
çoğu, 1920’den itibaren, Sürrealizme doğru kaydılar.
Picabia (La fille Sans MereAnnesiz Kız), Marcel Duchamp
(La Cage a Sucre Şeker Kafesi) ve Hans Harp Dada akımını
en güçlü temsil eden sanatçılardır. Bu sanatçıların eserlerinin
formları ilkeldir, renkleri sınırlıdır. Resim süs kitaplarından
alınmış mısralarla ve yabancı maddelerle karışmış bir haldedir.
Tzara 1919’da VingtCinq Poemes Yirmi beş şair adlı eserini
yazdı. 1924’de “Sept Manifestes Dada Yedi Dada bildirisi
adlı eserini yazdı.
Dünya savaşının sosyal, politik, psikolojik nedenlerinin
doğurduğu, yokluk felsefesini kabul eder. Her şeyin başlangıcı
harekettir. Dadaism, hiçbir anlamı olmayan anlamsız bir kelimedir.
Dada, 1916’da görülen bir sanat ve edebiyat akımı tarafından
kabul edilmiş bir kelime. Dada hareketi, sürrealizm için güçlü
bir kuvvet olması bakımından tarihi önem taşır. Bu hareket
tam ve doğru gerçeği tekrar bulmak için, acı bir alay ve
akla aykırı bir davranış, tesadüf ve sezgi yolu ile geleneksel
toplumun kültür ve sanatını ortadan kaldırmak istiyordu.
Dada akımı, aynı zamanda Zürih’de ve New York’da,
savaşın ortasında, (Tristan, Tzara, Arp, Picabia,..) gibi
sanatçılar tarafından ortaya atıldı. Zürih’li ve New York’lu
sanatçılar gurubu, 1918 ‘de Lausanne’da bir araya geldiler.
Laussanne’dan özellikle Almanya’ya (Max Ernest) ve
Fransa’ya yayıldı. Sanatın bütün biçimlerini tekrar sorun ettiler.
(Sözsüz şiirler, yapıştırılmış kağıtlar, acaip objeler,
her arzuyu ifade etti.) Alışılmış ve denenmiş sanat
olaylarını kasıtlı davranışlara kadar götürdü. Fakat bu
çabasını çabuk tüketti. Sonunda, sanatın tamamen inkarı
(Nihilizm) haline geldi. Bunun için Dadaist sanatçıların
çoğu, 1920’den itibaren, Sürrealizme doğru kaydılar.
Picabia (La fille Sans MereAnnesiz Kız), Marcel Duchamp
(La Cage a Sucre Şeker Kafesi) ve Hans Harp Dada akımını
en güçlü temsil eden sanatçılardır. Bu sanatçıların eserlerinin
formları ilkeldir, renkleri sınırlıdır. Resim süs kitaplarından
alınmış mısralarla ve yabancı maddelerle karışmış bir haldedir.
Tzara 1919’da VingtCinq Poemes Yirmi beş şair adlı eserini
yazdı. 1924’de “Sept Manifestes Dada Yedi Dada bildirisi
adlı eserini yazdı.
Daire ve Kare (Cercle ve Carrée) Resimde saf soyutlamayı
amaç edinen bir ressam grubunun adı. 1930’da Uruguay’lı
ressam Joaquin Torrés Garcia (1874-1949) tarafından
kurulmuş ve faaliyet göstermiştir.
amaç edinen bir ressam grubunun adı. 1930’da Uruguay’lı
ressam Joaquin Torrés Garcia (1874-1949) tarafından
kurulmuş ve faaliyet göstermiştir.
Dağlama makinası Ahşap ve deri
benzeri yüzeyler üzerine
resim yapmak için kullanılan rezistanslı, ayarlı çelik tel
uçlu yakma makinesı.
resim yapmak için kullanılan rezistanslı, ayarlı çelik tel
uçlu yakma makinesı.
Daltonizm Res. (Os. DaiDalton) Bazı gözlerde renkleri
birbirinden ayrıt edememek hastalığı, ki; ünlü İngiliz
fizik bilgini Dalton’un gözlerinde bu noksan olduğu için
ona izafeten daltonizm denilmiştir. Bu görme noksanlığına
sahip olanlar kırmızı ve yeşil renkleri birbirinden fark
edemedikleri için başta tren olmak üzere sürücülük
yapamazlar. Bu gibi kişiler renkli resim yapmakta da
güçlük çekerler.
birbirinden ayrıt edememek hastalığı, ki; ünlü İngiliz
fizik bilgini Dalton’un gözlerinde bu noksan olduğu için
ona izafeten daltonizm denilmiştir. Bu görme noksanlığına
sahip olanlar kırmızı ve yeşil renkleri birbirinden fark
edemedikleri için başta tren olmak üzere sürücülük
yapamazlar. Bu gibi kişiler renkli resim yapmakta da
güçlük çekerler.
Damga (İng. Seal, stamp) 1. Bası sanat ürünleri üzerine
vurulan ve yapıldığı atölye ya da imalathaneyi gösteren
özel işaret. 2. Altın ve gümüş eşya üzerine ayarlarını ve
türlerini göstermek için hükümet tarafından vurulan özel işaret.
vurulan ve yapıldığı atölye ya da imalathaneyi gösteren
özel işaret. 2. Altın ve gümüş eşya üzerine ayarlarını ve
türlerini göstermek için hükümet tarafından vurulan özel işaret.
Deesis (İng. Deesis) Ortodoks ikonografisinde İsa,
Meryem ve Vaftizci Yahya’yı içeren bir kompozisyon.
Sözlük anlamı “yakarış” olan Deesis’te Meryem ve
Vaftizci Yahya günahkarlar için Tanrıdan bağışlanma dilemektedirler.
Meryem ve Vaftizci Yahya’yı içeren bir kompozisyon.
Sözlük anlamı “yakarış” olan Deesis’te Meryem ve
Vaftizci Yahya günahkarlar için Tanrıdan bağışlanma dilemektedirler.
Deformasyon (İng. Deformation) Sanat eserinde yer alan
beti ya da betilerin gönderme yaptıkları dış gerçeklik
olarak tanınabilir kalmakla birlikte, biçimlerinin doğada
rastlanmayacak nitelikte değiştirilmesi.
beti ya da betilerin gönderme yaptıkları dış gerçeklik
olarak tanınabilir kalmakla birlikte, biçimlerinin doğada
rastlanmayacak nitelikte değiştirilmesi.
Degradasyon (Frs. Dégradation (f)) Resimde boyaların solması,
(Renkışık) giderek yoğunluğunu yitirmek.
(Renkışık) giderek yoğunluğunu yitirmek.
Degrade (Dégrade (m)) Renk solmuş, açılmış.
Degrader (Frs. Dégrader (v)) Resimde rengi giderek açmak,
yoğunluğunu düşürmek.
yoğunluğunu düşürmek.
Değer (value) Bir rengin açıklık veya
koyuluk derecesini
gösterir. Açık mavi ile koyu mavi arasında ton farkı vardır.
Siyahtan beyaza doğru gri tonlarını gösteren 10 kademeli
bir ton çubuğunda en parlak, ışıklı rek beyaz en koyu ışıksız
renk ise siyahtır. Renklerin değerini siyah ve beyaz ilavesiyle
değiştirmek mümkündür.
gösterir. Açık mavi ile koyu mavi arasında ton farkı vardır.
Siyahtan beyaza doğru gri tonlarını gösteren 10 kademeli
bir ton çubuğunda en parlak, ışıklı rek beyaz en koyu ışıksız
renk ise siyahtır. Renklerin değerini siyah ve beyaz ilavesiyle
değiştirmek mümkündür.
Değer Kalıpları Değer değişiklikleri sayesinde bölge ve
şekiller arasında kurulan bütünleyici ilgiler.
şekiller arasında kurulan bütünleyici ilgiler.
Dekalkomen (Frs. Decalcomaine (f)) Cam ya da porselen
üzerine çıkartma ile resim geçirme yöntemi, çıkartma resim.
üzerine çıkartma ile resim geçirme yöntemi, çıkartma resim.
Dekalkaj (Frs. Decalquage (m)) Kopyasını çıkarıp başka
bir kâğıda geçirme.
bir kâğıda geçirme.
Dekalker (Frs. Décalquer (v)) çıkartma yapmak.
Dekalk (Frs. Décalque (m)) Taklit, kopya.
Dekolaj (İng. Decollage) Üst üste katmanlar halinde
yerleştirilmiş afiş, resim ya da basılı kağıtların bazı
bölümlerinin kesilip çıkarılmasıyla oluşturulan yapıt. Yeni
Gerçekçilik akımı tarafından ortaya atılmıştır.
yerleştirilmiş afiş, resim ya da basılı kağıtların bazı
bölümlerinin kesilip çıkarılmasıyla oluşturulan yapıt. Yeni
Gerçekçilik akımı tarafından ortaya atılmıştır.
Dekolor (Frs. Décolore (style) Üslup, tarz.
Dekolorasyon (Frs. Decolaration (f)) Solma, soldurma, renk
yitimi, renksizleşme.
yitimi, renksizleşme.
Dekorasyon (İng. Decoration) Mekanı oluşturan öğelerin ve
yüzeylerin organizasyonu eylemi.
yüzeylerin organizasyonu eylemi.
Dekor Resimde figürlerin önünde ya da
içinde yer aldıkları
doğal ya da mimari çevre.
doğal ya da mimari çevre.
Dekor Ressamı Tiyatro ya da Televizyın sahnelerinde dekorları
boyayan ve resimleyen sanatçılara verilen ad.
boyayan ve resimleyen sanatçılara verilen ad.
Dekoratif (İng. Decorative, Frs.Décoratif, (ive) (m et f))
1. Süslemeye yarayan, süsleyici. 2. Güzel görünümlü.
3. Somut işlevinden çok bezemesel yönü ağır basan her
türden öğenin niteliği.
1. Süslemeye yarayan, süsleyici. 2. Güzel görünümlü.
3. Somut işlevinden çok bezemesel yönü ağır basan her
türden öğenin niteliği.
Dekoratif Biçim (Forme Decorative) Piktural alanda, yan yana
uzanmış görünen iki eşit büyüklükteki biçim. Resimli yüzeyi,
daha küçük parçalara bölen veya parçalayan biçimler.
uzanmış görünen iki eşit büyüklükteki biçim. Resimli yüzeyi,
daha küçük parçalara bölen veya parçalayan biçimler.
Dekoratif Sanatlar (İng. Decorative Arts) İç mimarlık,
dekorasyon, tekstil tasarımı, sahne tasarımı, tezhip, seramik,
grafik gibi sanat dallarının genel adı.
dekorasyon, tekstil tasarımı, sahne tasarımı, tezhip, seramik,
grafik gibi sanat dallarının genel adı.
Dekoratif Valör (Valeur Decorative) Işık gölgenin
tanıtılmasından çok, biçimlerin alan veya standart değerlerine
daha çok önem veren örgü biçimi.
tanıtılmasından çok, biçimlerin alan veya standart değerlerine
daha çok önem veren örgü biçimi.
Deneme (İng. Essay) Bir bireyin, bir objenin yetenekli olup
olmadığını anlamak için yapılan sınav. Edebiyatta; değişik
düşünceleri içine alan eser veya bir konuyu hiçbir iddia
taşımadan ele alma.
olmadığını anlamak için yapılan sınav. Edebiyatta; değişik
düşünceleri içine alan eser veya bir konuyu hiçbir iddia
taşımadan ele alma.
Demolissaj (Frs. Démolissage (m)) Ağır eleştirme,
tutar yerini bırakmamak.
tutar yerini bırakmamak.
Denge (İng. Balance) 1. Bir sanat eserini oluşturan
öğelerin, bütün içinde kompozisyon düzenini bozmayacak
biçimde dağılışı. 2. Dengenin sanatta nasıl kullanıldığı
"tahtaravalli"yi modeli ile kolayca anlayabilirsiniz. Aynı
kilodaki iki kişi "simetrik" olarak oturduklarında oluşan
denge, farklı kilolardaki kişilerle de "asimetrik" oturmalarla
sağlanabilir; bu ikinci hal "dinamik denge" olarak da
nitelendirilebilir. Denge değişik ölçüler arasında aranmalıdır.
Resimde dengeyi dikey ve yatay çizgiler kurar. Denge salt
çizgilerle değil, açık koyu zıtlığıyla da verilebilir.
Başarılı bir düzenlemede kullanılan ögeler birbirleriyle
karşılaştırıldıklarından genelde bir denge hissedilmiştir.
Bu denge biçim, yön, ölçü, aralık, doku, renk ile sağlanabilir.
Görsel ağırlıkları olan ögelerin eşit dağılımının bir türü
olan denge, tasarım ilkelerinden biridir. Denge zıtlıkla
koşulludur adeta. Yeryüzündeki her şey zıtlıklar dengesine
dayalıdır. İnsanın yaşamı ve kendisi dengeye dayalıdır.
Dengesizlik her şeyi altüst edebilir. Çünkü dengesizlik
bozukluk, yanlışlık demektir. Görsel uyarıcılık dengedeki
doğruluk yada rahatsız edicilik sonucu oluşur. Gerek görsel
gerek devinimsel gerekse sessel anlatımda dengenin
sağlamlığı söz konusudur. Denge, formda, renkte, harekettte,
açıkkoyuda kendini gösterir. İki boyutlu düzenlemeye ait
dengede daima ifadeyi sağ ve sol olarak ya da alt ve üst
olarak iki bölüme ayıran düşey ve yatay eksen aranır.
Denge simetrik ( bakışık ) ve asimetrik denge ( bakışımsız )
olarak ikiye ayrılır. Simetrik denge, bir eksene göre ögelerin
aynı durumda tekrar etmesiyle oluşur. İnsan vücudunun doğal
olarak simetrik dengeye sahip olması sanat gücünü bilinç
altında o yönde etkilemiştir. Kesin kararlı oturmuş bir
kompozisyonu oluşturur. Ancak fazla ilgi uyandırmaz.
Asimetrik denge, eşit yada eşit olmayan görsel ağırlıktaki
ve çekicilikteki ögelerin düzenlenmesiyle oluşturulur.
İlgi çekici olması yönünden kompozisyon daha başarılı olur.
Anlatımı oluşturan elemanların, benzerlik, zıtlık, üslup,
uygunluk ilişkileriyle renk, biçim, hareket, açıkkoyu ile
oluşan denge, asimetrik dengeyi oluşturur.
öğelerin, bütün içinde kompozisyon düzenini bozmayacak
biçimde dağılışı. 2. Dengenin sanatta nasıl kullanıldığı
"tahtaravalli"yi modeli ile kolayca anlayabilirsiniz. Aynı
kilodaki iki kişi "simetrik" olarak oturduklarında oluşan
denge, farklı kilolardaki kişilerle de "asimetrik" oturmalarla
sağlanabilir; bu ikinci hal "dinamik denge" olarak da
nitelendirilebilir. Denge değişik ölçüler arasında aranmalıdır.
Resimde dengeyi dikey ve yatay çizgiler kurar. Denge salt
çizgilerle değil, açık koyu zıtlığıyla da verilebilir.
Başarılı bir düzenlemede kullanılan ögeler birbirleriyle
karşılaştırıldıklarından genelde bir denge hissedilmiştir.
Bu denge biçim, yön, ölçü, aralık, doku, renk ile sağlanabilir.
Görsel ağırlıkları olan ögelerin eşit dağılımının bir türü
olan denge, tasarım ilkelerinden biridir. Denge zıtlıkla
koşulludur adeta. Yeryüzündeki her şey zıtlıklar dengesine
dayalıdır. İnsanın yaşamı ve kendisi dengeye dayalıdır.
Dengesizlik her şeyi altüst edebilir. Çünkü dengesizlik
bozukluk, yanlışlık demektir. Görsel uyarıcılık dengedeki
doğruluk yada rahatsız edicilik sonucu oluşur. Gerek görsel
gerek devinimsel gerekse sessel anlatımda dengenin
sağlamlığı söz konusudur. Denge, formda, renkte, harekettte,
açıkkoyuda kendini gösterir. İki boyutlu düzenlemeye ait
dengede daima ifadeyi sağ ve sol olarak ya da alt ve üst
olarak iki bölüme ayıran düşey ve yatay eksen aranır.
Denge simetrik ( bakışık ) ve asimetrik denge ( bakışımsız )
olarak ikiye ayrılır. Simetrik denge, bir eksene göre ögelerin
aynı durumda tekrar etmesiyle oluşur. İnsan vücudunun doğal
olarak simetrik dengeye sahip olması sanat gücünü bilinç
altında o yönde etkilemiştir. Kesin kararlı oturmuş bir
kompozisyonu oluşturur. Ancak fazla ilgi uyandırmaz.
Asimetrik denge, eşit yada eşit olmayan görsel ağırlıktaki
ve çekicilikteki ögelerin düzenlenmesiyle oluşturulur.
İlgi çekici olması yönünden kompozisyon daha başarılı olur.
Anlatımı oluşturan elemanların, benzerlik, zıtlık, üslup,
uygunluk ilişkileriyle renk, biçim, hareket, açıkkoyu ile
oluşan denge, asimetrik dengeyi oluşturur.
Depozisyon dö cruva Déposition
de croix Hristiyan
inancına göre Hz. İsa’nın çarmıhtan indirilmesini
temsil eden tablo.
inancına göre Hz. İsa’nın çarmıhtan indirilmesini
temsil eden tablo.
Derc Hat sanatında nakışlı zemin üzerine yazılan yazı.
Derecelendirme (Gradation) : Tonlarla, taramalarla vb.
ile dereceli etkilerin yaratılması.
ile dereceli etkilerin yaratılması.
Dergi Kapağı Dergilerin
içeriği konusunda genel bir fikir
veren resimli dış kapak uygulaması.
veren resimli dış kapak uygulaması.
Deri röyef Derinin
ıslatılarak hazırlanmış kalıp üzerine
bırakılıp bekletilmesi suretiyle elde edilen kabartma heykel.
bırakılıp bekletilmesi suretiyle elde edilen kabartma heykel.
Deri üstü resim Kururtulmuş
hayvan derisi üzerime
dağlama makinesı ile yapılan resim.
dağlama makinesı ile yapılan resim.
Derinlik (İng. Depth) 1. Resim sanatında kullanıldığı
anlamıyla derinlik, iki boyutlu yüzey üzerinde üçüncü
boyut etkisi amacının bir sonucudur. Bu eserin betimlediği
öğelerin, düzlem üzerinde değil de, mekan içinde yer alan
yanılsamasını yaratmak anlamına gelir. 2. Resimde oluşturulan
planlar ile elde edilen derinlik duygusu veya yanılsaması.
anlamıyla derinlik, iki boyutlu yüzey üzerinde üçüncü
boyut etkisi amacının bir sonucudur. Bu eserin betimlediği
öğelerin, düzlem üzerinde değil de, mekan içinde yer alan
yanılsamasını yaratmak anlamına gelir. 2. Resimde oluşturulan
planlar ile elde edilen derinlik duygusu veya yanılsaması.
Dersane (İng. Classroom) 1. İçinde ders verilen mekan.
2. Resim sanatının teorik bölümlerinin işlendiği mekan.
2. Resim sanatının teorik bölümlerinin işlendiği mekan.
Desen (İng. Drawing, de sigh;sketch. Frs. Dessin (m))
1.Dokumalar ile halı kilim vs. gibi yaygıları süsleyen öğelerin tümü.
2. Resim sanatçısının ya da öğrencisinin eskiz ve etüd niteliğinde
ve genellikle, karakalem, füzen gibi malzemelerle yaptığı çalışma
3. Resim sanatı 4. Taslak. Desen resim sanatının temelidir.
Desen düşünce, fikir ve hayâl yeteneğidir. Desen mantıktır,
hesaptır. Bir binayı nasıl sağlam temel üzerine oturtmak şart ise,
resmi de sağlam bir desen üzerine oturtmak şarttır. Her şeyde
olduğu gibi desende de sadelik esastır... Desen, leke söz konusu
olmadan bir nesnenin biçimini, öz'ünü, iç ritmini yakalamaktır.
İyi bir desen, duyularak çizilen bir resim olması yanında, objeyi
objektivitesiyle tesbit eden sağlam bir anatomi ve hareketi ifade
etmektir. Çok gözlem de iyi tanımaya yol açar. İyi bir desen
için iyi bir tanıma , iyi bir tanıma için de iyi bir gözlem
gerekmektedir... Sağlam bir desen bilgisine sahip olan sanatçının
düzen fikri yani kompozisyon kurma fikri de sağlamdır. Desen
bir kafa ve dikkat işidir. Bir yüzey üzerine çizgilerle yapılan
resim olan desen, tamamlanacak bir eserin ön hazırlığı, ön
aşaması da olabilir. Desen, daha çok karakalem ve füzen ile
yapılan, çizgilerden oluşan ve bir resmin taslağını meydana getiren
ön çalışmadır. Uygulanan teknik ne olursa olsun, bütün görsel
sanatlar desene dayanır. Donatello'nun sık sık tekrarladığı bir
cümle vardır: "Heykeltıraşlık sanatını size tek bir kelime
ile öğretebilirim; desen yapın." Testilerine badana (angob) vuran
çömlekçi, küçük cam veya taş parçalarını yan yana getiren
mozaikçi de her şeyden önce birer desinatördür. Desen,
modeli en realist biçimde yansıtan hassas noktaları, okunaklı
bir yazı gibi olmalıdır. Bir yüzey üzerinde imgeler oluşturma
sanatı ya da tekniğidir. Genellikle uygulama yüzeyi kâğıt, çizim
malzemesi ise mürekkep, kurşunkalem, tebeşir, kömür kalem
ya da mum boyadır. Çizim, kütle ve renkten çok biçimin
uygulanmasıyla resim sanatından üretilmesinin bittiği anda
sonuca varılmış olmasıyla da taş baskı ve asite yedirme
baskı gibi öteki grafik sanatlardan ayrılır. Belirli dönemlerde
desen, çizimin temel öğesi olarak görülmüştür. Çizimin
yalnızca dış çizgilerden oluşmasına karşın, desenin belirleyici
özelliği olarak görülmemelidir. Desenler çoğu zaman tek
renkli olmakla birlikte renkli mum boya ya da lavi gibi çeşitli
renklendirme malzemeleri de kullanılabilir. Çizim çoğunlukla
resim, heykel ya da mimarlık gibi daha somut bir alanda
yapılacak çalışmaların ilk adımını oluşturur. Rönesans
öncesinde Giotto'nun doğalcı yaklaşımının etkisi ile çizim
teknikleri de değişti. Model kitaplarındaki stilize dış çizimlerin
yerini, tabiattan yapılan çizimler aldı. Dış çizgiler içindeki
biçimlere tarama yoluyla ışıkgölge etkisi verilerek üç boyutlu
bir görünüm kazandırıldı. İtalyan rönesansı boyunca çizim
bağımsız bir teknik olmaya başladı. Desen insan ile sevgiyi
bütünleştiren tasavvur gücünü çalıştırır. Desen görselliğin hassas
bir amacıdır. Desen, sanatsal duyarlığın, sanatçının ruhundaki
bir anlamda girdabıdır. Desen düşüncenin çizgi halinde
dışa vurumudur. Degas, deseni görme biçimi olarak tarif eder.
Desen için doküman olacak form tespit araştırmaları, ince
detaylara kadar inen etütler desenin temel çalışmalarıdır.
Objeyi incelemek için desen çizmekten başka ikinci bir yol yoktur.
1.Dokumalar ile halı kilim vs. gibi yaygıları süsleyen öğelerin tümü.
2. Resim sanatçısının ya da öğrencisinin eskiz ve etüd niteliğinde
ve genellikle, karakalem, füzen gibi malzemelerle yaptığı çalışma
3. Resim sanatı 4. Taslak. Desen resim sanatının temelidir.
Desen düşünce, fikir ve hayâl yeteneğidir. Desen mantıktır,
hesaptır. Bir binayı nasıl sağlam temel üzerine oturtmak şart ise,
resmi de sağlam bir desen üzerine oturtmak şarttır. Her şeyde
olduğu gibi desende de sadelik esastır... Desen, leke söz konusu
olmadan bir nesnenin biçimini, öz'ünü, iç ritmini yakalamaktır.
İyi bir desen, duyularak çizilen bir resim olması yanında, objeyi
objektivitesiyle tesbit eden sağlam bir anatomi ve hareketi ifade
etmektir. Çok gözlem de iyi tanımaya yol açar. İyi bir desen
için iyi bir tanıma , iyi bir tanıma için de iyi bir gözlem
gerekmektedir... Sağlam bir desen bilgisine sahip olan sanatçının
düzen fikri yani kompozisyon kurma fikri de sağlamdır. Desen
bir kafa ve dikkat işidir. Bir yüzey üzerine çizgilerle yapılan
resim olan desen, tamamlanacak bir eserin ön hazırlığı, ön
aşaması da olabilir. Desen, daha çok karakalem ve füzen ile
yapılan, çizgilerden oluşan ve bir resmin taslağını meydana getiren
ön çalışmadır. Uygulanan teknik ne olursa olsun, bütün görsel
sanatlar desene dayanır. Donatello'nun sık sık tekrarladığı bir
cümle vardır: "Heykeltıraşlık sanatını size tek bir kelime
ile öğretebilirim; desen yapın." Testilerine badana (angob) vuran
çömlekçi, küçük cam veya taş parçalarını yan yana getiren
mozaikçi de her şeyden önce birer desinatördür. Desen,
modeli en realist biçimde yansıtan hassas noktaları, okunaklı
bir yazı gibi olmalıdır. Bir yüzey üzerinde imgeler oluşturma
sanatı ya da tekniğidir. Genellikle uygulama yüzeyi kâğıt, çizim
malzemesi ise mürekkep, kurşunkalem, tebeşir, kömür kalem
ya da mum boyadır. Çizim, kütle ve renkten çok biçimin
uygulanmasıyla resim sanatından üretilmesinin bittiği anda
sonuca varılmış olmasıyla da taş baskı ve asite yedirme
baskı gibi öteki grafik sanatlardan ayrılır. Belirli dönemlerde
desen, çizimin temel öğesi olarak görülmüştür. Çizimin
yalnızca dış çizgilerden oluşmasına karşın, desenin belirleyici
özelliği olarak görülmemelidir. Desenler çoğu zaman tek
renkli olmakla birlikte renkli mum boya ya da lavi gibi çeşitli
renklendirme malzemeleri de kullanılabilir. Çizim çoğunlukla
resim, heykel ya da mimarlık gibi daha somut bir alanda
yapılacak çalışmaların ilk adımını oluşturur. Rönesans
öncesinde Giotto'nun doğalcı yaklaşımının etkisi ile çizim
teknikleri de değişti. Model kitaplarındaki stilize dış çizimlerin
yerini, tabiattan yapılan çizimler aldı. Dış çizgiler içindeki
biçimlere tarama yoluyla ışıkgölge etkisi verilerek üç boyutlu
bir görünüm kazandırıldı. İtalyan rönesansı boyunca çizim
bağımsız bir teknik olmaya başladı. Desen insan ile sevgiyi
bütünleştiren tasavvur gücünü çalıştırır. Desen görselliğin hassas
bir amacıdır. Desen, sanatsal duyarlığın, sanatçının ruhundaki
bir anlamda girdabıdır. Desen düşüncenin çizgi halinde
dışa vurumudur. Degas, deseni görme biçimi olarak tarif eder.
Desen için doküman olacak form tespit araştırmaları, ince
detaylara kadar inen etütler desenin temel çalışmalarıdır.
Objeyi incelemek için desen çizmekten başka ikinci bir yol yoktur.
Design Bkz. Tasarım.
Dessen anime (Frs. Dessin anime´) Çizgi film, Canlı resim.
Desinatör (Frs. Dessinateur, trice (m et f)) 1Resimci 2 Çizimci.
Dessinatör kartograf (Frs. Dessinateur
cartographe (m)) Plan ve harita ressamı.
Dessine (Frs. Dessiné,e (Adj)) Çizilmiş, resmi yapılmış.
Dessine Dessiné (bande) Gazete ve dergilerde kullanılan
resimli roman.
Dessiner (Dessiner (v))
Resmini çizmek, resim yapmak.
Destesenk Eskiden boya ezmek için kullanılan mermer; porselen
ya da camdan yapılmış havan eline benzer araç.
DeStil (İng. De Stil) Görsel sanatlar ve mimarlıkta etkili olmuş ve büyük
çoğunlukla Hollandalı Sanatçıları içermiştir. Amacı Endüstri Çağı’nın
gereklerine uygun, bireysel anlatımı ve ulusal anlayışları yadsıyan, tüm
toplumlar için ortak bir sanat dili geliştirmekti. Bundan ötürü, yalnızca temel
geometrik biçimleri ve ana renkleri kullanan bir biçimlendirme anlayışı
öngörmüştür.
Detaşe (Frs. Detacher
(v)) Resim: Genel şeklini iyi belli etmek. Belirtmek.
Detay (İng. Detail) 1. Bir bütünün küçük bir parçası. 2. Resim yüzeyinin çok
küçük bir bölümü ya da ayrıntısı. Bütünü meydana getiren detaylar olduğuna
göre, detaylara da önem vermek gerekir.
Detoner (Frs. Détonner (v)) Renklerde uyuşmamak.
Detramp (Frs. Détrempe (f)) 1.Tutkal boya resmi. 2. Kuru sıva
üzerine zamklı boya ile yapılan duvar resmi.
Devinim (İng. Movement) 1. Resim sanatında resim düzlemi
üzerinde yer alan betileri yoğunlaşıp seyrelmesinden ve pozlarından kaynaklanan
durağan dengenin bilinçli biçimde bozulması etkisi. 2. Resim yüzeyindeki
hareket etkisi. Devinim ikiye ayrılır. Doğal devinim ( Örn: Yontunun kendi
hareketi ). Plastik devinim ( Kitlelerin üç boyutlu bir düzeyde yarattığı
ışık gölge kontrastlarından doğar.)
Koyu açık orta valörlerin yarattığı yön kontrastı,
rengin yön kontrastı, yatay, dikey parçalar, zıt kontrastlar devinimi
oluşturur. Ritm, çeşitli yönlerde, çeşitli büyüklükte yinelen dominant
devinimlerin birbirleriyle kontrast uyuşumudur. Bir yapıtta çoğunlukta olan
devinimlere ''dominant devinimler''
denir. Bu devinimler birbirinin benzeri ya da aynı karakterdedirler. Kontrast
devinimler bunlardan tüm ayrı yapıdadır.
Devrim Erbil 1937 Salihli'de dogdu. 1954 Istanbul Devlet Güzel
Sanatlar Akademisi Resim Bölümü'ne girdi. 1959 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi
Resim Bölümü'nden mezun oldu.1962 Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim
Bölümü'nde asistanlik görevine basladi. Bedri Rahmi Eyüboglu, Cemal Tollu ve
Cevat Dereli Atölyeleri'nde görev aldı.
Deziyn (Frs. Desig (m)) Tasar çizim, dizayn.
Deziyyer (Frs. Designer (m)) Tasar çizimci.
D Grubu (İng.D Group) 1933’te kurulan bir Türk ressamlar
topluluğu. Amacı yeni akımları tanıtmak ve Batılı Sanat anlayışlarını
kamuoyunda yaygınlaştırmaktı. Kurucu üyeleri ağabeydin Dino, Zeki Faik İzer,
Elif Naci, Cemal Tollu, Nurullah Berk ve Zühtü Müritoğlu’dur. Üyeleri genel bir
üslup bütünlüğü göstermezler. Dönemin tüm resim akımları grup içinde temsil
edilmekteydi. Türkiye ‘de dördüncü grup hareketi olarak “D” grubunun kurulduğu
1933 yılı, cumhuriyetinin on yıllık bir olgunlaşma sürecini doldurduğu, çağdaş
bir devlet olma yolunda atılmış ve atılmakta olan adımların, toplumsal ve
kültürel alandaki yenileşme ve modernleşme girişimlerinin giderek kurumlaşma
aşamasına vardığı bir dönemin de başlangıcıdır. O yılın ekim ayında Ankara’da
düzenlenen “İnkılap Sergisi”, çoğunluğunu kurtuluş savaşı ve Atatürk
devrimlerini konu alan resimlerle, Türkiye Cumhuriyeti’nin başka alanlarda
olduğu gibi, sanat ve kültür alanında da daha ileriye gitmeyi, çağdaş Batılı
devletler düzeyine ulaşmayı amaçlayan köklü bir “ideal”i işaret etmekteydi. O
dönemin yayınlarında, bu idealin aydın kesim tarafından benimsendiğini
belgeleyen yazılara sık sık rastlamaktayız. Aydınlara göre, meşrutiyet ve onu
izleyen laik cumhuriyet dönemi, her türlü bağnazlığı ortadan kaldırmıştı. Bu
engeller ortadan kalktıktan sonra, ülkede sanat beğenisinin daha ileriye
gitmesini istemekten daha doğal bir şey olamazdı. Resim sanatına olan ilgi,
eski dönemler göre artmıştı. Yapılacak şey, bu ilginin gerektirdiği üstün
düzeyli sanat yapıtlarının üretimini hızlandırmak ve toplumca kalkınmamızın
işaretlerini, bu tür yapıtlarda görebilmenin yollarını açmaktı. 1933’te,
zamanın akademi müdürü Namık İsmail’in, Milli Eğitim Bakanlığı’na sunduğu
raporda, bir “kültür inkılabı”nın gerekli olduğuna değinilmiş, sanat konusunda
devletin desteği üzerinde durulmuş ve örgütlü bir çalışmanın, daha ileri
aşamalara ulaşmakta etken olacağı vurgulanmıştı. Sanatçıları yeni bir grup
kurmaya ve böylece sanatsal yönde örgütlenmeye iten nedenlerin başında, sanatı
yaygınlaştırma isteği geliyordu. Avrupa’daki eğitimlerini tamamlayarak yurda
dönen ressamların 1930’lu yıllarda yapıtlarını sergileyebildikleri tek yer,
Galatasaray Lisesi salonlarıydı. İstanbul’da Beyoğlu’nda, ancak küçük bir
kesimin gezip görebildiği bu toplu sergi, sanatçıların gereksinimlerine yanıt
vermekten uzaktı. “D” Grubunun kurucularından Elif Naci, ressamların üçbeş
tuval getirip bıraktıkları ve başta Şevket Dağ olmak üzere birkaç ressamın
çabasıyla düzenlenen Galatasaray sergilerinin o dönemde, işlek bir yerde
bulunmasına rağmen kitlenin ilgisini çekmekten uzak olduğunu, sergiler hakkında
yazılanların övgü dolu makaleler olmaktan öteye geçmediğini, anılarında
anlatır. Gerek Müstakiller, gerekse, onu beş yıl arayla izleyen “D”Grubu’nun
ressamları Türkiye’de “akademik” sanat beğenisinin açılması gerektiğine
inanıyorlardı. Ne var ki o güne kadar yapılmış olanlar yetersizdi. Daha büyük
bir çaba, daha geniş bir organizasyon gerekiyordu. “D” Grubunun kuramcılığını
ve sanat yazarlığını yapmış olan Nurullah Berk, grubun kuruluş nedenlerini
“ruhi ve ideolojik” olmak üzere iki grupta toplar: Ruhi nedenler, sanat
cemiyetlerinin alışılmış kırtasiyeciliğini aşmak ve birbirini anlayan, ortak
hareket edebilen sanatçıları bir araya getirmek olarak özetlenebilir. Ama asıl
önemli olan, ideolojik nedenlerdi. Nurullah Berk’e göre, amaç “yaşayan sanat”
olmalıydı. Bu sanatı ülkeye yaymak ve gerçekte akademik kuralcılığın dışına
taşmamış olan formülleşmiş bir anlayışa karşı çıkmak gerekiyordu.Yaşayan sanat,
akademik sanatın tam karşıtı idi. Teknik ve bilgi, klasik kaynaklardan
alınabilirdi, ama doğa ile olan ilişkide duyulan şiirselliği, “hiçbir
cesaretten korkmayarak, hatta aşırı görünmekten bile ürkmeyerek tercüme etmek”,
asıl amaç olmalıydı. Müstakiller, o dönemin basınında yankı yapmış birkaç
sergiden sonra, sanat anlayışlarında görülen ayrımlar nedeniyle dağılmışlardı.
Ya da grubun ressamları, Türkiye’de aktif bir sanat yaşamına yol açacak yeterli
bir kadro oluşturamamışlardı. Genellikle realizm, ekspresyonizm ve kübizm gibi,
dönemini tamamlamış sanat akımlarının peşinden gitmeleri, yeni eğilimlerin
izlenmesini zorlaştırmıştı. Oysa sanat, sürekli bir yenileşmeye, araştırmaya,
yeni kaynaklar keşfetmeye yönelik bir uğraştı. O nedenle, genç kuşağın görevi
ve sorumluluğu daha ağırdı. Çalışmak, sık yapıt üretmek ve bu yapıtları kısa
aralıklarla sergilemek, toplumda sanat bilincinin oluşmasına büyük katkıda
bulunacaktı. “Kalp ve kafa” bileşimi esas alınmalıydı. Gene Nurullah Berk’e
göre, “doğa karşısında yorumcu mekanizma, ancak akıl yoluyla olanaklıydı. Yorum
ise, sanatçıda, yaşamı boyunca tek çizgide kalamazdı, geçirdiği aşamalara göre
değişir, değiştikçe de yapıtları durmaksızın gelişirdi.” İşte bu ve benzeri
amaçların, yoğun bir kadro oluşturmayı teşvik etmesi sonucunda, beş ressam
(Nurullah Berk, ağabeydin Dino, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal Tollu ve bir
heykeltıraş Zühtü Müridoğlu) 1933 yılının Eylül ayında, İstanbul’da Zeki Faik
İzer’in evinde bir araya gelerek, “D” grubu adı altında bir sanat topluluğu
oluşturmaya karar verdiler. Gruba isim olarak de, uluslar arası alfabenin
dördüncü harfini, Nurullah Berk’in önerisiyle seçerler. 1908’de kurulan
Müstakil Ressamlar ve heykeltıraşlar Derneği’nden sonra, yeni grup Türkiye’deki
dördüncü sanat kuruluşudur. İlk sergi, 1933’te, Beyoğlu’nda Narmanlı Han’ın
yanındaki bir şapka mağazasında açılır. Sergideki resimler, desenlerden
oluşmaktadır. Desenlerin, o zamana kadar sergi izleyicilerinin alışmadığı bir
“çeşni”yi yansıtması, büyük gürültü kopmasına neden olur. Sanatçıların lehinde,
ama daha çok aleyhinde yazılar yazılı basında. Grubun adından ötürü, ressamları
“deli” olarak tanımlayanlar görülür. İlk sergide, önsözünü ve tanıtımını Peyami
Safa’nın yazdığı bir de broşür yayımlanır. Peyami Safa, o broşürde, yeni grubu
şöyle tanımlamaktaydı: “D” grubu manga değil, ne sağa çark, ne sola. Ne de
başçavuş. Kendi mihveri etrafında dönen altı kafa, altı çift göz ki, maddenin
üstüne de bakıyor içine de bakıyor. Ve ölüde bile gizlenen anı arıyor. Yeni
resim değil bu. Avrupalı ya da yerli resim değil:Resim.“D” grubu ressamları,
İstanbul’da 19331947 yılları arasında, toplam onbeş grup sergisi açtı. Zamanla
gruba başka sanatçıların da katılmasıyla üye sayısı genişledi. Bedri Rahmi
Eyüboğlu, Turgut Zaim, Halil Dikmen, Eşref Üren, Eren Eyüboğlu, Arif Kaptan,
Salih Urallı, Hakkı Anlı, Sabri Berkel, Fahrel issa Zeid ve Nusret Suman, gruba
sonraki yıllarda ve değişik tarihlerde katılan sanatçılardır. Müstakiller’den
Zeki Kocamemi, gruba 1947’deki son sergiyle katılan sanatçıdır. Grup
sergilerinin önemli özelliklerinden biri, dönemin ünlü şair ve yazarlarının,
düşünürlerinin, bu sergiler nedeniyle konferanslar vermeleri, yazılar yazmaları
ve böylece grubun amaçlarını çevreye ulaştıracak etkinliklere geniş yer
vermeleridir. Ayrıca gruba üye ressamların hemen tümünün, aynı zamanda sanat
yazarı olarak etkinlik göstermiş olmaları, ülkede sanat kamuoyunun oluşmasında
etken olmuştur. Ayrıca dönemin sanat yazarı ve eleştirmeni Fikret Adil’in
yazılarıyla “D” grubu sanatçılarını desteklemiş olması da önemli etkenlerden
biridir. Ancak grubun sözcüsü olma görevini, uzun süre Nurullah Berk
üstlenmiştir. Grup, Batı’dan en azından elli yıl geride bulunan Türk sanatını,
çağdaş oluşumların içine çekebilmek için, her tür riski göğüslemekteydi.
Dışavurum (İng. Expression) Sanatçıya ait zihinsel nitelikteki
gerçekliklerin bir sanat yapıtında somutlaştırılması işlemi.
Dışavurumcu Sanatçının zihinsel ve duygusal nitelikteki
gerçeklerin somutlaştırılması işlemi. Bu yönde, geometriksoyut anlatımdan çok
farklı bir yaklaşım ve içerik bulan Türk sanatçısı, bilinçaltı verilerine
dayalı olarak özgün anlatımlara ulaşabilmiştir. Bunlardan Sabri Berkel,
geleneksel Türk sanatları ve İslâm kaligrafisinden hareketle üç tonda leke ile
kaligrafik araştırmalarından sonra, 1970’e kadar “Leke Resim” çalışmalarında
taşist anlatıma gitmiş, bu tarihten sonra da, geometrik ve liriksoyut
anlayışların sentezini uygulamıştır. Adnan Turani, 1950’lerde kaligrafik
nitelikli ve lekesel; 1970’lerden sonra, geniş fırça hareketleriyle oluşturduğu
boya katları ve üzerlerindeki yazısal motifleri kullanmıştır. Çalışmalarını
liriksoyut ve yarısoyut anlayışla birlikte sürdürmektedir. Adnan Çoker,
19571964 yılları arasında müzik eşliğinde gerçekleştirdiği, çoğunluğu monokrom
olan yapıtlarında, yüzeyde yarattığı dokusal etkilerle, güçlü bir dinamizm
ortaya koymuştur. Lütfü Günay, 1957’de gazete ve afişlerle oluşturduğu kolaj
yapıtlarını, bez ve madeni levhaları da katarak (1971), daha sonra yağlıboya
ile renklendirilmiş kum kullandığı Matterizm yönündeki uygulamalarında, boya
akıtma ve yazısal öğelerle anlatımını zenginleştirmiştir. 1957’de liriksoyut
anlayışının ilk örneği olarak ortaya koyduğu “Sultan Ahmet Camisi’nin Camları”
adlı yapıtı, 1961’de New York Guggenheim Müzesi’nde Türkiye birincisi olarak
sergilenen Zeki Faik İzer, 19741975 yıllarında, kolaj tekniğindeki form
araştırmalarından sonra, 19761980 döneminde ritmik çizgiler ve çalışmalarında,
coşkulu fırça darbeleri ve saydam renklerle liriksoyut anlatımını ortaya koydu.
1960 sonrasında Abidin Elderoğlu, kalın, çizgisel kaligrafik biçimlendirmelerle
lirik anlatıma ulaştı. 1960’larda boyanın kalın ve üst üste kullanıldığı
tekstür araştırmalarına yönelen Ferruh Başağa, hızlı fırça tuşları ile lekeci
anlayışı benimsedi. 1960 başlarında Hasan Kaptan ise, motifsel yorumları ile
hocası Singier’in anlayışına koşut çalışmalar yapmış, 1963’te Paris’te Mayıs
Salonu’na seçilen 162 sanatçı arasında yer almıştır. Erdal Alantar, 1962’den
sonra, fırçanın tek ve kararlı bir hareketi ile oluşturduğu yazısal formlarla,
aynı zamanda ritmik bir doku yaratmıştır. Güngör Taner, düz fon üzerinde,
içgüdüsel fırça vuruşlarıyla, renkli, ritmik yüzeyler elde etmiştir. Hasan
Kavruk (d.1919), 1953’ten sonra başladığı soyut anlayışını 1970 sonrasında çok
renkli ve karmaşık düzenlemelerle sürdürdü. Arif Kaptan’ın ”Sırmalı
Kompozisyon” (1956) adlı yapıtı ile Devlet Resim Heykel Sergisi’nde ödül
alması, bu yıllarda soyut sanatın Türk sanat ortamında benimsendiğini
göstermektedir. Burhan Doğançay (d.1929) ise, 1960’larda dekolaj tekniğinde
düz, parlak, renkli kağıtlardan oluşturduğu dışavurumcusoyut düzenlemelerini,
1980’den sonra, pop ve kavramsal sanat anlayışları sentezinde ortaya
koymaktadır. Zafer Gençaydın (d.1941), liriksoyut anlayışında, egemen öğe
olarak seçtiği çizgiyi, atak fırça vuruşlarıyla dinamik yapıda değerlendirdi.
Siyah kontur ve lekeler içinde yer alan asal renklerin yarattığı gerilim ve
çelişki ile duygusal yoğunluk ve coşkusunu yansıttı. Yaşamın özünü, varlığın
“Parçalanma Süreci” olarak değerlendiren ve bunu “Varoluş” nedeni olarak gören
Bilal Erdoğan (19441998), yüzeyde yer verdiği parçalanmış oluşumlarla, güçlü
bir patlamanın yarattığı dinamik dokular elde etti. 1980 sonrasında, Nüzhet
Kutluğ (d.1932), yırtılmış ve oyulmuş izlenimi veren biomorfik formları,
özellikle kadın vücuduna ait parçalanmaları, geometriksoyut bir fon üzerinde,
karşıtlık içinde dengeledi ve dramatik anlatıma ulaştı. Muharrem Pire (d.1944),
geniş lekesel yüzeyler üzerinde yer verdiği hırçın, çizgisel fırça vuruşları
ile coşkusunu, Nurtaç Özler (d.1944), kolaj tekniğindeki yapıtlarıyla anlatım
zenginliğini ortaya koydu. Yüksel Özen (d.1956)’in cesur çizgi ve lekelerle
gerçekleştirdiği dışavurumcusoyut yapıtları son dönemde yerini,
organikinorganik form karşıtlığına bıraktı. Gören Bulut (d.1945), birbiriyle
ilintisiz yoğun renk lekelerini, belli bir ritimle işledi. Mehmet Gün (1955),
içgüdüsel, atak çizgilerin, yüzeyde yarattığı güçlü dinamizmi, ton değerleriyle
etkisini artırarak, yüzeyde, büyük patlamaları yansıtan dışavurumcu anlatımını
1980’lerden sonra geliştirerek sürdürmektedir. Türk dışavurumcusoyut sanat
gelişmesinde, sanatçıların eğilimleri, genelde lirikkaligrafik ve dışavurumcu
anlatımları içermektedir. Geleneksel sanat verileri, İslâm hat sanatı ve ritmi,
Doğulu kültür birikimi, soyut sanatın bu yönünde ortak bir duyarlılığı ortaya
çıkartmıştır. Türk resmi, başka hiçbir dönemde olmadığı kadar güçlü ve özgün
olmuştur.
Dışavurumculuk Bkz.Ekspresyonizm.
Dış sınır (Contour) Bir biçim(shape)in veya hacim(form)in dış
çizgisi veya en dış kenarı("siluet"i).
Digitzer Bilgisayar
Destekli Tasarım (CAD) çalışmalarında kullanılan bir koordinat ve ölçek
işlemlerine destek veren bir çevre birimi.
Dil (İng. Language) Sanatın bir “dil” olarak nitelendirilmesi doğrudan
doğruya yapısalcılık’ın ortaya çıkışıyla bağlantılı bir olgudur. Bu Anlamıyla
sanatta “dil” sözcüğü, gerçekte, bildiğimiz, insan diline ancak bir yapı oluşu
nedeniyle benzemektedir. Sanatsal dil toplumsaldır; çünkü, kişisel iradeyle
istenildiği gibi değiştirilemez. Bağlayıcıdır, kişye ve ürüne kendi dizgesini
zorunlu kılar. Nedensizdir; çünkü, hiçbir dil belirli somut zorunlulukların bir
yansıması olarak ortaya çıkmaz.
Dinçer Erimez Ressam, Sanat
eğitimcisi. Türkiye Güzel Sanat Eseri Sahipleri meslek Birliğinin uzun zaman
yönetim kurulu başkanlığını yaptı.
Diptik Arada menteşeler olan açılır kapanır iki yüzeyden
ibaret iki parçalı resim.
Dissonans (Dissonance) Bozuk ahenk, Sürpriz yapan renkler.
Dissonans, az değişen ve birbirine yakın tonların yan yana gelmesinden sonra
açığa çıkar.
Distans (İng. Distance) Tuval yüzeyi üzerinde elemanlar arası
mesafe, aralık.
Divit Hat sanatında kullanılan kalem, kalemtıraş gibi açacakların içine
koyduğu kutu. Yanında bununla bağlantılı mürekkep hokkası vardır.
Diyafram (İng. Diaphragm. Frs. Diaphragme) 1. Fiz. Bir ışık
demetinde uçtaki ışıkları tutmak ve optik cihazlarda daha net bir görüntü elde
etmek için çapı ayarlanabilir ışık geçirmez levha.
Diyagrafi (Frs. Diagraphie (f)) Diyagrafla çalışan, resim yapma
sanatı.
Diyapre (Frs. Diapre´, e (Adj)) Değişik renkli, Alacalı.
Diyaprer (Frs. Diaprer (v))
1. Alacalı boyamak 2. Süslemek, renklendirmek.
Diptik (Frs. Diptyque (m)) Menteşeli
iki levha halinde tablo, iki kanatlı tablo.
Divizyonizm (Frs. Divisionnisme (m)) 1. İzlenimci ressamların tekniği. Boyaları
palet üzerinde karıştırmak yerine tuval
üzerinde karıştırılarak yapılır. 2. Bölünme, ayrılma.
Dizayn (Bkz.Design) Bitmiş bir çalışmanın ya da bir ön
eskizin veya modelin düzeni. Çizgi, renk, hacim ve yüzey sorunlarını ve
bunların malzemeyle bağıntılarını kapsayan düzen araştırması basic design adını
alır.
Doktrin (İng. Doctrine) 1.Düşünce, fikir. 2. Dini, felsefi ve
siyasi bir öğretim sistemindeki doğma ve kavramların bütünü.
Doku (Texture) Bir sanat yapıtının yüzeyinin görünümü ve/veya hissedilmesi,
ki düz ve/veya parlaktan kaba ve/veya mata kadar çeşitlenebilir. Doku,
birbirine eş yada birbirini tamamlayan birim biçimlerin belli sistemlerle
yanyana gelmesinden oluşur. Doğal dokularda dokuyu oluşturan birim biçimleri
matematik bir eşlik göstermemesine karşın bütün içinde birbirlerini
tamamlayarak yapısal sistemi oluştururlar. Dokusal yapılar daima yüzeyseldir.
Dokulardaki yapısal karakterler, işlevleriyle ilişkilidir. Dokusal yüzeylerin
oluşumunu sağlayan birim biçimleri ve bunların yan yana geliş sistemleri daima
farklılıklar gösterirler. Bazen değişik objelerde birim biçimleri benzer
olsalar da işlevselleri ayrı ayrı olduğundan yan yana geliş sistemleri farklı
olabilir. Yine birim biçimleri farklı olan objelerde birimlerin yan yana geliş
sistemleri benzer olabilirler. Biteviye
yineleme yolu ile ölçü, hep ayrı yönde, hiçbir değişikliğe uğramadan artar.
Yönü değişmeyen bir açıkkoyu değişkenliği ile doku oluşur. Ritm artarak
gelişir. Ritm, ileri geri yer değiştirme ile, zıt yönlerde ve aynı ölçü
içersinde ya da değişik ölçüde gelişir. Belirli bir merkezden çıkarak dışardan
içeriye ve içerden dışarıya hareket eder. Bir dokunun oluşması için pürüzlü bir
yüzey ve uygun ışık gereklidir. Uygun bir ışık girinti ve çıkıntıları yani,
dokunun derinliğini verir. Renk değişimi ise dokuya görsel karakter kazandırır.
Bir cismin yüzeyi dokunulduğunda sert ya da yumuşak pürüzler içerir. Bu
pürüzler, o cismin dokusudur. (bkz. Tekstür)
Dokunsal Doku Yüzeylere
dokunularak elde edilen doku etkilerine denir. Sert ve yumuşak doku diye
ayrılır.Doku, yumuşaklıksertlik, ağırlıkhafiflik, sessizlikgürültü,
huzurtedirginlik, durgunlukhareketlilik, sakinlikheyecanlılık, rehavetkasvet
gibi psikolojik etkiler de yaratır. Yumuşak dokulu yüzeyler; sükunet, rahatlık,
monotonluk, soğuk,güçsüz ( hastane, lokanta vb. tercih edilir) Sert dokulu
yüzeyler, dinamik, uyarıcı, ilgi çekici, güçlü ve daha sıcak, heyecan verici (
heykel vs. )
Dolu ve Boş Alanlar Resim yüzeyinde uzanan belirlenmiş bölgeler pozitif,
boş ve belirsiz alanlar da negatif olarak nitelendirilir. Genel olarak ön
planlar pozitif, arka planlar negatif olarak düşünülür ve nitlendirilir.
Doluluk Resim ve Heykel de formu tanımlamak için kullanılır.
Kontur, dış çizgileri ya da hatları nitelerken, Form da desenin, resmin,
heykelin içi doluluğunu niteler.
Dominant (Dominante) 1. Resim yüzeyinde görünen ya da yer alan
hakim renk. 2. üstün, galip.
Double Buffering Ekran alanını
kaplayan resim bilgilerinin görüntülenmesi için ayrılan toplam belleğin, bir
kerelik görüntülenme için gerekenin 2 katı kadarının hazır tuıtulduğu anlamına
gelir. Bu sayede, ekrandaki aktüel görüntüden bir sonra gelmesi gereken resim
bilgileri, arka planda hazır tutulur. Böylece animasyonlar ve oyunlar, 'Single
Buffer' bellek operasyonlarının kullanıldığı durumlara göre çok daha akıcı
olarak görüntülenir.
Döküm Resim yapmaya başlamadan önce
gerekli materyallari toplama.
Doküman Resim yapmak
için toplanmış malzemeler.
Dömitent (Frs.Demi teinte) 1. Ara renk, hafif renk, yarım
renk. 2. Koyu ile açık arası.
Dört Boyutlu (A quatre Dimensions) Derinlik, uzunluk ve genişliği
olduğu kadar, zamana da sahip olan.
Dragraf (Frs. Dragraphe (m)) Resmi bilmeyenlerin resim
yapmasına mahsus bir alet, diyagraf.
Drope (Frs. Draper (v)) Resim ve heykelde giysi kıvrımlarını belli etmek.
Kıvrımlar düşürmek. “Drapori” de denilir.
Duvar Resmi – Duvar üzerine yapılan resim. Toz boya ile yapılan
türüne fresk denildiği gibi yağlı boya ile de uygulanabilir.
Duygu (Sensation) Ruh ve beden yaşayışlarından her birinin insan ruhundaki
yansımaları, uyandırdığı etkiler duygu olarak nitelenmektedir.
Duyu İnsan ve hayvanların, dış dünya ile olan ilişkilerinde göz, kulak,
burun, dil el gibi uzuvlara bağlı olarak, görme, koku alma ve dokunma
olaylarıdır.
Düzlem ve Derinlik Düzlem üslupta renkler dingin bir yolda
derecelenirler. Derinleme üslupta ise keskin ışık karşıtlarına canlı renklere
dayanan bir derinlik görülür. Giderek aşırı büyüklükte ön planlar motifiyle,
uzaktaki nesneleri daha da küçük göstermek yoluyla sonsuz derinlikler elde
edilmiştir. Düzlem üslubunun ortadan kalkma süreci, düzgün çizginin değerini
yitirme süreciyle paraleldir. Leonardo’nun “ Son Akşam yemeği” resmi düzlem
üslubunun en büyük örneğidir. Bu resimde bireyler önde bir düzlem üzerinde yan
yana dizilirler. Arka planı olan resimlerde de arka plandaki bireyler ve
nesneler ön plandaki düzleme paralel bir arka düzlem üzerinde yan yana
dizilirler. Düzlem üslubunun en tipik örneklerini Raffael, Dürer, Holbein
vermişlerdir.
E
Ebat (İng. Dimensions) Eski dilde boyutlar ve bir nesnenin en, boy ve
yükseklik ölçüleri.
Eboşuvar Heykel ve seramik modlajında kullanılan bıçağa benzer
her tür ahşap aracın genel adı.
Ebru (İng. Marbled Paper) Tuz ve başka maddelerle yoğunlaştırılmış
su üzerine yatırarak gerçekleştirilen hareli bezeme. Ebru,
kâğıt üzerine, özel yöntemlerle yapılan geleneksel bir süsleme sanatıdır. Ebru
sözcüğüne köken olarak, bulut anlamına gelen Farsça “ebr” sözcüğü
gösterilmektedir. Bu sözcükten türetilen ve “bulut gibi” ya da “bulutumsu”
anlamına gelen “ebri” sözcüğü Türkçe'de değişerek “ebru” biçimini almıştır.
Gerçekten de ebru bulut izlenimi uyandıran bir görünümdedir. Ebru sözcüğü bir
başka görüşe göre “yüz suyu” anlamına gelen Farsça “âbrûy” tamlamasından
gelmektedir. Ebru sanatının ne zaman ve hangi ülkede ortaya çıktığı
bilinmemekle birlikte bu sanatın doğu ülkelerine özgü bir süsleme sanatı olduğu
kesindir. Bazı İran kaynaklarında ilk kez Hindistan'da ortaya çıktığı
yazılıdır. Hindistan'dan İran'a, oradan da Osmanlılar'a geçmiştir. Gene bazı
kaynaklara göre de ebru Türkistan'daki Buhara kentinde doğmuş ve İran yoluyla
Osmanlılar'a geçmiştir. Batıda ebru “Türk Kâğıdı” diye adlandırılır. Ebrunun
Yapılması: Ebrunun yapılışı oldukça zevkli ve sabır isteyen bir iştir. Önce
uygun bir kâğıt seçmek gerekir. Çünkü her kâğıda ebru yapılmaz. Kâğıt, boyayı
iyice emecek nitelikte ve dayanıklı olmalıdır. Eskiden hattatlar (güzel yazı
ustaları) yazı yazmak için yüzeyine “ahar” denen özel karışımlı (nişasta ve
yumurta akı) bir sıvı sürülen ve bu yüzden “aharlı” denilen kâğıt türünü
yeğlerlerdi. Ebrucular ise bu tür kâğıtlar boyayı iyi emmediği için “aharsız”
da denen ham kâğıt kullanırlardı. Ebru yapmak için genellikle dikdörtgen
biçiminde, büyükçe ve yayvan bir tekne gerekir. Geven denilen otun gövdesinden
elde edilen ve beyaz renkli bir tür zamk olan kitre, belli bir oranda, suyla
bir kabın içinde karıştırılır. Kitre yerine salep, keten tohumu, ayva
çekirdeği, gazyağı gibi birçok değişik madde de kullanılmaktadır. Kitre ile
yapılan bu karışım 12 saat kadar bekletilir ve zaman zaman karıştırılır. Kitre
bu süre sonunda erir ve karışım boza kıvamını alır. Daha sonra küçük
fincanlarda ebru için boya hazırlanır. Bu amaçla kullanılacak boya çok ince toz
haline getirilmeli ve suda eriyip dağılmayan bitkisel ve kimyasal boyalardan
olmamalıdır. Fincanda su ile iyice karıştırılarak sıvılaştırılan boyalara
ayrıca iki kahve kaşığı taze sığır ödü katılır. Bu işlemin amacı iyice ezilmiş
boyanın dibe çökmeden yüzeyde kalmasını sağlamaktır. Bu biçimde hazırlanan
değişik renkteki boyalar özel tekneye boşaltılmış olan boza kıvamındaki sıvının
yüzüne serpilir. Yüzeyde birikintiler halinde kalan bu boyalar daha sonra tahta
bir çubukla karıştırıldığında ya da yayıldığında şaşırtıcı ve ilginç desenler
ortaya çıkar. Ayrıca hazırlayanın isteğine göre belli desenler de elde
edilebilir. Bu desenlerin üzerine yatırılan özel kâğıt, 510 saniye sonra, iki
ucundan tutularak kaydırmadan ve oynatmadan, kitap sayfası açar gibi bir yana
doğru kaldırılır. Kâğıt, boyalı tarafı üste gelmek üzere uygun bir yere
serilerek kurutulur. Böylece ortaya binlerce ayrıntı ve renk taşıyan desenler
çıkar. Eğer, bu desenlerin arasına bir yazı ya da herhangi bir çiçek motifi
yerleştirilmek istenirse, başka bir yöntem uygulanır. Yazı ya da motif, bir
kâğıda yazılır ya da çizilir. Keskin bir araçla kenarları kesilip kalıp
çıkartılır ve ebru kâğıdına zayıf bir yapıştırıcı ile yapıştırılır. Kâğıdın,
yapıştırılan desenin bulunduğu yüzeyi yukarıda anlatıldığı gibi teknenin içine
yatırılır. Elde edilen ebru kuruduktan sonra, hafifçe yapıştırılmış olan bölüm
sökülünce yazı ya da motiflerin yerleri boş kalır. Bu yöntem hattat ve ebru
ustası Necmeddin Okyay (18831976) tarafından bulunduğu için bu yöntemle yapılan
ebrulara “Necmettin Ebrusu” denir. Ebrunun “battal ebru”, “taraklı ebru”,
“çiçekli ebru” gibi daha birçok türü vardır.
Ebru ciltçilikte ve hattatlıkta çok kullanılırdı. Bazen elde edilen
ilginç ve güzel desenler bir tablo görünümünde olduğu için bu amaçla da
kullanıldığı oldu. Türkler'den Hatip Mehmed Efendi (18.yüzyıl), Şeyh Sadık
Efendi (19.yüzyıl), Bekir Efendi (20.yüzyıl başları) gibi çok usta ebru
sanatçıları yetişmiştir. Bu sanatın Necmeddin Okyay'dan sonra yetişen son
ustaları arasında Mustafa Düzgünman (doğumu 1920) ve Niyazi Sayın (doğumu 1927)
özellikle anılabilir.
E fort O fodt (Frs. Eauforte (f)) Yedirme, kazı resim.
Eboş (Frs. Ebauch (f)) taslak.
Eboşe (Frs. Ebaucher (v)) Taslak çizmek.Taslaklamak, taslağını yapmak.
Eben (Frs. Ebène (f)) Güzel parlak siyah renk.
Eburne (Frs. Eburné,e éburnéen, énne (Adj)) Fildişi renginde.
Ecce Homd (İng. Ecce Home) “İşte adam” anlamında Latince bir
terim. Avrupa resim sanatında Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesinden önce halka
takdimini resmede ikonografik sahne.
Edgar Degas ( 1834-1917) Fransız ressam. Ecole des Beaux’da Ingres’in öğrencisi
olmuştur. İlk reismlerinde akademik eğilimler görülür. Manet’den etkilenmiştir.
74 kadar heykel çalışmıştır. Balerin resimleri ile ünlüdür.
Edip Hakkı Köseoğlu – (19041990) 1904 yılında
İstanbul’da doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Kadıköy Lisesi’nde tamamladıktan
sonra Sanayii Nefise Mektebii Alisi’ne girmiş ve 1927 yılında Çallı’nın
atölyesinden mezun olmuştur. Aynı yıl Avrupa sınavını kazanarak Paris’e
gitmiştir. Yurda dönen sanatçı Sanayii Nefise Mektebii Alisi öğretmenliğine
verilmiştir. Müstakil Ressamlar Cemiyeti üyesi olan sanatçı 1940’da Halkevleri
genel merkezi tarafından Anadolu çalışmalarına gönderilmiş ve gönderildiği yurt
köşelerinden başarılı eserlerle dönmüştür. Gerçek
anlamda bir emprestyolist olan sanatçı birçok karma sergiye katılmış ve beğeni
kazanmıştır. Bazı özel kolleksiyonlarda ve Resim Heykel Müzelerinde eserleri
bulunan sanatçı 1990 yılında aramızdan ayrılmıştır.
Edouard Monet (1832- 1883) Fransız ressam. Akademik resim öğretisine
karşı çıkarak resimlerinde yeni bir biçim yaratmaya çalışmıştır. 1870 ‘ten
sonra empresyonist akım içine yer alımıştır.
Edvard Munch (1863-1944) Ekspresyonizmin önde gelenlerinden
Norveçli Ressam.Resimlerinde aşk ve ölüm konuları ile ilgilenmiştir.
Effiji (Frs. Effigie (f)) Para ve madalyalar üzerindeki baş resmi, portre.
Eflatun (İng. Lilac) 1. Leylak. 2. Pembeyle mor arası bir
renk. 3. Filozof Platon.
Ekarlat (Frs. Ecarlate (f)) Lâl rengi, kıpkırmızı.
Ekkohomo (Frs. Eccohomo (m)) Hz. İsa peygamberi, başında bir
taç ile gösteren tablo.
Eklektik (İng. Eclectle) Sanatta tümüyle özgün nitelikte
olmayan, başka üslup, akım, çağ, uygarlık ya da kişilerden devşirilmiş biçim
öğeleri ya da görüşlerden yeni bir biçim yaratmayı deneyen davranışları, bu
davranışlar doğrultusunda gerçekleştirilmiş yapıtları ve bu anlayışa sahip
sanatçıları niteler.
Ekletisizm (İng. Eclecticism) Farklı sanatsal dizgelerden alınan
öğelerin yeni bir dizge içinde yeniden kullanılması eylemi.
Ekluarsir un kuler (Frs. Ecloircir une couleur (v)) Resim yüzeyinde
rengin tonunu açmak.
Ekorşe (İng. Ecorche. Frs. Ecorche´ (m)) 1. İnsan ya da hayvan vücudunu
derisiz, yalnızca kas yapısı biçiminde betimleyen sanat eserlerini niteler. 2.
Derisi yüzülmüş insan ve hayvan yontusu, soyuk.
Ekber Yeşilyurt 1949
yılında doğdu. İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu'nu bitirdi. Bir süre
gazetecilik yaptı. Azerbeycan Respublikası Ressamlar İttifakı Hacı Zeynel
Abidin Tağıyes Xale Üniversitesi diplomasını almaya hak kazandı. Faaliyetlerini
yurtdışına taşıyan sanatçı Frnasa, İtalya, Macaristan, İspanya, İran ve
Azerbeycan'da incelemelerde bulundu. 50'yi aşkın plaket ve ödül aldı. Kadın başlıkları
konulu çalışmaları ile tanınır.
Eksen Bir cismi iki parçaya bölen gerçek veya hayalen kabul edilen çizgi.
Ekspresyon (İng. Expression, Frs. Expression) 1.Dışavurumcu. 2.
Bir sanatçı veya bir gurup sanatçının eserlerine üstün değer kazandıran biçimin
kendi içinden gelerek dışa vurumu olayıdır.
Ekspresyonist (İng. Expressionist, Frs. Expressionniste (Adj))
1.Ekspresyonizm akımı doğrultusunda çalışan sanatçı. 2. Dışavurumcu sanatçı.
Ekspresyonist Anlayış Ekspresyonizm’in Bir Modern Sanat akımı oluşuna
karşılık, tarih boyunca Modern Sanat’taki Ekspresyonizm’le doğrudan ilişkili
olmayan, fakat onunla tutum ortaklığı gösteren gene bir Ekspresyonist
anlayıştan söz edlebilir. Ekspresyonist anlayışların ana özelliği, resim ve
heykel yapıtlarında yer alan betileri, amaçlanan bir etkiyi yaratabilmek için
bazı deformasyonlara uğratmalarıdır.
Ekspresyonizm Ekspresyonizm (Frs. Expressionnisme (m)) 1.Resimde
tabiat görüşlerinin başlıca karakterini
aşırı olarak ifade etmek
verebilmek amacıyla yapılan sanat şekli. 2. 20. yy.’ın ilk yirmi yılı
içinde, özellikle Almanya’da gelişen bir Modern Sanat akımı. İzlenimcilk’e bir
tepki olarak belirdiği söylenebilir. Resim, heykel ve mimarlık alanlarında
etkili olmuştur. Resim ve heykelde, dış gerçekliği sadakatle yansıtmayı
yadsıyarak, sanatçının ruhsal durumuna, amaçlarına, hatta, politik tercihlerine
göre, işlediği betileri deformasyona uğratmasına olanak vermiştir. Renk
düzeninin keskin karşıtlıklar yaratacak biçimde ele alınışı da, yine
Ekspresyonizm’in diğer özelliğidir. En ünlü Ekspresyonistler arasında Emile
Nolde, D. Müler, Oskar Kokoschka ve E. Munch’un adları sayılabilir. 3. Sezilen
ve düşünülenden çok, hissedileni teşhir etmeyi arzulayan sanattır.
Ekspresyonist biçim; heyecan, mizaç veya anlamlara değer vermek suretiyle,
doğal objelerin açık seçik, canlı, ruhsal anlatımı biçiminde anlaşılır.
Romantizmin daha güçlü bir biçimi olarak düşünülebilir. Çağdaş sanata yön
verdiği söylenebilir. Ekspresyonizm gelinen noktayı aşma adına Empresyonizme
karşı olarak doğmuştur denilebilir. Dış dünyanın doğurduğu izlenimciliği değil,
ama sanatçının kendi duyarlığının doğa biçimlerinde güçlü ifadesini hedef tutan
bir sanat ve edebiyat eğilimidir. Romantizmin değişik bir biçimi olan
ekspresyonizm, Almanya’da doğan ve gerçekçi görüşe karşı durmak üzere
sanatçının sübjektif yaşamına tam bir özgürlük tanıyan eğilimdir.
Ekspozisyon (Frs. Exposition (f)) 1. Sergileme 2. Sergi. 3.
Resimde yapılan çalışmaların, izleyicilerin gözlemine sunma.
El Grego (1541-1614) Girit kökenli İspanyol Ressam. Venedik’te
bulunmuştur. İlk eserlerinde Titian,
Michelangelo, Raphael, Dürer gibi sanatçıların etkileri görülür. Figürlerinde
özgün deformasyomlar hakimdir.
Ela Yeşile çalan kahverengi. Yalnızca göz rengi için kullanılır.
Elemantarizm (İng. Elemantarism) 1924 yılıda başlatılan bir akımın
adı. De Stijl eylemleriyle bağlantılı bir resim anlayışı ve hareketi.
Mondrian’ın yalnızca yatay ve düşey dik açılı yüzeysel öğeleri içeren
anlayışına eğik öğeleri de sokmayı dener. Yaratıcısı Theo Van Doesburg’dur.
Eleştiri Bir resmin
Plsatik ve estetik kurallar uygunluğunun sözel ve yazılı sorgulanması.
Eleştirmen (İng. Critic) Bir sanat eserinde yeni yaratılan
ürünlerin sanatsal düzeyi konusunda yargılara vararak, bunu iletişim araçları
ya da basın yoluyla kamuya ileten kişi.
Elif Naci (18981988) 1898'de
Gelibolu'da doğmuştur. İlk ve Orta öğrenimini tamamladıktan sonra Güzel
Sanatlar Akademisi'ne girmiş ve İbrahim Çallı atölyesinden mezun olmuştur. Bir
süre resim öğretmenliği yapan sanatçı Türk İslam Müzesi Müdürlüğünde de
bulunmuştur. 1940 yılında Halkevleri çalışmalarına katılmış, bize Samsun'dan
güzel peyzajlar vermiştir. O, "D Grubu" ressamlarının sözü
edildiğinde ilk akla gelendir. Sağlam bir sanatçı kariyeri yanında kalemi ile
de Türk sanatına hizmetlerde bulunmuştur. 1933'de yayınladığı "On yılda
resim" adlı bir kitabı vardır. Bir çok sergiler
açmış , ödül almış bu değerli sanatçımızın Devlet Resim Heykel Müzeleri, resmi
ve özel kolleksiyonlarda eserleri mevcuttur. Türk resim sanatında çok saygın
yer edinen sanatçımızı 1988 yılında kaybettik.
El Sanatları Belli bir amaç için kullanılmak üzere estetik
nitelikli eserler. Ancak günümüzde başlı başına bir sanat eseri olarak
çalışılmaktadır.
Elükübrasyon (Frs. Elucubration (m et f)) 1. Uykusuz duraksız
yapılan eser 2. Didineçabalaya meydana
getirilmiş, fakat sağduyudan mahrum (değersiz) yapıt.
Emaye (Frs. Emailler (v)) Renk renk
süslemek, zenginleştirmek.
Emil Nolde (Schleswig,
7.8.1867 Seebüll, 13.4.1956). 1901 yılından sonra Kuzey Schleswig’de doğduğu
yerin adı olan Nolde’yi soyadı olarak alan Emil Hansen mobilya tasarımcısı
olarak Berline yerleşti Asur ve Mısır sanatından etkilenerek bir çok resim ve
desen çizdi.Emresyonizm hakkında yeterli birikime sahip olmakla beraber
ekspreyonist eserler verdi.
Emin Barın Türk Hattatı
(Bolu 1913 İstanbul 1987). Gazi Terbiye Enstitüsü Resim Bölümünü bitiren (1936)
Emin Barın, Kamil Akdik ile hat çalıştı. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar
Akademisinde Öğretim üyeliği yaptı. Barın Hat sanatına getirdiği özgün ve
çağdaş yorumlarıyla tanınır.
Emörod (Frs. Emeraude (Adj. inv)) Parlak yeşil renkli Zümrüt,
Zümrüt yeşili.
Empati (Einfühzung) (İng. Empathy) Bir sanat eseri ile onu algılayıp izleyen
kişinin duyumsal bütünleşmesi. “Özdeşleyim” de denir.
Empresyonizm (Frs. İmpressionisme (m)) 1.Sanat ve edebiyatta
duyguları belirtme şekli. İzlenimcilik.
2. Dıştan ve içten gelen bir faaliyet nedeniyle zihinde beliren, ani güçlü
etki. Empresyonizm adıyla beliren hareket. Claude Monet, Camile Pisarro gibi
ressamlarca ortaya atılan ve 19. yüzyılın son döneminde ortaya çıkan hareket.
Empresyonizm; doğada her an değişen izlenimin uçan etkilerini aksettirmeyi amaç
edinen sanat biçimidir. Empresyonist izlenimci kavramı ilk kez Louis Leroy
tarafından 25 Nisan 1874 sayılı Charivari (Kuru gürültü) dergisinde kullanıldı:
Louis Leroy, Claude Monet’nin Impression, Soleil Levant (İzlenim, doğan güneş)
adını taşıyan bir peyzajından faydalanarak, fotoğrafçı Nadar’ın salonlarında açılan
sergiyi Empresyonistler sergisi olarak değerlendirdi. Bu sergi; Pisarro, Monet,
Degas, Sisley, Renoir, Cezanne, Guillaumin ve Berthe Morisot gibi ressamların
kurduğu “ Ressamlar heykeltraşlar ve Gravürcüler Anonim Derneği tarafından
düzenlenmişti. Bu derneğin kurucularının birleştikleri nokta Devlet sanatıyla
ilgilerin kesilmesi talebidir. Çünkü rengin özgürlüğünü palet üzerinde
karıştırmaktan çok, tuvalin berrak ve temiz yüzünde saf olarak konulması
gereğine inanıyorlardı. Bu doktrine ancak bunlardan bazıları birkaç uyacaktır.
Empresyonizm bir düşünce tarzıdır. Empresyonizm bir düşünce tarzı olarak sabit
bir ışık altında ve açık havada biçimleri inceler. Empresyonizm düşüncesi
Delacroix’ya kadar uzanabilir. Constable, Bonington ve özellikle William Turner
gibi ressamlar önceden beri doğa gözlemini bir yasa olarak kabul ediyorlardı.
Barbizon’da Fontainebleu ormanında çalışan Empresyonistler de aynı şekilde
hareket ediyorlardı.
Empresyon (Frs. İmpression (f)) İzlenim duygu.
Empresyonist (Frs. İmpressionniste (n et adj)) İzlenimci.
Emülsiyon Resimde yağ, su,balmumu, albumin,kazein gibi maddelerin
karışımından meydana gelen tabaka.
Endigo (Frs. İndigo (Adj)) Çivit renginde.
Enformel Sanat (Art Informel) 1.Biçime zıt sanat. 2. Günümüz bazı
sanatçıların benimsediği sanat eğilimidir. Bu sanat tarzında objelerin
görünüşlerinin sezdirdikleri duyguların anlatılmasına ilgi gösterir. Fautrier
Dubuffet, Hosiasson gibi temsilcileri yanında Emil Nolde, Kandinsky, Soutine,
Oscar Kokoschka gibi ekspresyonist sanatçılar da bu akıma eğilim gösterirler.
Bu sanat adeta ekspresyonizm’in daha özgür ve özgün biçimi olarak görülür.
Enkarnad (Frs. İncarnat (Adj)) Açık kiraz pembesi.
Enkarnadin (Frs. İncarnadin, e (Adj)) Koyu pembe.
Enspirasyon (İnspiration (f))
1. Esin 2. Yaratıcı, yetenek 3. İlham alınmış şey.
Enspire (Frs. İnspirer
(sede) (v)) İlhamdan esinlenmek.
Enstantane (İng. Snopshot) Fotoğraf filmi üzerinde saptanan
zaman parçası, Fotoğrafik an.
Entansite (Intensite) Parlaklık ve matlık halindeki renk
karakteristiği, rengin şiddet ve kuvvet derecesi, renklilik derecesi.
Kendisinden akseden ışığın kalitesi, niteliği veya özelliği aracıyla tespit
edilen renk doyuruculuğu veya renk kuvveti.
Enteriyör Oda içi resmi.
Entimist (Frs. İntimiste
(Adj)) İçtenci.
Entuitif (Intuıtif) Esas ve geçerli yasaların veya kuralların
uygulanmasından çok, içgüdü ile anlama ve tanıma. İçgüdüye ait olarak hissetme.
Enveloppe Bir biçimi çevreleyen atmosfer.
Episkop İçine konulan resmi düz yüzeyler üzerine büyüterek
yansıtmaya yarayan optik düzenek.
Epröv (Frs. Epreuve (f)) Deneme, prova.
Epröver (Frs. Epreuver (V))
Denemek, prova etmek.
Epür (Frs. Epure (f)) 1. yapılacak bir şeyin ölçekli resmi 2. Ayrıntılı
çizim. 3. Tasarı geometride, üzerine bir nesnenin yatay ve düşey izdüşümlerinin
çizildiği, birbirine dik konumda varsayımsal iki düzlem ve bunları içeren çizim
kağıdı.
Ercüment Kalmık (19091971)
1909'da doğdu. 1936'da Güzel Sanatlar Akademisini bitirdi. 19391941 yılları
arasında Kız Teknik Öğretmen Okulu'nda öğretmenlik yaptı. 1947'de İstanbul
Teknik Ünivresitesi Mimarlık Fakültesi'ne öğretim görevlisi olarak girdi.
Berlin Mimarlık Fakülte'sinde konuk profesör olarak dersler verdi (1968). Güzel
Sanatlar Akademisi'nde temel sanat eğitimi kürsüsünde görevlendirildi (1969).
1941 yılından itibaren yurt içi sergilerinden başka İtalya, Almanya ve
Amerika'da sergiler açtı. Resim çalışmaları yanında sanata yazarlığı ile de
hizmet etti. "Renklerin Armoni Sistemi" ve "Tabiatta ve Sanatta
Doku" adlı iki tane kitabı bulunan sanatçımızı 1971 yılında kaybettik.
Erdal Alantar 1932
İstanbul'da doğdu.194956 Güzel Sanatlar Akademisi, İstanbul 1958 Floransa Güzel
Sanatlar Akademisi, İtalya 1959 Paris 196667 Metalurji fabrikasında çalıştı,
Paris 1968 "Uluslar arası Ancona Bienali Ikincilik Madalyası", İtalya
1970 Val de Marne Birincilik ödülü, Fransa
197298 Plastik Sanatlar öğretmenliği, Fransa 1980 La Ville de Bayeux ödülü, Fransa 1993 En iyi kompozisyon ödülü, Bayeux, Fransa
197298 Plastik Sanatlar öğretmenliği, Fransa 1980 La Ville de Bayeux ödülü, Fransa 1993 En iyi kompozisyon ödülü, Bayeux, Fransa
Erdem (Vertu) Güzel ahlak, güzel huy, hoşgörü, iyilik, mutluluk veren
değerleri üzerinde taşıyan. Namus, inanç, yiğitlik, yüreklilik, vatan sevgisi,
insan sevgisi, çileye katlanma, sevgi ve saygının, bir başkasının menfaatinin
kendi menfaati üzerinde ve önünde tutulmasını bir karakter biçiminde yaşama. Bu
olguları yaşamındaki her işe ve işte yansıtma eylemi.
Eren Eyüboğlu (1913 1988) 1913'te
Romanya'da doğmuştur. Öğrenimini burada yapmış ve 1928'de Yaş Güzel Sanatlar
Akademisi'nden mezun olmuştur. 1930 ve 1932'de Paris'te Andre Lhote atölyesinde
çalışmış ve bu süre içinde Paris'te iki sergi düzenlemiştir. 1933'te Romanya'ya
dönen sanatçı sergiler açarak sanat hareketlerine devam ettiği sırada (1936) B.
Rahmi Eyüboğlu ile evlenmiş ve bundan sonraki sanat çalışmalarını İstanbul'da
yürütmüştür. İngiltere, Almanya, Belçika, Amerika'nın Newyork, Berkley,
Newjersey şehirlerinde ayrıca Ankara ve İstanbul'da yirmiden fazla sergi açmış,
içte ve dışta sanat gücünü kabul ettirmiştir. Cezanne ve Matisse gibi
sanatçılara hayranlığı bulunan sanatçı önceleri emprestyonist espri içinde
çalışmış, fakat sonraları çağımızın sanat anlayışına kaymış, tıpkı eşi gibi
daha çok renge önem vermiştir. 1988 yılında kaybettiğimiz sanatçının Devlet
Resim ve Heykel Müzeleri kolleksiyonlarında, özel ve resmi kolleksiyonlarda bir
çok başarılı eseri vardır.
Ergin İnan (1943 ) Ergin İnan'ın ayrıntılardan hareketle
oluşturduğu kendine özgü dünya, giderek görsel şölene dönüşür. Sonuçta; cıvıl
cıvıl, rengarenk tıpkı sol elinde
birbirine karışan boyalar gibi. Burada, ressamın resim olmaya ahdettiği, dönüşü
olmayan bir serüven yaşanır; her şey, usulca tersyüz olmuştur handiyse. Belki
zamanla oynanmaz; ama şimdi, her nasılsa dünden öncedir hep. İnan için yaşamı
resmetmek, görünür dünya ile kurduğu diyaloğun ötesinde bir anlam taşır;
mimesis, yaşanmakta olanın süreçselliğidir çünkü. Bu nedenle, sanat yapıtının
sondan başa doğru ilerleyen kurgusunu tersine çevirip, hayatın akışıyla özdeş
kılan rastlantılar zinciri, söz konusu resimleri yönlendiren temel ilkedir.
Sezgi ve dalıncı rehber edinmenin rahatlığı, bu üretim modelinde kendiliğinden
içtenliğin teminatına dönüşmüştür. Resim, birşey
anlatmaz, olsa olsa ne olduğunu sorgular sadece; İnan'a göre "gönül olanı
çizmek"le eşanlamlıdır bu. Gör/ül/mek, bak/ıl/mak vb. hep çift yönlü bir
süreç olup, edimlerimizin bile öznesi çoğun tartışmaya açıktır. İnan, ben
neyim ya da kimim sorusuna değil, ben, ben miyim'e yanıt arar;
bu açmaz, sonuçta var olan her şeyi topyekün kucaklamaya kalkışan bir yeryüzü
sevdalısına çevirmiştir onu; başta insan olmak üzere, salyangozdan bokböceğine,
tırtılsıdan solucana kadar tüm yaratıklar bundan payına düşeni alır; geride
izleyiciye kalan ise bu coşkuyu paylaşmaktır artık.
Erguvani ((ing.Purple) Erguvan çiçeği renginde mor renge çalan
pembe renk.
Eritme Zemin Genellikle fotografi ile yapılan portrelerde
kullanılan ve ortadan başlayan, gittikçe rengi açılan zeminler ki; koyulukların
birbiri içinde eriyerek açıklaşmasından meydana gelir.
Ernst Ludwig Kirchner (Aschaffenburg,
6.5. 1880 Davos yakınında Frauenkirch 15.6.1938). Münih “Art Nouveau” ortamı
içinde bulundu. Geçici Empresyonizm yerine derin expresyonizmin açığa
çıkarılmasına inanması Kirhner’i etkileyerek eserlerini bu tarzda vermesine
neden oldu.
Erol Akyavaş (1932 1999)
1950 yıllarında katıldığı Batı sanat ortamında genç yaşında başarıya
ulaşmıştır. Gününün tavrına uygun serbest, lekeci kompozisyonlarla iç dünyanın
bilinmezlerine yönelen resimlerinde giderek kendi öz gelenekleri, Doğu estetiği
yüzeye çıkmaya başlamıştır. 1970'lerde Akyavaş İslam duyarlılığını daha çok
benimseyerek Türk resmi içinde iddialı bir kimlik ve gelenek sorununa
odaklanmıştır. Zamanla Işık ve renkte yoğunlaşan resimleriyle Akyavaş, sanata
tekrar kutsal olanla anlamlandırmaya çalışan ve İslam anlayışına çağdaş bir
ifade getirebilien ender sanatçılardandır. Erol Akyavaş, kırk yılı aşkın sanat
yaşamı boyunca, son derece serbest bir dille resmin bir çok farklı ifade
biçimini denemiştir. Erken yıllarında leke ve kaligrafik imgelere, soyut
biçimlere ilgi duyan sanatçı; daha sonraları figürü ve mimari öğeleri
yoğunlukla kullanmış, ancak düzenlemelerdeki irrasyonel yanyana gelişlerle
sürrealizme yakınlaşmıştır. Leke, işaret, yazı, figür ve soyut biçimleri bir
arada kullanarak kendine özgü bir kompozisyon anlayışı sergileyen Akyavaş'ın
resmi, son yıllarda giderek imgelerden arınmış, renk ve ışığa yönelmiştir.
Erol Batberk Plastik Sanatçılar Derneği. Batıkentli Sanatçılar Derneği.
Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği üyesidir. Sanatçının Kültür
Bakanlığı Devlet Resim Heykel Müzesi
gibi resmi kurumların yanı sıra yurtdışı ve yurtiçinde bir çok özel
kolleksiyonlarda eserleri bulunmakta olup, bugüne kadar çok sayıda karma
sergiye katılmıştır.
Erotik (Frs. Erotique (Adj)) Aşk’a değgin, aşk ozanı, cinsel istek
uyandırıcı. (resim)
Erotizm (Frs. Erotisme (m)) 1 Cinsel yan 2 Cinsel şeylere
aşırı düşkünlük.
Erüjinö, nöz (Frs. Erugineux, euse (Adj)) Pas renginde. Bakır
çalığı.
Esin (İng. Inspiration) 1. Sanatçıyı ürün vermeye zorlayan ve kendisine dış
dünyadan yöneltilmiş somut ya da varsayımsal itki. 2. İlham.
Eskiz (İng. Sketch, Frs. Esquisse (f)) 1. İlk Çalışma taslağı.2. Deneme. 3.
Bir proje, tasarım ya da sanat eserini sonuç biçimiyle ortaya koymadan önce
yapılan ön hazırlık.
Eskize (Frs. Esquisser (v)) Kalem ile ilk taslağını çizmek.
Esse (Frs. Essai (f)) Deneme.
Espas (Espace) Alan, bütün objeleri (varlıkları) çevreleyen ve içine alan
sınırsız saha. Genişlik, sınırlı alan: bir noktadan diğer bir noktaya olan
mesafe. Önceden yerleştirilen noktaların arasındaki açıklık. Ölçülebilir
mesafeler. Kaligrafi sanatında dengeli yazı aralıkları.
Espri (Esprit) 1. anlam. 2. duygu ve düşünce formu. 3. Zeka yeteneği
kalitesi. 4. sanatçının düşünce temeli.
Estamp (İng. Print, Frs. Estampe (f)) 1. Oyma baskı, baskı, baskı işi. 2.
Çin’de ve Japonya’da ipek ya da kağıt üzerine baskı teknikleri kullanılarak
yapılmış ve genel olarak rulo biçimde saklanan resim.
Estet (Frs. Esthète (m)) 1. Güzelci 2. Sanat züppesi.
Estetik (Frs. Esthètique (f)) 1. Güzel duyu, güzellik
anlayışı, güzel ve hoş. 2. Güzelin bilimi. 3. Estetik güzelin ne olduğu
sorusunu yanıtlamakla ilgilenen bir bilim dalı olarak tanımlanabilir. Bu
anlamda estetik güzel ile sanatın özdeş olduğunu düşünen anlayışın bir
ürünüdür. Sanat artık yalnızca güzeli
betimlemek eylemi değildir. Günümüz estetiğinde bu yeni anlayışı benimsemiş,
geçmişteki kesim ve doktriner tutumundan uzaklaşarak, çoğunlukla tarihsel bir
yöntem kullanan bir sanatı açıklama uğraşı haline gelmiştir. Bilim olarak
estetiğin konusu üzerinde herkesin oybirliğine vardığı bir tanım hiçbir zaman
olmamıştır. Toplum yaşamında, sanatın artan önemi ve rolü, gerçeğin estetik
özümsenme alanının alabildiğine genişleyip yayılması, estetik alanındaki eğitim
gereksinimleri ve dolayısıyla, bütün bu sorunlara dair kuramsal çalışmalar göz
önünde tutulunca, estetik biliminin konusunu ve onun bilgiyle bitişik alanlarla
ilişkilerini iyice belirlemek zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkar. Estetik,
Yunanca hassasiyet ve duygu anlamında (Esthesis Aeshetikos) kelimesinden
alınarak bütün Avrupa dillerine girmiş bir kavramdır. Duygu bilimi anlamını
ifade eder. Anca özellikle Sanattaki güzelliğin içeriğinden söz eden bilim
anlamında algılanmaktadır. Bu kelimeyi bugünkü anlamda ilk defa kullanan kişi,
Alman Filozofu Alexandre Baumgarten ‘dir. Bu kişi yazmış olduğu kitaba
“Aesthetica” ismini vermiştir. Fakat bu
bilim öteden beri antik ulusların felsefelerinde var olan bir alandır. Bu da
gösteriyor ki; Bilim olarak estetiği kuran Baumgarten değildir. Osmanlıca da bu
bilimin adına “bediiyat” adı verilir. Estetik Kavramının bir anlamı da
“güzel”dir. Bu bilim, Metafizik estetik, psikolojik estetik, sosyal estetik,
filozofik estetik gibi alanlara ayrılır. Estetik bilimini öğrenmekle insan
sanatçı olmaz ancak sanatçının güzellik anlayışını kavrayabilir. Estetik bilimi
ilk kez eski Yunanistan’da ortaya çıkmışsa da belli başlı bir bilim dalı olarak
devam etmemiştir. Sokrat, yazılarında sanatın idealist ve spiritüalist (ruhsal)
bir doktrini yapmıştır. Platon da bazı eserlerinde bu meseleyi tekrarlamış ve
bir filozofun, bir hükümet adamının düşüncelerinde ve milletin terbiyesinde güzel’
in alacağı yeri göstermeye çalışmıştır. Aristo da güzellik nazariyelerini
tahlil ederek sanatın esasını tabiatı taklitte bulmuştur. Fakat tabiat ’tan
maksadı tabiatın özündeki ideal güzelliktir. Estetik, Sanatsal tasarım
sürecinde önemli etkenlerden biridir. Sanat alanında “temel” olarak alınan
estetik, felsefi ve kuramsal çözümleme ilkelerini özümsemek isteyen sanatçı,
sanat eğitimcisi ve sanat öğrencisi için, bilimsel öğreti niteliğindedir. Sanat
sorunlarını ele alırken, sanatçının bireysel yanını ve sanatsal etkinliğinin
özel çizgilerini, bilimsel öğreti bazında, estetik ele alır. Estetik; Sanatta
kimi olayların eleştirel çözümlemesi yanında, sanatsal tasarımın genel
yasalarını temellendirmek, sanatsal kavramları ve kategorileriyle tanımlamak
amacı ile, somuttan soyuta devam eden bir sanatsal serüvenin kuramsal yorumunu
kendi alanı içine alır. Sanatsal etkinliğin, çeşitli yollarla dışa vurumlarını
çözümlemede ve değerlendirmede, bilimsel öğreti ölçütlerinin oluşturulmasına
estetik, önemli oranda katkıda bulunur. Buna göre estetiğin konusu üzerine iki
farklı görüşü ileri sürenler vardır. Birinci görüşe göre; Estetiğin bir tek
konusu vardır o da, sanatın evrim yasaları ve sanatsal yaratımın özüdür. İkinci
görüşe göre; Estetik ile genel sanat kuramı birbirinden büsbütün ayrı iki
bilimdir. Genel sanat kuramı, sanattaki evrim yasalarını ve sanatsal yaratının
özünü inceler; buna karşılık Estetik de, sanatta ve gerçeklikte güzel ‘in
bilimidir. Bu iki görüş, Estetiğin tanımını yaparken pek çok şeyi dışarıda bıraktıkları
için, her iki bakış açısı da, kuşkusuz aynı derecede kabule değer bulunmaktan
uzaktır. Çünkü estetik, sanatın özünü ve evriminin yasalarını olduğu kadar,
güzel ’ in çeşitli dışa vurumlarını da inceler. Bilimsel öğretide estetik,
dünyanın estetik özümsenmesinin bağlı olduğu yasaları genelleştirir. Bu yasalar
sanatta daha tam, daha çeşitli ve doğrudan bir yolla ortaya çıktıkları için,
estetik de, her şeyden önce, sanatın özünü ve genel yasalarını, sanatsal
yaratıyı inceleyen bir bilim olarak kendini gösterir. Dünyanın estetik
özümsemesinin, sanatın sınırlarını aşacağını, sanatsal yaratıyı kapsamına
aldığı gibi, gerçeklik karşısında insanın koyduğu estetik tavrın daha başka
yönlerini içereceğini kabul eden görüşler de vardır. Her durumda; sanat, tarih boyunca
estetiğin başta gelen konusu olmuştur. Bilimsel öğretide estetiğin temel
ilkelerinin her şeyden önce, sanatsal pratiğin genelleştirilmesine dayanmasının
nedeni de budur. Estetiğin asli görevi, modern sanatın kuramsal yorumuna
girişmek, ama bunun yanı sıra da modern sanatın üzerinde belli bir etkide
bulunmaktadır. Sovyet estetikçisi V. Sokolov; “Sanat estetiğin en başta gelen
konusudur. Ama, sadece sanatı kendi boyutlarıyla değil; estetik
araştırmalarının genel yönsemesini de büyük ölçüde sanat belirler. Bununla
beraber, estetik anlayışlarının çoğu, başlangıçta olduğu gibi, hemen hemen
günümüzde de sanat kuramına bağlı
kalıyor, estetikle ilgili olan daha başka olayların “parametrelerini”
belirlemek yolunda, en genel ve iyi düzeyde bir model fonksiyonunu yerine
getirmektedir. Estetik biliminin konusu durmaksızın genişlemektedir. Ama daha
başka olayları tanımlamaya yarayan şey, hep yine sanat olmuştur. Rus
eleştirmeni Çernişevski’nin de, estetik biliminin her şeyden önce genel sanat
kuramıyla özdeşleştirilmesi gerektiğini düşünenlerden olduğunu kabul etmek
gerekir. Buna rağmen Çernişevski’yi fikir bağlamında olduğundan farklı
yorumlayarak, genel sanat kuramı ile güzel ’in bilimi olarak estetiğin
sınırlarını iyice ayırıp belirlenmesi gerektiğini savunanlar da vardır. Hegel,
estetik adlı kitabında bu bilimi, tamamen sanat kuramına indirgemiştir.
Moskova’da1965 yılında yayınlanan Estetik ve Sanatsal olay adlı kitapta, Rus yazar Pospelov; Sanat
kuramını, kesin sınırlandırmalarla Estetikten ayırıyor. Ancak o zaman da
Pospelov ’un bu yanlış değil ama, eksik yaklaşımı ile Estetiğin konusun
yoksullaştırmaktadır diyenlerin görüşü dikkati çekiyor ve özerk bir bilim olan
“ sanatın kuramsal incelemesinin yersiz olarak estetik diye adlandırıldığı
görüşünü savunuyor. Avner Ziss, pospelov
’un bu görüşüne katılmadığını şu soru ile ortaya koyuyor; peki ama, genel sanat
kuramı estetikten ayrılırsa, estetiğe ne kalacak, konusu ne olacak o zaman?
Pospelov kimi zaman Baumgarten ile ortak görüşleri doğrultusunda;” estetik, gerçeğin
güzelliğini kavramakta yardımcı olan duyulur bilgi sorunlarını inceler”
şeklindeki bir tanım öneriyor. Yine
Pospelov ’a göre,; “ estetik, güzelin nesnel özelliklerini, güzel ile
gerçeklikteki benzer olayların daha başka özellikleri arasındaki ilişkililiği ve bunların insan
tarafından algılanmasını inceleyen bir bilimdir. Ancak Avner Ziss, Pospelov ’un
bu çözümlemesinde, estetiğin özel konusunun içsel yasalardan yoksun olduğunu
kabul ettiğini öne sürerek, bu tezin çürüdüğünü iddia etmekte ve şöyle bir
öneride bulunmaktadır. “Adına yaraşır her bilim, gerçekten daha işin başında,
konusunun özel yasalarla belirlenmiş olmasını ister. Toplumsal gelişim ile
beraber, Estetiğin konusunda da gelişim kendini göstermektedir. Estetiğin
konusunun tarih içinde değişikliğe uğraması, bilimsel ve felsefi evrimleşmede
genel bir yasadır. Örnek; Tarım kültüründen endüstri kültürüne geçiş ile, bir
“endüstri estetiği”nden de söz edilir olmuştur. Ya da çevre kirliliği ile
gündeme gelen, çevre kirliliğini önleme çalışmaları, yönetim bağlamında
organizasyonlar, çevre estetiğini de beraberinde getirmiştir. Uluslararası
estetik incelemeleri Komitesi Başkanı İsviçreli estetikçi ve sanat kuramcısı
Joseph Gantner, 20.yüzyılda estetiğin evriminin dört evreden geçtiğini söyler.
Birinci evre; Klasik estetiğin ortadan silinmesi, İkinci evre; Deyişler
estetiği (üsluplar estetiği) Üçüncü evre; Yaratıcı fantezi estetiği, Dördüncü
evre; Çevre estetiğidir. Bu sınıflandırma estetiğin yargılanması için değil,
sanatın çerçevesini aşıp, insan hayatını ilgilendiren tüm alanları kendi konusu
içerisine alabildiğini vurgulamak içindir.
Estetik biliminin konusunun gelişme nedeni, estetik etkinlikte yeni
biçimlerin, yeni sanat alanlarının ortaya çıkışı ve bu alanların gelişim ve
değişime uğramasıdır. Pospelov;” Estetik, özel bir bilim olamaz;çünkü, özgül
bir çalışma alanı yoktur ve gerçeklikle ilintili kesinleşmiş yasaları da
incelemez. Estetik, genel felsefi disiplinlerden biridir” diyerek konu üzerinde
görüş ortaya koymuştur. Ancak, felsefe ve estetik; bilginin bütün dallarını
kuşatan evrensel bir bilim olmaktan çıkalı çok uzun zaman olduğunu savunanlar
da vardır. Diyalektik materyalizmin felsefe alanında gerçekleştirdiği köklü
devrim ile, bilgi kuramı, diyalektik, bilimsel bilgi edinme yöntembilimi ve
mantığı ile sınırlanmış bulunmaktadır. Estetik, felsefe ile sıkı bağını
korumakla beraber, felsefenin bütünleyici bir parçası olmaktan çok kendi özel
konumunu belirlemiştir. Estetik, felsefi nitelik gösterir; ama, felsefe ile
özdeşleştirilemez; estetiğin kendine özgü özellikleri, görevleri ve bir konusu
vardır; Bunlar özel yasalarla, gerçeğin estetik, ama önce sanatsal özümsenme
yasalarıyla belirlenmiştir.
Estetizm (İng. Aestheticism) Sözcük, sanat yapıtında güzeli
aradığı savında olan anlayışlar için eleştirel nitelikte kullanılır. Sanatı bir
haz verme aracına indirgemek isteyen her tür anlayışı niteler.
Estimabl (Frs. Estimable (Adj)) Değerli.
Estamp Bk. Istampa.
Estompaj (Frs. Estompage (m)) 1. Gölgeleme. 2.Hafif
gölgelendirme.
Estomp (İng. Stump, Frs. Estompe (f)) 1. Ucu sivri gölge kalemi. 2. Kağıt ya
da deriden bükülerek yapılan, ucu konik, gövdesi ince silindir biçiminde bir
resim malzemesi.
Estomper (Frs. Estomper (v)) 1. Sertliklerini gidermek . Hafif
gölgelendirmek.
Eşref Üren Kent oluşumlarından kesitleri işleyen peyzajlarında,
Eşref Üren’in düzene açık ve sınırsız bir ifade boyutu getiren duyarlılığının
canlı titreşimlerine tanık olunabilir. 1897’de İstanbul’ da doğdu, 1984’te
Ankara ‘da öldü. Bursa Ziraat Okulu’ndan sonra Güzel Sanatlar Akamedesinde
okudu. Burada İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerinde çalıştı. Bir süre
Paris’te André Lhote ve Othon Griesz’in atölyelerine devam etti. Yurda
dönüşünde çeşitli illerde resim öğretmenliği yaptı. “D Gurubu “ na katıldı.
Resimleri bu gurubun sergilerinde ve Galatasaray sergilerinde yer aldı. En
Tanınmış Eserleri: Ankara’da Kış, Gençlik Parkı, Beynam Ormanları
Etnografya (İng. Etnography) Toplumların kültürlerini inceleyen
bilim dalı. Etnoğrafya ilkel toplulukları ve bir ölçüde de halk kültürünü ele
alır. Bununla birlikte ilgilendiği oluşumların çoğu kez sanatsal nitelikte
olmasına karşılık etnografyanın alanı “sanatsal” gerçeklikleri içermez.
Etof (Frs. Etoffe (f)) 1. Yetenek, kaabiliyet Avoir de l’etoffe 2. konu
Etüd (Frs. Etude (f)) Çalışma. Resimde bir modeli detaylı olarak çalışmak.
Özellikle desen çalışmalarının önemli bir bölümüdür.
Eugene Delacroix (1798-1863) Fransa’daki romantik hareketin en önemli
ressamlarından biridir. 1825’de İngiltere’ye gitmiş, manzara resminde renklerin
canlılığı ve parlaklığından etkilenmiştir. Yaptığı resimlerle Fransız
geleneğine aykırı düştüğü için saldırıya uğramıştır.
Euston Road Okulu 1937-1939 yılları arasında İngiltere’de bir resim
grubu. Adı Londra’da bir cadde ismninden alınmıştır. Bu grup snatçıları modern
soyut resim hareketlerine tepki göstermiş ve gerçekçi resimler yapmışlardır. Victor
Pasmore,Claude Roges bu sanatçılar arasındadır.
Evrensellik (İng.Universal) Bir sanat kavramı olarak evrensellik,
ulusallık ve yerellik kavramlarının karşıtı niteliğinde kullanılır. Ve bir
sanat yapıtı ya da akımının tek bir topluma özgü olmayan tüm dünya için geçerli
bir anlayışın ürünü oluşunu anlatır. Bu anlamda evrensellik, ayrıntılarda
olmaktan çok, ana ilkelerde bir ortaklık demektir.
Eylem Resmi 1947 yılında ilk defa Amerikalı Jackson Pollock’un
uyguladığı bir resim yapma tarzıdır. Bu tarzda resim, tuval üzerine boyaları
sıçratarak, savurarak belli bir coşku içinde yapılır. Amacı sanatçının esere
kendini yakın hissetmesi, eserinin bir parçası halğne gelmesidir. Tachisme (lekecilik)
adını alan akım bu resim eğilimiyle bağıntılıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder